Türkler Müslüman olduktan bir süre sonra bu özelliklerini değiştirmeye başlamışlar, Arap ve geri ülkelerdeki PUT, TABU, BÜYÜ gibi ilkel, ruhsal, toplumsal hastalıklara yakalanmışlar. Ne var ki, bilim ve özgürlüğün zirveye çıktığı çağımızda Türkler sonradan edindikleri huyun tutsağı oldular; akılsızlık, siyasi ve dinî putçuluk yapmaya başladılar.
TARİKATLAR VE DİYANET
Türkler çok eskilerden günümüze kadar özgür yaşamış, uygarlığa büyük katkı sağlamışlar. Türkler bu başarılarını kişi ve tabiat güçlerine boyun eğmeme, akıl ve bilimi esas alma gibi özelliklerine borçlu olsalar gerek.
Ancak Türkler Müslüman olduktan bir süre sonra bu özelliklerini değiştirmeye başlamışlar, Arap ve geri ülkelerdeki PUT, TABU, BÜYÜ gibi ilkel, ruhsal, toplumsal hastalıklara yakalanmışlar. Ne var ki, bilim ve özgürlüğün zirveye çıktığı çağımızda Türkler sonradan edindikleri huyun tutsağı oldular; akılsızlık, siyasi ve dinî putçuluk yapmaya başladılar. İşte birkaç örnek:
Recep Erdoğan birisini Bakan veya üst düzey yönetici atıyor. Çok geçmeden, adamın haberi bile olmadan görevden alıyor. Bu adam: “Görevden alınmama da teşekkür ederim” diyor. Bir General hak ettiği üst düzey bir makama atanıyor. Sonra Erdoğan’ın karşısında: “Lütfettiniz. Elinizi öpeyim” diye sızlıyor.
Nurcular Said Nursi’yi, “Ahir Zaman Mehdisi” olarak görüyorlar. (Oktay Yıldırım, Diyanet’in Tarikatlar Raporu s. 163, 171. Kaynak Yayınevi, İstanbul 2019.)
Erenköy ve İsmail Ağa Cemaatleri şeyhe rabıtanın (manevi bağlılık, el alma) zaruretine inanıyorlar (a.g.e., s. 191, 210).
Diyanet İşleri Başkanlığı, İsmail Ağa Cemaati’nin görüş ve fetvaları ile Diyanet’in genel uyum arz ettiğini belirtiyor. (Aynı kaynak s. 211.)
Menzil tarikatı: “Tarikatın şeyhini Allah seçer, Peygamber onaylar. Tarikatı reddeden inkârcıdır” der. Menzilcilere göre mürşit yarı ilahtır. Mürşit müridin şeriata uymayan bir durumunu görürse ses çıkarmamalıdır. (Aynı kaynak, sayfa 219-220.) Yani Türkiye’nin birçok Müslümanı, Kuran’ın ne dediğine, Hz. Muhammed’in yaptıklarına bakmaksızın putçuluk yapıyor, Yaratana çocuk doğurtuyor.
Türkiye’deki bazı tarikat liderleri İngiliz yapısı, 80-100 parça, 8-10 metre iplerden oluşan bir yumağı ellerine almışlar, iplerin birer ucunu müritlerine vermişler, müritlerini cezbeye sokuyorlar.
50 yıl önce askerlik yaparken kıtada gördüğüm “Ali”ler vardı. O Aliler bugünün Diyanet’teki Alilerden daha akıllı ve daha sorumlulardı.
Türkiye’nin Diyanet’i bunlara hiç ses çıkarmıyor; aklı, insanlığı ve İslam’ın tek Tanrı inancını esas alan aydınlarımızı “Sömürge Valisi” diye karalıyor, tekke ve zaviyeleri kapatanları suçluyor. (Aynı kaynak, s. 37-38, 67). Diyanet hızını alamıyor; Atatürk’e Süfyan (Dinsiz) diyen Said Nursi’nin kitabını yayınlıyor.
Saidi Nursi’yi tanımanız için bir görüşünü aktarayım:
“Yahudi ve Hristiyanlarla olan ilişkilerimizde yöneten olacağız gibi bir tavır sergilemeyin. Beraber yaşama kuralları belirlendikten sonra sizi Yahudi ve Hristiyanlar da yönetebilir.”[1]
Diyanet, tarikat ve cemaatler hakkında hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaşmıyor, gizli tutuyor. Bu Diyanet Erdoğan’ı ilah, peygamber yapma sapıklığına hiç ses çıkarmıyor, putçuluk ve tabuculuğa göz yumuyor.
Türkiye’de hortlayan putçu, tabucu kültüre İlahiyat Fakültelerinden de ses çıkmıyor. Yüz yıl önce işgalcileri yurdumuzdan söküp atan Türk milletine bugün yeni bir görev daha düşüyor: Kafa ve kültürümüzü işgal eden Put ve Tabuları kafa ve toplum hayatımızdan söküp atmak.
Devamı var
[1] Yümni Sezen, Diyalog İhaneti, s. 96. (Saidi Nursi, Şualar 14. Şua 212-213 Münazarat 1945 naklen) Kelam Yayınevi, İstanbul 2006