Halkımız hayatın tüm sıkıntılarına karşı ayakta durma mücadelesi verirken, kendi devletinin bir parçası olan AKP hükümeti tarafından yıpratılıyor ve bu yüzden kimlik-onur kaybına uğruyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizindir. Hükümetler devletin birer parçasıdırlar. Devlet kalıcı, hükümetler geçicidir. Devlet; birikim, deneyim ve hukuk demektir. Devlet her yurttaşına eşit ve insanca davranmalıdır, hukukun kurallarına uymalıdır.
Hükümetler herkesin ortak gücü olan devletin bir parçasıdırlar ve birleştirici, adil, dürüst ve yapıcı olmaları gerekir. Bugünkü AKP hükümetleri olmaları gerektiği gibi değiller, Türkiye Cumhuriyeti’ni “hikmet/bilgelik” ile değil, ilkesiz, tutarsız, bölücü, çıkarcı ve tutarsız politikalarla yönetiyorlar.
AKP’nin beyin takımı diyor ki: “Hükümeti ben kurdum. Devlet benim. Türkiye’yi kendi siyasi görüşüme göre, kendi parti ve taraftarlarıma göre yönetirim.” Söyledikleri gibi de yapıyorlar. Yani Türkiye’yi yöneten siyasi kadro (beyin) Türkiye’yi Türkiye olarak yaşatmak istemiyor, AKP’lileştiriyor.
Durum böyle olunca, devlet hayatında yalancılık, sahtekârlık, çıkarcılık, siyasi bölücülük yerleşmeye başladı. AKP’nin köken, gövde ve dallarında dincilik olduğu için hukuk sistemimiz ile dini dokumuz da eriyor. Danıştay’ın açılışında gördüğümüz kareler bunun son örneğidir.
Her cuma namazı çıkışında siyasi demeçler vermek, sarık-cübbe merasimleri ihdas etmek, hukuken ve dinen çöküş demektir. Gidiş o ki, biz 2022’ye kadar pijamalarla yatacağız, sarık-cübbe ile yataktan kalkacağız.
Bu düşüncesizce, cahilce ve dünyanın gerçekleriyle uyuşmayan tutumla bir yere varılmaz. Böyle giderse, iktidar ve muhalefetiyle, tüm siyasiler, bütünüyle devlet zarar görecek, görüyoruz da.
Evrende her şeyi geçici. Süleymanlar, Karunlar, Firavunlar nasıl geçip gitmiş iseler; Recepler, Kemaller, Meraller de geçip gidecekler. İktidar sahiplerinin edinecekleri servetler “helal”, kullanacakları akıl ölçülü olmalıdır. Karun, Firavun, Deli İbrahim gibilerini rahmetle, saygıyla anan yok.
AKP/Cumhurbaşkanlığı hükümetlerinde, sözde birçok “deneyimli”, “okumuş” insan var ama çoğu “yok adam” gibi. Aşağılanıyorlar, merdiven basamağı oluyorlar, “borçluluk” ve “minnet” duygusuyla birilerinin şamar oğlanı oluyorlar, doğru konuşup dürüst yaşamıyorlar. Böyle insanlık olmaz.
Onursuzların başımızda değil yönetici olmaları, onlarla aynı ülkede yaşıyor olmak bile benim zoruma gidiyor. Onursuzlar içimizde doğup büyüyor, böyleleri yöneticilerimiz oluyor ise kendimizi kontrol ve ıslah etmeliyiz. Aksi halde Türkiye zaman içinde, tümden daha kötü olacak.
AKP/Cumhurbaşkanlığı hükümetlerinde din üç öğün besin kaynağı, beş vakit bayıltma aracı oldu. Servet lazımsa da din, oy lazımsa da din. Siyasi demeçlerin Cuma namazlarından çıkarken verilmesi kurallaştı. Yargıtay vb. yerler “Cübbeli Ali”siz olmuyor. Bunları gördükçe şeytan karakterli Muaviye’yi hatırlıyorum, “Din afyondur” diyen Marks çok doğru söylemiş.
“Camilerimiz, namaz kılanlarımız, Kuran Kurslarımız, İmam-Hatip ve İlahiyatlarımız günden güne artıyor; cennete gidiyoruz” filan diye kendimizi avutmayalım. Gittiğimiz yer “Kayya Kuyusu”dur, bunun farkında olalım.
AKP/Cumhurbaşkanlığı hükümetlerinin 10-15 yıldır Türk milletinin üzerinde uyguladığı proje, emperyalist Batı’nın yüzyıllardır uyguladığı “Şark Meselesi” (Doğu Sorunu) projesidir, haberimiz olsun.
Şark Meselesi sömürgecilerin Türkleri Anadolu’dan kovma veya Anadolu’da imha etme meselesidir. Emperyalistler bunda başarılı olabilmek için “Haçlı Seferleri” düzenlediler. Olmadı terör örgütlerini kurdurttular, beslediler, saldırttılar. Olmadı “Din-Mezhep kavgaları” yaptırdılar.
Bu da olmayınca soy ve kanımızı bozmaya kalktılar. Bunda başarılı olabilmek için de millet-milliyet düşmanı kişileri desteklediler, söz sahibi yaptılar, ortak çalışmalarla Suriye, Somali, Afganistan gibi birçok ülkeden içimize sığınmacı/göçmen soktular. Şimdi beden, damar ve zihinlerimizin bozulması/yozlaştırılması ameliyeleri ile Şark Sorunu’nu yaşıyoruz.
Ben, kimliklerimizdeki “Tabiiyeti” hanesine “TUR” yazılmasını, andımızın kaldırılmasını, Arap-Acem kültür ve giysilerinin özendirilmesini “Şark Meselesi”nin dönemsel birer uygulaması olarak görüyorum.
Dikkat ederseniz, “Milliyetçi” olduğunu iddia eden kişi ve siyasilerin birçoğu böylesi konularda hep sessiz kaldılar. Demek “Şark Meselesi”nde ilk erozyona uğrayan yahut masadan kalkamayan kişi ve kesimler adı “Milliyetçi” olan kişi ve kesimlerdir.
Bu örnekleri, “İş bitti. Yapacak bir şey yok. her şeye baş eğelim” demek için vermiyorum. İş bitmedi. Yapacağımız çok şey var.
Baskıya, savurganlığa ve onursuzluğa baş eğilmez; baş kaldırılır. Böylesi bir duruş insan ve insanlık için zorunludur. İnsanlığımızı kaybettikten, kimliksiz kaldıktan sonra sınıf değiştiririz İnsanlık ve kimliğimizi kaybetmeyeceğiz.