Sözlükte hoyrat; çok kaba, çok kırıcı, çok hırpalayıcı demektir.
T.C. son 20 yıldır hoyratça yönetiliyor. Yöneticiler söz ve davranışlarıyla kendilerine muhâlif olan her düşünceyi, her kişi ve kuruluşu hırpalıyor.
Esasen bu yönetim yalnızca karşıt düşünceleri değil; kendisi ile birlikte tüm Türkiye’yi, Türkiye’nin geleceğini de hırpalıyor.
Bu siyasi oluşum en üstten en alta kadar tüm idarî, insanî, coğrafî, maddî ve manevî birikimlerimizde ölçü, düzen diye bir şey bırakmadı.
Doğal olarak bu yönetim eğitim ve öğretimimizi de hoyratlaştırıyor. Öğrencilerimize, gençlerimize, yetişkinlerimize, ailelerimizin yapısına bakın; çoğu yukarıdakilere benzemeye başladı. Hoyratlara paralel yapılar oluşuyor.
Hoyratlık ölçüsüzdür. Hoyratlıkta lokomotif-vagon yasası işler.
Bir ulusu çağın gereksinimlerine göre ileri, akıllı, bilgili, insancıl, sorumlu, çalışkan, üretken… yapacak olanlar, o ulusun yöneticileridir.
Tabii ki bireyler ve aileler de sorumluluk duygusu taşıyacaklar. Her şeyi devletten beklenmeyecek. Herkes kendine düşeni yapacak, herkes özveride bulunacak. Ama yöneticiler akıllarını kullanacaklar, zor günlerde herkesi en iyi yetiştirebilmek için düşünce üretecekler.
Bizde bu yok! Bir örnek üzerinden gidelim.
İki yıla yakındır salgın bir hastalık var. Okullar zorunlu olarak kapatıldı. Ders programları uygulanamıyor. Bilgi-beceri eksilmesine doğru gidiyoruz. Öğretmen-öğrenci, veli-okul ilişkileri zayıflıyor.
Bu süreçte Türkiye’nin üst düzey yöneticileri ciddi olarak ne yaptılar? “Maske ve mesafeye uyun” dediler, kendileri uymadılar. “Tablet-internet veriyoruz” dediler aslı çıkmadı, arkası gelmedi.
Geldiğimiz noktada öğrencilerimiz bilgisiz ve öğretmensiz kaldı.
Yöneticiler daha iyi düşünceler üretip, daha ciddi adımları atamazlar mıy? Örneğin, tüm TV kanallarında canlı eğitime geçmek gibi.
Türkiye’de çok sayıda TV kanalı var. Çoğu ulusal özellikli. 24 saat yayın yapıyorlar. Programların çoğu kişi ve toplum hayatımızı bozucu, insanları tembelleştirici, eğitim-öğretim değeri olmayan yayınlar yapıyor.
Türkiye’yi yönetenlerin istedikleri kanunu çıkaracak güçleri var. “Her kanal her gün şu kadar saat canlı eğitim-öğretim programı yayınlayacak” diye bir yasa çıkarabilirler. Aklı başında insanlar buna itiraz da edemez.
Milli Eğitim Bakanlığı bir program hazırlasa. Anaokulu’ndan lise son sınıfa kadar bütün sınıfların dersleri öğretmenlerimiz tarafından her gün her saat canlı olarak, her TV’de günde 2-3 saat yayınlansa. Bütün öğrenciler okula devam eder gibi, evlerinde öğretmen ve derslerini izleseler.
Böylesi bir durumda, her evde bir iki TV olduğu için öğrencilerimize tablet ve internet lazım olmayacak. Öğrencilerimiz cahil kalmayacak. Tablet-internet parası aranmayacak.
Biz TV kanallarını böylesi zamanlarda değil de nerede, ne zaman kullanacağız? Bu ülkenin Milli Eğitim Bakanları ve eğitim yöneticileri bunları düşünemiyorlarsa, niye oralardalar?
Böylesi veya benzeri bir uygulama geçiş dönemindeki örgün eğitim sorunumuzu çözer.
Böylesi bir düşünce/öneri yaygın eğitim için de geçerlidir. Bakın:
TV kanallarımızın “eğitim-öğretim” diye bir derdi yok. Milyonlarca insanın milyonlarca saati kişi ve topluma beş paralık bir katkı sağlamıyor. Vaktimiz “basit, çok basit”, icabında zararlı programları izlemekle geçiyor.
Ülkeyi yönetenler, Türkiye’nin çalışan ve emekli-başarılı-eğitimci, toplum, sağlık, hukuk, fen, sosyal vb alanlardaki tüm seçkin insanlarını toplasa, tek yönlü değil, çok yönlü kurullar oluştursa, o kurullar geniş halk kitlelerinin nasıl eğitilip öğretilmeleri gerektiğini tartışıp programlasalar, o programlar TV kanallarında zorunlu olarak yayınlansa, nasıl olur?
Geleceğimiz için iyi olur, kötü olmaz. Teknolojinin verdiği imkanları iyi değerlendirmiş oluruz, sıkıntılarımız azalır.
Bu söylediklerim yalnızca benim düşünebileceğim şeyler değil. Bunların daha iyisini siz ve asıl önemlisi yöneticilerimiz de düşünebilirler.
Düşünmüyor ve yapmıyorlarsa?
İşte o zaman böyleleri HOYRAT insanlardır.
Hoyratlık arttıkça eğitim ve öğretimdeki düşüş artar. Hoyratlık azaldıkça eğitim ve öğretimimiz yükselir.
Yöneticilerin hoyrat olduğu bir yerde yönetenlere hoyratlaşma düşmez, kaderlerine el koyma görevi düşer.