Türkiye’deki Atatürkçülerin bir bölümü özde değil, sözde Atatürkçüdür. Ağızlarını açınca: “Atatürk düşmanları her yanımızı sardılar. Bir şey yapamıyoruz. Boşuna uğraşmayın” gibi sözlerle umutsuzluk aşılıyor korku yaratıyorlar. “Atatürkçüyüm” diyen birisinin buna hakkı olmasa gerek. Çünkü Atatürk’ün düşünce ve hayatında umutsuzluk, korku, yılgınlık, tembellik yoktu; umut, cesaret, çalışma, kabuğunu yarma, meydan ve kitlelere inme vardı.
Türkiye’de Atatürk’ü sevenler olduğu gibi sevmeyenler de var. Bu yazımda, “Atatürkçüyüm” diyenler üzerinde duracağım.
Türkiye’nin bugünkü idari, adli, askeri, dini vb. yapılarında Atatürk karşıtı (hatta Atatürk düşmanı) güçlerin bulunduğunu göz önüne getirirsek: “Atatürkçüyüm” diyenlerin duruşları takdire değer bir duruştur. Bu durum, “Atatürkçüyüm diyenler eleştirilmez” demek değildir.
Eğer Atatürkçüler düşünüş ve davranışlarıyla Atatürk’ü esas almıyorlarsa, eksikliklerini gidermiyorlarsa, eleştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, Atatürkçü düşünceye zarar vermiş; uygarlık ve Atatürk düşmanlarının işini kolaylaştırmış oluruz.
Türkiye’deki Atatürkçülerin bir bölümü özde değil, sözde Atatürkçüdür. Ağızlarını açınca: “Atatürk düşmanları her yanımızı sardılar. Bir şey yapamıyoruz. Boşuna uğraşmayın” gibi sözlerle umutsuzluk aşılıyor korku yaratıyorlar. “Atatürkçüyüm” diyen birisinin buna hakkı olmasa gerek. Çünkü Atatürk’ün düşünce ve hayatında umutsuzluk, korku, yılgınlık, tembellik yoktu; umut, cesaret, çalışma, kabuğunu yarma, meydan ve kitlelere inme vardı.
Birkaç örnek üzerinden gidelim. Önce Atatürk’ün: “Düşmandan kaçılmaz” uyarısına neden olan hatırasını bir daha okuyalım.
Atatürk bir gün, okulların birisindeki tarih dersine girer. Dersini anlatan öğrenciye:
-Türk milletini kim kurtardı? diye sorar.
Öğrenci Atamız kurtardı deyince,
-Hayır çocuğum, Türk milletini kendi kanı kurtardı[1]
Bence, Atatürk’ün bu sözünde şu uyarılar var:
Kimliğini koru. Kimliğini koruyamayanlar başarılı olamaz. Sıkıntılarda herkese görev düşer. Herkes görevini yapacak. Görev üstlenmezsek sıkıntılar sürer.
Atatürk bir yurt gezisinde Aydın’a gider. Tüm aydınlar Türk Ocağı’nda toplanır. Türk Ocaklarının yapacağı iş ve görevler konuşulur. Atatürk’ün, konuşmaları beğenmediği yüz hatlarından, arka arkasına sigara yakışından belli olur. Bir aralık, Türk Ocağı yönetim kurulu üyelerinden biri: Para ve aracımız olmadığı için köylere gidemiyor, köylülerle ilgilenemiyoruz der.
Atatürk sert bir dille:
“Elin yoksuzları Manisa’dan, şuradan buradan kalkıp ellerinde asa, sırtlarında aba, ayaklarında çarık, ‘para yok’ demiyor, sıcak soğuk demiyor, yaya olarak Menemen’e gidiyor. Bir Türk gencini (Kubilay’ı) şehit ediyor. Biz, araç temin edemediğimizden, köylere gidemeyişimizden söz ediyoruz” der, hemen ayağa kalkar, doğru istasyondaki vagonuna gider. Geceyi vagonda geçirir ve bir daha görünmez.
Bir hafta sonra Adana seyahatinde iken Türk Ocakları’nın kapatıldığı duyulur.[2]
Şimdi bu olayı değerlendirelim.
Bir davaya inanan insanların karşılaşabilecekleri hayati tehlikeleri göze almaları, para yok, şu yok, bu yok gibi gerekçelerle tembellik yapmamaları gerekir.
Atatürkçüler, keyif ve paralarından özveride bulunacaklar. Bu olaydan anlaşılacağı üzere Atatürk, tembel ve özveri sahibi olmayan kişileri sevmiyor, onların yemeğini yemiyor, evlerinde yatmıyor.
Atatürk, idealleri eksik kişileri görevde tutmuyor.
Bu olay, Atatürkçüyüm diyenler için bir ölçüdür.
Özverisi olmayan Atatürkçüler, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti için yararsızdırlar.
[1] Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve fıkralarla Atatürk, s. 514. İnkılâp ve Aka Yayını, İstanbul 198
[2] Niyazi Ahmet Banoğlu, adı geçen kitap, s. 555-556