12 Mart 2023 günü akşam 10 dakika kadar CNN’te Cumhurbaşkanı Recep Erdoğan’ı izledim. Erdoğan, Beştepe’deki sarayın büyük, bir o kadar da çok masraflı salonda konuşurken krallar ve Emevî saltanatı geldi aklıma. Şu çöküşü görüp durmayayım dedim, televizyonu kapattım.
Milletin parasıyla “itibar” kazanmaya kalkmak keyfiliktir. Lüks ve israf insan ve toplumların yapısını bozar. İslam’ın sade, eşitlikçi, barışçı ve hoşgörülü ilkelerini değil; gösterişi, tepeden bakmayı, saldırgan olmayı huy edinmiş kişiler Türkiye ve dünyaya sıkıntı veriyorlar. Böylelerini baş tacı eden kişiler, kendileri ile birlikte çevrelerine, ülkelerine ve hatta bütün dünyaya acı çektiriyorlar.
İnsanın insanca yaşaması gerekir. “Müslümanım” diye övünüp duran insanların akıllarını kullanmaları; ön yargılardan kurtulmaları, sorgulayıcı olmaları gerekir. Yoksa insanlık ve Müslümanlık sözde kalır. Türkiye ve İslam dünyası bugün özde değil, sözde Müslümanların günahını çekiyor.
Bugün ekonomik, teknolojik, sosyolojik, düşünsel vb. birçok alanda tıkandık. Bunun baş nedeni ön yargılarla yaşama, aklı bırakma, birkaç serseriye kul-köle olma hastalığıdır. Bizim: “Beni birisi terbiye etsin, aydınlatsın. Bana yol göstersin” gibi beklentimiz olmayacak. Birilerinin yardım ve desteğiyle yaşayanlarda onur olmaz. Yaşamın kaynağını kendimizde arayacağız.
Hayata tutunmak ve mutlu olmak için üretilen bilim ve düşüncelerden yararlanacağız, bildiğimiz ve inandığımız doğruların arkasında olacağız. “İsraf haramdır. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyoruz ama savunduğumuz ilkelerin arkasında durmuyoruz. Problem burada başlıyor.
Bir Ebûzer vardı, Halife Osman ve Muaviye’nin karşısına geçmiş; akrabalarını kayırdıkları, hazineyi eşe dosta peşkeş çektikleri, lüks sarayda yaşadıkları için kendilerine dünyayı dar etmişti.
Bugün Türkiye’de yüzbinlerce İmam-Hatipli, İlahiyatçı var. Diyanet ve binlerce müftü-vaiz var. Sayısız cemaat-tarikat-mürit var. “İslam, din” diyorlar ama hiç birisi Recep Erdoğan’a: “Bu saray, bu muhteşem salonlar, bu uçaklar, bu debdebe insanlığa da İslam’a da aykırıdır. Hak etmeyenlere görev veriyorsun. Kardeşliğimizi bozuyorsun, zihnimizi çürütüyorsun, devlet ve milletimizi çökertiyorsun” demiyor, diyemiyorlar. İçlerinden bir Ebûzer çıkaramıyorlar.
İki gün önce, çarşıda yürürken 40-45 yaşlarında, sarıklı ve cübbeli birisiyle yan yana geldim. Şunu bir konuşturayım dedim: Arkadaş, Konya’da büyük şeyhler varmış, cübbeli-sarıklılarmış. Onları bilirsen bana tarif et, kendileriyle görüşmek, konuşmak istiyorum dedim.
“Onlar tesbih çektirir, namaz kıldırırlar. Yapar mısın dedi. Yaparım dedim. Beni bir kenara çekti, iki tane telefon numarası verdi. Telefonları yazarken baktım, numaraları baştan sona doğru değil, sondan başa (sağdan sola doğru) yazdı. Şu büyük âlim, önce bununla görüş, olmazsa öbürüyle konuşursun dedi. Seçimler yaklaşıyor, Erdoğan’a mı Kılıçdaroğlu’na mı oy verelim diye sordum.
“Sen deli misin? Kılıçdaroğlu Yahudi, dinsiz! Erdoğan Müslüman!” diye yanıt verdi. Öyle mi? Kılıçdaroğlu’nun Yahudi-dinsiz olduğunu duymamıştım. Müslümanım diyor deyince: “Sen onun öyle dediğine bakma” yanıtını verdi. Biz bu konuşmayı bir hazır giyim dükkânının yanında yapıyorduk. 30-35 yaşlarındaki dükkânın sahibi bana: Amca sen nerde yaşıyorsun? Kılıçdaroğlu’nun dinsiz, kâfir olduğunu nasıl duymazsın, sakın ha” dedi.
Bazı siyasilerin, çoğu tarikat-cemaat merkezlerinin “Allah” adına yaptıkları şu bozgunculuğa bakın! Taraftar ve Müritlerini akılsız, iftiracı, dışlayıcı, bölücü yetiştiriyorlar, birliğimizi bozuyorlar. Türkiye’yi Siyasal İslamcılardan, cehalet ve yobazlıktan arındırmak gerekiyor. Şeyhleri ve müritlerini İngiliz-Amerikan elemanlarının elinden almazsak olmayacak. Bu devleti yönetenler yapmazlar. Çünkü onların çoğu siyasal İslamcılar, İngiltere, Amerika bağlantılılar.
Recep Erdoğanların saray ve israfından, müritlerin iftira ve yalanlarından kurtulmak için önümüzde bir fırsat var, değerlendirebiliriz.