Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Doğu Anadolu Gezim (3) – Tunceli’de Üçlü Sohbet

featured

Bu üçlü sohbeti ben değerlendirmeyeyim, siz değerlendirin. Müftü yardımcısının tutumunu, vaizin (aslında medrese geleneği ve Diyanet’in) Cumhuriyet ve Kuran’ı anlama metodunu, ciddi bir eğitim-öğretim görmemiş ama Bektaşi kültürüyle aydınlanmış İsmail’in eğitim, ekonomi ve tarihe bakışını siz değerlendirin.

01 Eylül 2024 günü erkenden arabamla Tunceli’nin ana caddelerini gezdim. Saat 10 gibi, uygun yer olarak gördüğüm bahçeli bir caminin avlusunda dinlenmek istedim. Orası il müftülüğü imiş. 45-50 yaşlarındaki orada görevli bir özel güvenlikçi, yabancı olduğumu görünce park etmemi hoş gördü.

Adının İsmail Songün olduğunu söyleyen bu güvenlikçi ile sohbet ederken, yanımıza il vaizi olduğunu açıklayan birisi geldi.

İsmail, benim emekli din dersi öğretmeni olduğumu öğrenince, “ben Aleviyim, sizinle konuşalım” dedi ve Türkiye’nin eğitim ve ekonomisi ile ilgili düşüncelerini anlatmaya başladı. Konuştuklarının bir bölümü özet olarak şöyle:

Çocuklarımızı ana okullarına vermek yanlıştır. Çünkü çocuklar ana baba sevgisinden uzak kalıyorlar. Huzurevleri büyüklerimize karşı yapacağımız görevi önlüyor. İnsan anne babasını yalnız bırakmamalı. Aileler işlevini kaybediyor.

Tunceli’nde fabrika yok, iş yok. Gençlerimizin çoğu Kanada’ya gitti.

Devlet hayatında adam kayırma ve ehliyetsizlik yaygın. Devlet işleri iyi gitmiyor. Yeni öğretmenler okul müdürü, pratisyen doktorlar hastanelere baş hekim yapılıyor. Bu olmaz, Türkiye’ye akıl ve bilim egemen olmalı.

İsmail konuştukça ben, ülkemizin düşünen, sorunlarımızı bilen ve çözüm yolları öneren ne insanları var. Eğitimcilerin, ekonomistlerin düşünmediklerini İsmail düşünüyor dedim, böyle birisiyle tanışıp sohbet etmekten hoşnut oldum.

İsmail’e Cumhuriyet’in kuruluşu, o yıllardaki iç isyanlar hakkındaki düşüncelerini sordum. Dedi ki: “Eskiden İstanbul’da padişahlık, doğuda şeyhlik-dedelik vardı. Ruslara karşı yapılan savaşı buraların halkı kazandı. Rusların silah ve topları ganimet olarak buralardaki halka kaldı. Atatürk padişahlığı ve manevi önderliği dinlemedi. Ruslardan alınan silahları Batılılarla yapacağı savaşta kullanmak üzere istedi. Dedeler (dini önderler) burayı biz kurtardık. Bu silahlar ganimet. Ganimetler bizim hakkımız, vermeyiz deyince sorun çıkmış isyan başlamış. Ankara hükümeti de isyanı bastırmak için herkesi öldürtmüş, katliam olmuş…”

Bu arada vaiz dedi ki: “Atatürk hilafet ve saltanatı kaldırdı. Halk gelenek ve inancına karışılınca isyan etti. Atatürk halka uygun davranmalıydı. Ankara Padişah ve halifeye karşı gelince iş çığırından çıktı.”

Dikkat edersek burada Atatürk suçlanıyor. Söz aldım; savaş toptan, herkesin katılımı ile olur, böyle kazanılır. Bölgesel düşünür ve davranırsak bütünü koruyamayız, kurtaramayız. Atatürk tüm Türkiye için savaştı ve başardı. Doğu ile ilgilenmeseydi, aşiretler, dedeler ve şeyhler Ruslar veya başka düşmanlara karşı sonuna kadar ayakta kalamazlardı, tek başlarına dayanamazlardı, günün birinde eriyip giderlerdi. Öyle değil mi İsmail ne dersin? İsmail bir düşündü, “haklısın hocam” dedi.

Vaize şunları söyledim: Hocam yanlış düşünüyorsunuz. Atatürk padişahlığı, tekke ve zaviyeleri, şeyhlik, babalık, dedelik gibi kurum ve unvanları kaldırmakla en doğrusunu yaptı. Kuran işi ehline verin, danışma meclisi (cumhuriyet) kurun diyor. Bir millet ebedi olarak bir sülalenin egemenliğinde yaşayamaz. Dedelik gibi şeyler İslam’da yoktur. Atatürk, anlamamız için Kuran’ın Türkçeye çevri ve tefsirini yazdırdı. Atatürk karşıtlığı yanlıştır. Diyanet ve dini kurumların gerçekleri öğrenmeleri, Atatürk’ü doğru anlamaları ve anlatmaları gerekir. Seyit Rıza vb. kişiler İngilizlerle iş birliği yaptılar, devlete isyan ettiler, kan akmasına sebep oldular, işledikleri suçun cezasını çektiler. O yıllarda din düşmanlığı ve katliam filan yapılmadı.

O gün çok uzun ve ciddi bir tartışma yaptık. İsmail tartışmadan çok memnun oldu. Çünkü İsmail, düşünceye açık, çok zeki ve iyi niyetli idi. Biz konuşurken, “Müftü Yardımcısı” dedikleri birisi çağrıldığı halde yanımıza gelmedi. “Hoş geldiniz, siz kimsiniz” deme nezaketini bile göstermedi. Vaizin tahsilini sordum. Medreselerde okumuş, sonra ilahiyat diploması almış. Ezan okunmaya başlayınca dağıldık.

Bu üçlü sohbeti ben değerlendirmeyeyim, siz değerlendirin. Müftü yardımcısının tutumunu, vaizin (aslında medrese geleneği ve Diyanet’in) Cumhuriyet ve Kuran’ı anlama metodunu, ciddi bir eğitim-öğretim görmemiş ama Bektaşi kültürüyle aydınlanmış İsmail’in eğitim, ekonomi ve tarihe bakışını siz değerlendirin.

 

Devamı var

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!