Oktay Yıldırım’ın hazırlayıp Kaynak Yayınevi’nin yayınladığı Diyanet’in Tarikatlar Raporu’ndan:
“…Cemaatlerin devlet içindeki örgütlenmesi genellikle gizli olmak zorundaydı; çünkü Cumhuriyet rejimi en başından beri cemaatleri kendisine karşı tehdit olarak algıladı. Zira Cumhuriyet’in ilk on yıllarında izlenen politikalar doğrudan din karşıtı bir yol izlediği izlenimi vermekle kalmamış zaman zaman dinin eğitim, kültür, siyaset, hukuk, sanat, edebiyat ve benzeri kamusal niteliğe sahip her alandan silinmesi yönünde açık seçik düzenlemeler yapmıştır…” (Sayfa: 20)
Diyanet, Cumhuriyet’in ilk on yıllarını din karşıtlığından öte, “DİNİN EĞİTİM, KÜLTÜR, SİYASET, HUKUK, SANAT, EDEBİYAT VB NİTELİKLERİNİ SİLEN YILLAR” olarak değerlendiriyor.
Önce şu iki hususa dikkatinizi çekeyim:
1) “Cumhuriyet’in İlk on yıllarında” Atatürk vardı. Yani Diyanet’in hedefi Atatürk.
2) “Cumhuriyet’in ilk on yıllarında” bugünkü cemaatler yoktu; tarikatlar vardı. Cemaatler sonra doğdu. Diyanet Atatürk’e karşı açtığı savaşta güç birliği oluşturmaya, “din” adına ortaya çıkmış samimi yahut sahte herkesi ve her oluşumu Atatürk’ün karşısına dikiyor, güç birliğine gidiyor.
Diyanet’in iddiaları üzerinde bazı açıklamalar yapayım:
Diyanet’in “silindi” dediği eğitim kurumları medreselerdir, tekke ve zaviyelerdir. Bugün medreseler üzerinde duracağım, tekke ve zaviyeleri ileride değerlendireceğim.
- Diyanet, Osmanlı’yı yıkan zihniyetin medrese zihniyeti olduğunu hiç düşünmüyor. Diyanet neden hala medrese arayışında? Çünkü medreselerde milletleşme yoktu, askerlik yapmak yoktu, düşünce ve mal üretme yoktu.
Medreselerde Osmanlıcılık vardı, asker kaçakçılığı vardı. Medreselerde mantık ve felsefe gibi düşünsel dersler yoktu. Medreselerde “benim oğlum bina okur, döner döner yine okurdu.” Hoca ve mollalarıyla birlikte medreseler tüketici idiler; onun bunun zekât ve sadakalarıyla yaşarlardı. Kısaca medreseler bizim için baş ve ayak bağı idiler. Oysa İslamiyet hem aklın ve hem de bedenin değer üretmesini buyurur. Diyanet neden medrese tipi bir eğitim modelini istiyor olabilir? Ya medrese kafasını taşıdığı, ya dünyayı sabit sandığı, ya da din cahili olduğu için. Diyanet’i bu çıkmazdan kurtarmak, devlet ve millet olarak hepimizin görevidir.
- Diyanet’e göre Cumhuriyet, dini kültürün silinmesi için düzenlemeler yapmış. “Cumhuriyet’in sildiği din/İslam kültürü nedir” derseniz kısaca cevabını vereyim: Arka arkasına, şerhinin (açıklaması) şerhi yapılan birkaç fıkıh kitabı, “Karadavut, Muhammediye” gibi her sayfası hurafelerle dolu bir kaç kitap, “Kesikbaş” hikayesi gibi baştan sona yalan ve hayal mahsulü gibi bir hikayedir.
- Diyanet’e göre Cumhuriyet İslamî siyaseti de silmiş. İslam’da siyaset denince akla hemen: İslam’ın ilk yüzyılındaki hilafet tartışmalarını, Ali-Muaviye, Muaviye-Hüseyin-Yezit savaşlarını, Osmanlı döneminde de Yavuz Sultan Selim’in Mısır ve İran Seferleri, Sünnilik-Şiilik vuruşmaları, Türkiye’deki Alevi yurttaşlarımızın can, mal ve namuslarının Sünni İslam adına vicdansızca ve hayasızca çiğnenmesi gelir.
Mustafa Kemal siyaset sahnesine çıktığında yurdumuz işgal altındaydı. Mustafa Kemal’in uyguladığı siyasetle yurdumuz işgalden kurtuldu, bağımsızlığımıza kavuştuk. Atatürk Türk siyasi hayatına girdiğinde bütün İslam ülkeleri İngiliz, İtalyan, Amerikan gibi işgalcilerin sömürgesi idiler. Bu İslam ülkeleri Atatürk’ü örnek alarak, rehber edinerek siyasi bağımsızlıklarına kavuştular. Diyanet “İslami siyaset” derken, Mustafa Sabri ve Şeyh Sait gibilerinin yaptıkları siyaseti kastediyorsa böylesi siyasetler “İslamî” değildir; İngiliz ajanlığı ve etnik bölücülüktür. İslamî siyaset derken benim aklıma bunlar geliyor. İslam ve Osmanlı tarihinde bunlardan başka bir İslamî/dinî siyaset yok.
- “Cumhuriyet İslam hukukunu kaldırdı” diyenlere: “Haydi Türkiye’yi bir de sen yönet” deseniz yönetemezler. İslam diyerek iş başına gelenlerin ne kadar beceriksiz ve ne kadar fırıldak olduklarını gördük. Durağan kafalar ve durağan sistemler, gelişen insanlığın, hareket eden dünyanın maskarası olurlar.
Diyanet “dini hukuk” deyince aklıma: çok hukuklu imparatorluk; kadınlarımızın aşağılanması ve ikinci sınıf insan yerine konması, “zimmi-müslim” ayırımı, gayr i müslimlerle yapılan savaşlardan sonra elde edilen ganimetlerin taksimi, esir alınan gayri müslim kadın ve kızların nasıl cariye yapılacakları, padişah ve savaşçıların hisselerine düşen cariye sayıları, .. geliyor.
Bunlar acı şeyler ama maalesef amacından saptırılan İslam adına İslam ve Osmanlı tarihinin gerçekleridir. Diyanet “dini hukuk” ile bunları mı özlüyor, açıklarsa ona göre konuşur ve yazarız.
- Diyanet raporunda “İslamî sanat” ve “İslamî edebiyat”ın da silinmesi yönünde düzenlemeler yapıldığını yazıyor. İnkarı mümkün değildir ki, Osmanlılar döneminde gelişen “dini” sanat eserlerinin başında camiler ve mescitler gelir. Cumhuriyet bunlar için engelleyici bir düzenleme yapmamıştır. Halk istediği yere cami ve mescidini yaptırmıştır. Ancak burada şunu belirtmek yerinde olur: Osmanlılar dönemindeki bu dini yapılar sadelik ve ihlasını kaybetmiş; padişah adına, yer yer gösteriş için, ihtiyaçtan fazla, çok süslemelidirler. Böylesi yapılar Hz. Muhammed’in sünnetine aykırıdır.
- Osmanlılar dönemindeki ölçüsüz “dini” edebiyat akımı “milli” edebiyatı unutturmuş, milli kimliğimizi silmiştir. Oysa İslam dini millet, milliyet gerçeğinin unutulmasını değil, yaşatılmasını ister. Bir de şu var: Geçmişte Müslümanlar Sanat denince taş yapı, ebru ve hat sanatı gibi sanat dallarını anlamışlar; sanatın diğer dallarını (müzik, resim, heykel gibi) ihmal etmişlerdir. Müzik, resim, heykel gibi sanat dallarının “haram, günah” gibi düşüncelerle ihmali İslam dünyasını uygar dünyanın gerisinde bırakmıştır. Diyanet’in sanat anlayışı cami duvarları, ebru ve hat sanatları ile sınırlı ve Osmanlıcı gibidir. Böyle olmasa Diyanet, şimdiye kadar resim, müzik, heykel gibi sanat dallarının önemi ile ilgili hutbeler okutur, vaazlar yaptırır, kitaplar yayınlatırdı.
Devamı var