28 Ekim 2022 günü öğleden önce Diyanet’in hutbesine baktım. Konu. “Aile olmak: İlahi Lütuf”. Ayetler güdükleştirilmiş, konu güncel değil. Canım sıkıldı, Cuma namazına gitmedim. Şimdi konuya gireyim.
Oruç farz kılındığında Müslümanlar akşam yemeğinden sonra sabaha kadar bir daha yemezler, eşleriyle bir olmazlarmış. Bu iki durum Müslümanlara zor gelince, yasakları çiğneyenler olmuş. Allah da bu yasakları kaldırmış. “Oruç gecesinde eşlerinize yaklaşmanızı, sabaha kadar yiyip içmenizi helal kıldım demiş” (Bakara: 2/187). Diyanet bu hutbesinde Rum 30/21’e de yer vermiş: “… Size kendinizden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O’nun varlığının delillerindendir” cümlesinden hareketle konuyu aileye getirmiş.
Bu ayetlerde Allah’ın dinde kolaylığa gittiği, varlığını kanıtladığı ana fikri Diyanet’in hiç aklına gelmemiş; en büyük milli bayramımız olan Cumhuriyet Bayramı’nın arifesinde cinsel kucaklaşmaya takılmış.
Cumhuriyet, tek kişi yahut bir sülalenin zorbalığından kurtulmak, halk iradesini esas almak demektir. Allah: “Allah emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa: 4/58), “İşini onlara danış…” (Âl-i İmrân: 3/159), “…Onların işleri kendi aralarında şura iledir…” (Şura: 42/28) diyor. Cumhuriyet insanlar için en iyi yönetim biçimi olduğu halde, Diyanet neden 28 Ekim günkü hutbesinde Cumhuriyet ve kurucusu hakkında tek sözcükle olsun söz etmiyor?
İslam’a göre bir Müslüman’a cuma namazının farz olması için hür olması gerekir. Biz Kurtuluş Savaşını kazandıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduk. Cumhuriyet kurulmasaydı, Diyanet ve camilerimiz de olmazdı.
Hz. Muhammed ve arkadaşları Medine’ye hürriyet için göç etmişler, Medine’de bağımsız devletlerini kurmuşlardı. Müslümanların hicreti “Yılbaşı” olarak kutlamaları anlamlıdır.
Peygamber döneminde Müslümanlar; camilerde aldıkları hürriyet, bilim ve insanlık kültürleriyle dünyadaki yerlerini aldılar. Bugün Diyanet böyle değil; Emevî tarzı yapısıyla millet ve Cumhuriyetimize zarar vermektedir.
Son hutbesini internette bulup okuduğunuzda göreceksiniz ki, Diyanet izlediği dil politikasıyla da millî dilimize zarar veriyor, bizi Araplaşmaya itiyor. O hutbe metninden birkaç sözlüğü aktarıyorum:
“Lütuf, muhterem, sekinet, inşirah, bahşetmek, iffet, muhafaza, nezih, …”
Bu sözcüklerin hepsi Arapçadır. Bu sözcükler dilimizde kullanılıyor olsalar bile düşüncemizi aydınlatmıyor, bilincimizi bulandırıyorlar. Camilerdeki Müslümanların çoğu bu sözleri anlamıyor. Oysa bu sözcüklerden her birisinin Türkçemizde karşılığı var. Türkçeleri kullanılsa daha fazla yararlı olacak. Gerçek bu iken Diyanet niçin bilerek Arapçaya yöneliyor? Arap uşaklığı yaptığından mı, Türk/Türkçe düşmanı olduığundan mı, neden?
Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk milleti bu Diyanet’i düzeltmeden mutlu olamayacaktır. Bunu Aklınıza koyalım.
TEŞEKKÜRLER….