Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Diyanet-Papazlar-Hahamlar

Diyanet-Papazlar-Hahamlar

Diyanet İşler Başkanı Ali Erbaş’ın ilk Ramazan hutbesi karşılıklı suçlamalara neden oldu. Bazı barolar Ali Erbaş’ı “çağın gerisindeki zihniyet” diye suçlarken, Ali Erbaş ve taraftarları da hukukçuları “din karşıtları” din düşmanı ilan ettiler.

Tartışmayı başlatan Ali Erbaştır. İnsan ne zaman neyi konuşacağını önceden düşünür. Erbaş bunu yapmadı; psikolojisiz sosyolojisiz bir çıkış yaptı.

Ankara Barosu da yanlış yaptı; birçok insanı incitecek, kötüye yorumlanması kesin laflar etti. Neyse, Ramazan ayı nedeniyle, Türkiye’deki dini düşünce ve Diyanet hakkında birkaç yazı yazmayı düşünüyordum. Böylece başlamış olayım.

 

İlkel ve İlahi Dinler: 

İlk çağlardan günümüze kadarki insanların hayatlarında din var. İnancısız insanlar da var ama büyük çoğunluk dine inanıyor.

İlk insanlar dinlerini kendileri belirlemişler. Böylesi dinlere “beşeri dinler” denir. Sonraki insanlar ise, “Tanrı elçisi” denen birisinin, getirdiği dine inanmışlar. Böyle dinlere de “ilahi dinler” deniyor. İlahi dinlerin sahibi “Tanrı, Allah”tır.

İlkel dinler çok gerilerde kaldığı için onlardan söz etmeyeceğim.

Bugün dünyada üç tane ilahi din var. Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık. İlahi dinlerin belli başlı öğretileri şunlar: Evrenin bir yaratanı var. O yaratan tektir, yaratılmışlardan farklı ve üstündür. İnsanlar O’nun elçileriyle iyiyi kötüyü öğrenirler. Bu dünyadan başka bir dünya var; orada herkes yaptıklarının hesabını verecek. Adam öldürmek, hırsızlık ve ahlaksızlık yapmak suçtur. İnsanlar sadece Tanrı’yı kutsayacaklar, iyi geçinecekler, birbirlerini aldatmayacaklar vs.

Geliş sırasına göre yazdığım bu dinlerden Musevilik ve Hıristiyanlık, sonradan inananlarınca bozulmuş. Örneğin, Tanrı tüm insanların Tanrısı olduğu halde Museviler, “Tanrı bizimdir, biz Tanrının seçkin kullarıyız, diğer uluslar bizim kölemiz” gibi bir inançla Tanrı inancını bozmuşlar. Hıristiyanlar üçlü bir Tanrı uydurmuşlar, kendileri ile Tanrı arasına papa ve papazları koymuşlar. Bu bozulmalar üzerine Tanrı (Kuran’daki adı Allah) dinini yenilemiş, son olarak İslam’ı göndermiş.

Konumuz dinler tarihi değil. Bu kadarla yetiniyor, İslam dinine musallat olan yanlışlıkları anlatmaya geçiyorum.

 

Diyanet Kötü Örnek:

Musevilik ve Hıristiyanlığı o dinlerin din adamları bozmuştu. Müslümanlığı da İslam’ın din adamları bozuyor. Örneğin, bazı din adamlarımız ile Müslümanların bir bölümü, “Tarikat-cemaat” sistemiyle, tek mabut inancını yaralıyorlar. Allah ile kendileri arasına bir “mürşit, kutup, şefaatçi” koyarak tevhit inancını bozuyorlar. Diyanet buna sessiz kalıyor. Diyanet bunu bildiği halde susuyor.

Daha önemlisi Diyanet, tarikat-cemaat kesimlerini “Türkiye’nin bir gerçeği” sayıyor; hazırladığı “Tarikatlar raporu” ile bunları meşrulaştırıyor. Hatırlayınız, bu Diyanet geçmişte kah düşünce ve kitapları dinen tartışılan Said-i Nursî’nin kitabını bastırıp dağıttı, kah Fethullah Gülen gibi bir ajanla ortak çalışmalar yaptı.

Yasalarımız herkese düşünce ve inanç özgürlüğü verir. Herkes inanç ve ibadetinde hür. Ancak, birileri İslam’ın esaslarını bozan söz ve davranışlarda bulunursa, Diyanet çıkacak: “Şu inanç ve tapınmalar İslam’a aykırı” diyecek, doğrusunu açıklayacak. Bunu yapmak Diyanet’in görevidir.

Bu düşüncemi bir isim üzerinden açıklayayım.

Nihat Hatipoğlu denen birisi var. Her yıl Ramazan ayı boyunca dini konuşmalar yapar. Bu kişi 4-5 gün önce yaptığı bir sahur sohbetinde şunu anlattı:

“Peygamberimiz rüyasında Allah’ı görmüş. Peygamberin anlattığına göre Allah çok güzelmiş. Allah Peygamberimizin önüne gelmiş, iki elini Peygamberimizin iki omzuna koymuş. Nasılsın ey Muhammed’im..demiş.”

Bu zırva duyulalı beri Diyanet’ten bir ses bekledi, çıkmadı. Bu olay İslam dininin inanç yönüyle, sözde bir ilahiyat hocası tarafından bozulmasının, Diyanet’in de bozgun karşısında suskun kalışının bir örneğidir. Herkesin duyduğu bu konuşmadan sonra tüm müftü ve vaizlerimiz, bütün ilahiyat hocaları ve hatta bütün Müslümanlar; “Böyle şey olmaz” diye ayağa kıpırdanmalıydılar. Niye ses yok?

 

Hanginiz Muhammed?

Hz. Muhammed bir evde arkadaşları ile otururken tanımadığı gelmiş, “Muhammed hanginiz” diye sormuş. Peygamber de “benim” demiş.

Hz. Muhammed bir gün yanında bir dostu ile Medine pazarına gitmiş. Adamın birisinden alış veriş yapmış. Satıcı kaba ve ilgisiz biriymiş.  Alış veriş bittikten sonra Peygamber’in arkadaşı o satıcıya: “Biraz düzgün davransaydın. Bu, Allah’ın elçisi Muhammed’dir” diye Peygamberi tanıtmış. Satıcı: “Ey Allah’ın elçisi keşke sizi önceden  bilseydim.,.” diyerek mahcup olmuş.

Bu olaylar hikâye değil gerçek. Yani Hz. Muhammed otururken, gezerken, mescitte imamlık yaparken halktan birisi gibi giyinir ve konuşurdu, insanlardan farklı değildi. Anlattığım olaylar bunu gösteriyor.

Bunları niçin anlattığımı söyleyeyim. Günümüzün Diyanet İşleri Başkanları ile Müftü, vaiz ve imamları camilerde sürekle, dışarılarda ikiye bir cübbeli ve sarıklılar; insanlardan farklılar. Tarikat-cemaat öncülerde böyle. Hani: “Sünnet, Peygamber!” diye bağırıp duruyordunuz. Peygamber ve sünnet bu işte. Uyun da görelim sizi.

Dikkat edersek Diyanet İşleri Başkanları ve ardıllarının cübbeleri çok süslü. Yaka ve omuzları, önleri, kolları çok işlemeli. Ben bu tezyinatı gördükçe bayanları, TRT Müzik’te ses sanatçısı bayan müzisyenleri hatırlıyorum. Çünkü onların giysi ve süsleri ile cübbelilerimizin nakışları birbirini iyi benziyor.

Bayan müzisyen örneğini Ali Erbaş ve diğerlerini aşağılamak için değil, konuyu anlatabilmek için verdim. Hani size göre kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara benzemesi günahtı, kıyamet alameti idi?

Hahamların ve papazların kıyafetleri ile DİB Başkanı ve bazı müftü ve vaizlerin cübbe, fes yahut takkeleri de benzeşiyor. Bu bir tesadüf mü, Müslümanlara Musevilik ve Hıristiyanlıktan geçme sosyolojik ve psikolojik bir hastalık mı?

Ali Erbaş ve Ali Erbaş gibi sırmalı cübbe, sarık giyenlere diyorum ki:

Giysilerinizde, Musevileşme ve Hıristiyanlaşma özentisi var gibi. Giyiminiz ruhbaniyeti çağrıştırıyor.

Yazıyı şöyle toplayayım:

Bugünkü Diyanet ve dini oluşumlar, inanç, davranış ve giyinişleriyle bize zarar veriyorlar. Bundan kurtulmanın yolu, bir düşünce devrimi yapmaktır.

Bu devrime, eli-ayağı olan gülünç ve asılsız Allah inançlarını bırakarak, süslemeli cübbeleri atarak başlayalım.

 

Devamı var

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!