Yanlış anlaşılmamak için önce birkaç açıklama yapayım. Diyanet, sözcüğü “din” sözcüğünden türemiştir. Diyanet resmi bir kurumdur. Türk ulusu çok büyük bir oranda din olarak İslam’ı seçmiştir. Diyanet’i (Diyanet İşleri Başkanlığı) Atatürk kurmuştur. Diyanet’in kurtuluş amacı, İslam dininin iman, ibadet ve ahlak esaslarını doğru olarak Müslümanlara anlatmaktır. Diyanet bunu yaparken siyasi ve ideolojik davranmayacak. İlahi dinler, inananlarını madden ve manen, her iki dünyada mutlu etmek için gelmişlerdir.
Şimdi Diyanet’i bu esaslar doğrultusunda değerlendirelim. Yaşanan süreç içinde, özellikle son yirmi yılda gördük ki, Diyanet iyice siyasallaştı, politikacıların bekçiliğini yapmaya başladı, İslam’ın asıl ilkelerini anlatmaz, her kişi, her düşünce ve inanca eşit bakmaz oldu. Diyanet böyle olunca birleştirici değil ayrıştırıcı, çekici değil itici olmaya başladı.
Bugünkü Diyanet, Cumhuriyet’imizin değerleriyle barışık değildir. Bugünkü Diyanet Atatürk ve arkadaşlarına, çağdaş düşünceye terstir. Bu Diyanet devletimiz olan TC ile henüz kucaklaşamamıştır. TC bu yüzden bir güvenlik ve huzur sorunu sıkıntısı çekmektedir.
Zamanımızda Diyanet tarikat ve cemaatlerin gölgesi ve baskısı altındadır, hür değildir. Tarikat ve cemaatler alternatif inanç ve dini yaşam biçimleri yaratırlarken, Diyanet temsil ettiği inanç sistemini (İslam) savunamaz haldedir. Bu yüzden halkımız “Dinde fırkalara” ayrılmıştır.
Bugünkü Diyanet gelenekçidir; akılcı, bilimci ve araştırmacı değildir; yüz yıllar öncesinin hayat kalıplarıyla milletimizi mengeneye sıkıştırmaktadır, önümüzü tıkamaktadır. Bu Diyanet kimi din yobazlarının yönlendirmeleriyle, “ACEM/YABANCI” gelenek ve göreneklerle, -aklı sıra-ulusumuzu “dindar” yapmaya çalışmaktadır ama bizi GERÇEK dini kültür, dini inanç ve yaşamdan uzaklaştırmaktadır.
Bu Diyanet bizi inanç, ibadet, dini yaşayış ve “öbür dünya” açısından zayıflattığı kadar, bu dünya açısından da zayıflatmakta, geri bırakmakta, bütçemizden aldığı yüklü miktardaki paralarla bedavadan yaşamaktadır. “Çalışmak ibadettir. Ağaç dikmek sevaptır. İsraf haramdır…” gibi söz ve hükümleri ağzından hiç eksik etmeyen bu Diyanet’in bir çalışma programı uyguladığını, Türkiye çapında örnek bir ormanlık kurduğunu, israfsız (tutumlu) olduğunu söyleyebilir misiniz, bunu gören ve duyan var mı? Maalesef hayır. Tembellik bu Diyanet’in ruhuna işledi. Dikili bir ağaçları yok. Diyanet israf batağındadır.
Kısaca bu Diyanet Türkiye için bir sorundur. Bu Diyanet Müslümanlar ve ülkemiz için bir yüktür. Öyleyse bu Diyanet olmasa daha iyi olur.
Diyebilirsiniz ki, “Diyanet’i Atatürk kurdu. Olmasa olur mu?”
Atatürk Diyanet’i böyle olsun diye kurmadı ki! Atatürk Diyanet’i, “Milletimize dinini öğretsin, manevi harcımız olsun” diye kurmuştu. Diyanet bu görevini yapmıyorsa; Diyanet akıl ve bedenimiz için bir “UR” olmuşsa, kaldırılmalıdır. Akıl bunu söyler.
“Diyanet olmazsa milletimiz dinini nerden, nasıl öğrenecek?” diye bir soru sorabilirsiniz. Cevap vereyim: Müslümanların dinlerini öğrenecekleri kaynaklar var. Bunların başında Kuran’ın Türkçesi ve yorumları gelir. Sonra sağlam hadisler ve aydın ilahiyatçılarımızın yazıları var. Bunlar yetmez mi?
Eğer biz aklımızı iyi kullanırsak, Diyanet olmadan da dindar oluruz. Hem de daha iyi dindar oluruz. Çünkü Yaratan’ın insanlara verdiği sağduyu katıksız ve sağlam olduğu için, insan o sağduyu ile inanma ve tapınma ihtiyacını giderir.
Ben bunları Diyanet’te imamlık, Millî Eğitim Bakanlığı’nda Din Kültürü Ve Ahlak Belgisi Dersi öğretmenliği yapmış birisi olarak söylüyorum. Yaşadıklarım ve gördüklerim beni bu düşünceye getirdi.
Yaşlılar gençlik yıllarını düşünsünler, geçmiş yüzyıllara bakalım. Namaz kıldırma, cenazeleri mezara gömme gibi tüm dini davranışlarımızı bilenler “Allah rızası” için yaptılar. Biz bugünlere böyle geldik. Yine bu uygulamaya geçebiliriz. Diyanet olmazsa; bedavacılardan, din tüccarlardan, siyasallaşan hoca kılıklıların fitnelerinden kurtuluruz.
Tekrar sorayım: Diyanet olmasa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Daha kötü değil, daha iyi oluruz. Diyanet olmasa, daha bütün, daha içten ve daha varlıklı oluruz.