Diyanet Savurganlığıyla dikkat çekiyor. Diyanet, İsra Suresi ayet 27-28’de yerilen taifeyi, Tövbe Suresi ayet 34’te kötü örnek olarak gösterilen Haham ve Rahipleri düşündürüyor. Diyanet bizi hurafe ve cennet biletleriyle uyutuyor, dünyada iken cehenneme itiyor. Türkiye’nin ikinci bir Somali, ikinci bir Filistin olmaması için Diyanet’te bir düşünce devrimine ihtiyacımız var. Diyanet’in hasmı değilim. Amacım birilerini aşağılamak değil, Diyanet’i uyarmaktır.
Diyanet’e gönderdiğim yazının son bölümüdür.
Ali Bey, Diyanet vaaz ve hutbelerinde yıllarca Fatih, Yavuz, Kanuni gibi saltanatçı padişahları övdü. Diyanet’in tüm görevlileri bilirler (bilmeliler) ki, İslam’da saltanat (padişahlık) yoktur. “Allah işi ehline verin”, ortak hareket edin diyor. Yöneticilerimizi kendi isteğimizle (seçimle) belirlemenin adı Cumhuriyettir. İslam dünyasında Cumhuriyet’e geçişi ilk sağlayan kişi Atatürk olmuştur ve bu yönüyle İslam’ı en iyi anlayan kişi Atatürk’tür. Başkanından hizmetlisine kadar Diyanet bu gerçeği bilmeli, kabullenmeli, hakkı sahibine teslim etmelidir. Atatürk karşıtlığını (düşmanlığını) geçmişte ilk kez İngiliz, Fransız, Yunan ulusları başlattılar. Çünkü Atatürk, başlattığı Millî Mücadele hareketiyle bu ulusların işgalcilerini Türkiye’den kovdu. Türkiye’de, hangi kurum ve düşünceden olursa olsun, Atatürk karşıtlığı yapanlar bu düşman unsurlarla aynı duruma düşerler. Atatürk karşıtlığı Türkiye’yi yıpratır. Türkiye yıpranırsa Diyanet komaya girer.
Atatürk bizim soy ve inancımızdan birisidir. Bunu kendisi de açıklamıştır. Kuran: “Ben Müslümanım” diyene; “Sen Müslüman değilsin” denemeyin” diyor (Nisa: 4/94). Biz: “Müminler kardeştir, öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Bazınız bazınızı çekiştirmesin…” gibi ayetlerle toplumsal yapımızı ve devletimizi güçlendirmeliyiz. Diyanet’in kimi mensupları Atatürk’ün Müslümanlığını sorguluyorlar. Bu sorgulamanın altında çokça dinci politikacılara malzeme olma gibi bir onursuzluk yatar. Diyanet kendisini siyasî yandaşlıklardan uzak tutmalıdır. Diyanet’in mensupları İmam-ı Matüridi, İmam-ı Azam Ebû Hanife gibi İslam bilginlerini örnek almalılar. Bilindiği gibi İmam-ı Azam Ebû Hanife, hayatı pahasına da olsa dinci politikacıların elemanı olmamıştır.
Diyanet Müslümanlara hep: “Allah’ım bize yardım elini uzat, İsrail’i kahret” diye dua ettirdi, “Âmin” dedik ama yardım eli uzanmadı, İsrail kahrolmadı. Neden? Çünkü biz doğa ve bilimin yasalarına uymadık. Diyanet ve dinî kurumların öncüleri sanıyorlar ki: Çalışmadan, teknoloji üretmeden, “Ya Rab!” diyerek mutlu olunur. Hayır, olunmaz. Çünkü İslam dini bize: “Doğayı bozmayın.”, “Düşmanlarınıza karşı gücünüz yettiği kadar savaş gücü hazırlayın” diyor (Enfal: 8/60). Biz ise doğayı bozuyor, dayanıksız binalar yapıyoruz, kendimizi savunacak savaş silahlarını üretmiyoruz. Bir çok acının temelinde bunlar var. Ben çoktandır, Diyanet’in bize: “Fizik ve kimyanın kurallarına uyalım. Modern uçak, füze, top fabrikaları yapalım. İlk adımı ben atıyorum, TSK’ne teslim etmek üzere bir füze fabrikası yaptıracağım. Yardıma koşun, …” demesini bekliyorum. Ne yazık ki Diyanet’te böyle bir düşünce yok. Diyanet’in düşüncesi kendine para toplamak!
Ayrıca Diyanet Savurganlığıyla dikkat çekiyor. Diyanet, İsra Suresi ayet 27-28’de yerilen taifeyi, Tövbe Suresi ayet 34’te kötü örnek olarak gösterilen Haham ve Rahipleri düşündürüyor. Diyanet bizi hurafe ve cennet biletleriyle uyutuyor, dünyada iken cehenneme itiyor. Türkiye’nin ikinci bir Somali, ikinci bir Filistin olmaması için Diyanet’te bir düşünce devrimine ihtiyacımız var. Diyanet’in hasmı değilim. Amacım birilerini aşağılamak değil, Diyanet’i uyarmaktır.