. Camilerin cemaati azalırken, Müslümanların kültür ve bilinç düzeyi düşerken, Diyanet başka kurumlara el atıyor. Bu noktada Diyanet’ten isteğimiz şudur: Kendi işinizi yapın, elinizi okullardan çekin. Diyanet, yaptığı açıklamalarla, attığı adımlarla Vatikan’ı hatırlatıyor. Bu çok yanlış ve tehlikelidir. Diyanet’e yakışan, Türkiye Cumhuriyeti’ne alternatif olmak, kamuda yapılanmak değil, varlığıyla var olduğu Cumhuriyetimize destek vermektir.
(Diyanet İşleri Başkanlığı’na gönderdiğim 21.11.2023 tarihli yazının 2. Bölümü)
Diyanet son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı ile protokol imzalayarak, Liselerden Anaokullarına kadar “dinî eğitim ve öğretim” vermeye kalktı. Diyanet bunu eğitim formasyonu olmayan kişilerle yapıyor. Camilerin cemaati azalırken, Müslümanların kültür ve bilinç düzeyi düşerken, Diyanet başka kurumlara el atıyor. Bu noktada Diyanet’ten isteğimiz şudur: Kendi işinizi yapın, elinizi okullardan çekin. Diyanet, yaptığı açıklamalarla, attığı adımlarla Vatikan’ı hatırlatıyor. Bu çok yanlış ve tehlikelidir. Diyanet’e yakışan, Türkiye Cumhuriyeti’ne alternatif olmak, kamuda yapılanmak değil, varlığıyla var olduğu Cumhuriyetimize destek vermektir.
Bazı belediyeler sabah namazını şu kadar gün camide kılan çocuklara bisiklet vermeye başladı. Çocuklarımız bisiklet için uykularından uyandırılıp ana-babaları tarafından camilere götürülüyorlar. Sabah namazı sayısını tamamlayan çocuklara bisiklet veriliyor. Buna, “Bisiklet namazı” yahut “namaz bisikleti” diyebiliriz. İbadetlerde esas olan yetişkinliktir. İbadetler çıkarsız yapılmalıdır. Çocuklarımızın bisiklet namazıyla çıkarcı yetiştirilmeleri büyük yanlıştır. Diyanet böylesi durumlarda üzerine düşen uyarıyı yapmalıdır. Anne-babalar küçücük kız yahut oğlan çocuklarını sabahın karanlığında, bisiklet için camiye götürürlerken; anneler camiin dışında (veya ayrı bir kapalı alanda) bekliyorlar. Çünkü ülkemizde kadınların cami merkezlerinde bulunma geleneği yok. Bunu gördükçe kahroluyoruz. Diyanet bu yobazlık ve kabalığı kaldırmadıkça vebal altındadır.
Ali Erbaş, “Diyanet İşleri Başkanı” olarak, Ayasofya Camii’nin ibadete açıldığı gün (24 Temmuz 2020), eline aldığı kılıçla hutbe okudu. Bunu Filistin-İsrail Savaşı nedeniyle 20 Ekim 2023 günü de tekrarladı. Ali Erbaş’ın bu tutumu yanlıştır, konumuna yakışmıyor. Kılıç savaş aletidir, kılıçla poz vermek savaşa teşviktir.
İslam sözcüğünün bir anlamı da barıştır. İslamiyet bireyden topluma, ulustan uluslararası dünyaya kadar her yer ve zamanda insanların barış içinde yaşamalarını ister (Bakara: 2/208) ve ayrıca camiler savaş alanı değildir. Hz. Muhammed camilere kılıç, silah gibi savaş aletlerinin getirilmesini yasaklamıştır. Ali Erbaş Peygamber’i örnek almalıdır. Ali Erbaş’ın kılıçlı pozları Hristiyan, Yahudi ve diğer inançlardaki insanları korkutmaz. Hem kılıçlı savaşlar dönemi bitmiştir. Artık uluslar füzelerle savaşıyor. Dinlerin temsilcileri barışa çağrı yapmalılar. Papa bunu yaptı. Barışa çağrı sonuç vermezse, inanç ve yaşama özgürlüğünüz kurşunlanırsa, elbette savaşırsınız.
Sayın Ali Erbaş, siz Atatürk’ün ana-babası hakkında İslam ahlakına aykırı sözler söyleyen, Atatürk’e iftira eden, “Türk-Yunan Savaşı’nı keşke Yunanlılar kazansaydı” diyecek kadar küstahlaşan Padişahçı Kadir Mısıroğlu’nu 09 Kasım 2020 günü hastanede ziyaret ettiniz, o ziyareti Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım 2020 günü medyaya servis ettiniz. Daha ileri gittiniz; 24 Temmuz 2020 günü Ayasofya Camii’nin minberinde Atatürk’e lanet imajında bulundunuz. Bunlar İslam ahlakı ve makamınızla uyuşmuyor. Bize, Allah’ın: “Ey Rabbimiz, bizi ve bizden önce imanla geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla, kalbimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma” (Haşr: 59/10) ayeti, Peygamber’in: “Ölülerinizi rahmetle anın” öğüdü rehber olmalıdır. Bizim Yunan, İngiliz işgalcilerinden kurtarılmamızı sağlayan, devletimizi kurarak hür ve bağımsız yaşamamızı sağlayan Atatürk ve arkadaşlarını saygı ve rahmetle anmamızda hiçbir sakınca yoktur. Atatürk Kurtuluş Savaşı’mızı başlatmasaydı, bugün ne Türkiye ne de Diyanet İşleri Başkanlığı olurdu.
Devamı var