Yusuf Dülger
Yusuf Dülger

Cumhuriyet’imizin İsyanlı Yılları (İskilipli Âtıf Hoca II)

Cumhuriyet’imizin İsyanlı Yılları (İskilipli Âtıf Hoca II)

Osmanlı devleti yıkıldıktan, yurdumuz işgal edildikten, dedelerimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde “Milli Mücadele”ye başladıktan kısa bir süre sonra yurdumuzda İÇ İSYANLAR başladı.

İlginçtir, isyanlar “GÂVURLAR”a karşı, yurdumuzu koruyamayan padişah ve hükümetine karşı yapılması gerekirken; düşmanlara karşı silaha sarılan Atatürk ve arkadaşlarına yapıldı.

Yine ilginçtir, isyanları örgütleyen, isyancıların önüne geçen kişiler büyük çoğunluğu ya din hocası, ya da tarikat şeyhleriydiler.

Burada, o yıllardaki iç isyanların bazılarını özetleyeyim:

  1. Ali Batı İsyanı: 11 Mayıs 1919-19 Ağustos 1919 tarihleri arasında, Güneydoğu Anadolu bölgemizde çıkmıştır. İngiltere desteklidir. “Halife’ye destek” görünümlüdür. Asıl amacı yörede yurdumuzdan koparılan topraklar üzerinde bir “Kürt Devleti” kurmaktır.
  2. Bozkır-Konya İsyanı: 27 Eylül 1919-22 Kasım 1920 tarihleri arasında yaşadığımız isyandır. “Padişah, Halife, İslam” gibi makam ve değerleri “koruma” gerekçesiyle çıkmıştır. İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Cemiyeti’nin Başkanı İngiliz casusu Papaz Frew ve Damat Ferit bu isyanın destekçilerindendir. İsyanın destekçi ve kışkırtıcıları arasında Bozkırlı Zeynel Abidin Hoca da vardır. İsyancılar Konya’nın o günkü büyük din bilgini ve Milli Mücadelemizin öncülerinden Sivaslı Ali Kemali Hoca başta olmak üzere masum ve Müslüman çok sayıda kişiyi işkencelerle katletmişlerdir.
  3. Şeyh Eşref İsyanı: 26 Ekim-24 Aralık 1919 tarihleri arasında, Bayburt ve çevresinde yaşanmıştır. Eşref adındaki birisi kendisini “Tarikat şeyhi, Mehdi” ilan etmiş, tabii ki birçok kan kaybı olmuştur.
  4. Anzavur İsyanı: 25 Ekim 1919-19 Nisan 1920 tarihleri arasında, Kuzey Ege ve Marmara Bölgemizde, Ahmet Aznavur adında birisinin öncülüğünde çıkmıştır. Ahmet Anzavur’un isyan gerekçesi de kutsal değerlerimizdir; “Beni Allah ve Peygamber gönderdi” diyerek kan akıtmıştır.
  5. Düzce İsyanı: 13 Nisan 1920-23 Temmuz 1920 tarihleri arasında başlayıp biten bu isyanda da “İslam, Padişah” gerekçe olarak kullanılmıştır.

Giysi ve Şapka İsyanları

Giysi hakkında çok basit birkaç söz edeyim. Bitki ve hayvanların giysisi olmaz; bitkilerde kabuk, hayvanlarda deri yahut tüy bulunur. Giysi insanlar içindir. İnsanlar çıplak doğarlar ama zamanla giyinme ihtiyacı duyarlar. Bu ihtiyaç bir taraftan doğanın zorunluluğu, bir taraftan da insana özgü bir sonuçtur. İnsanoğlu uygarlaşmaya başladıktan sonra kendi kültür, coğrafya, gelenek, örf, adet ve inancına göre giyinme (giysi edinme) gereğini duyar.

Giysilerin inanca göre biçim kazanırlar inancın esası olmazlar. Örneğin “Şöyle giyinmek, giysiyi şu renkte edinmek imanın şartlarındandır” diye bir kural yok. Giyinme esas alındıktan sonra detayı teknoloji, bilim, uygarlık yapıtı olarak ortaya çıkar.

Bunları İskilipli Âtıf Hoca’nın şapka konusundaki düşünce ve yazılarını topluma mal ederken takındığı tutumu, sonrasında yaşadıklarımızı bir yere bağlamak için yazdım. İskilipli Âtıf şapkanın bir “Frenk/Gâvur icadı” olduğunu yazmış, konu devlet düzenini ilgilendirmeye başlayınca yargılanmış ve berat etmiş. Sonra, şapka konusundaki adımları, başka tutumları, sebep olduğu büyük sıkıntılar yüzünden yeniden yargılanmış ve idam edilmiş.

Konunun biraz gerisine gidelim. Mustafa Kemal ve arkadaşları bir taraftan işgalcilerle savaşırlarken bir taraftan da bağımsız, millet egemenliğine dayalı, uygar dünya ile yarışacak bir devlet kurdular. Bu devletin büyüyüp gelişebilmesi için halkın inanış, düşünüş ve giyiniş yönüyle de çağdaş olması gerekiyordu. Atatürk bu amaçla gittiği Kastamonu’da (1925 Ağustos’un son günlerinde), “Uygar dünyanın kullandığı bir giysi olarak” şapka giyebileceğimizi söyledi. 30 Ağustos günü Türk Ocağı’ndaki konuşmasında: “Tekke ve Zaviyelerin anlamsızlıklarını, şeyhlerin inanç sömürüsü yaptıklarını, ölülerden medet ummanın yanlış olduğunu” söyledi.

B.M.M. 25 Kasım 1925’te devlet memurlarının şapka giymelerini, 30 Kasım 1925’te de Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasını kanunlaştırdı.

Bu kanunların çıkışından sonra Türkiye’nin her tarafından birçok şeyh, derviş, mürit, hoca, imam, hacı: “Şapka gâvur icadı. Şapka giyip de gâvur mu olacağız? Frenk mukallitliği yapıyoruz. Tekkeler-zaviyeler kapatıldı. Din-iman elden gidiyor!..” gibi gerekçelerle halkı tahrik ettiler.  Doğu, Güneydoğu, Karadeniz, İç Anadolu, Ege, Marmara bölgelerimizden birçok kişi gösteriler yaptılar. Devlet dairelerine baskınlar yapıldı. Kolluk kuvvetleri ile halk karşı karşıya geldi. Çatışmalar, tutuklamalar çığ gibi büyüdü. Önceden kurulmuş olan İstiklâl Mahkemeleri bölgelere ve illere giderek yargılamalara başladı.[1]

Bu bölümü özetleyelim:

  • Ortaçağ Hıristiyanlığını papazlar ve Hıristiyan mezhepçiliği yıkmıştı. Emeviler ve Osmanlılar döneminde akan kanların ve yıkıntıların nedeni dincilik, yobazlık idi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında çıkan isyanlarda da dincilik vardı. Dinciliğin olduğu her yerde gericilik ve çıkarcılık olur. Biz İskilipli Âtıf ve benzerlerini bu açıdan değerlendirirsek benzeri yanlışlara düşmeyiz.
  • İskilipli Âtıf ve benzerleri halkı yöneticilerine karşı kışkırtarak bozgunculuk (fesat) yaptılar. Gerçek İslam’da bozgunculuk yoktur. Yaratan, “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” (Bakara: 2/11) der. İskilipli ve benzeri kişiler Türkiye’de bozgunculuk yaparak kan akıttılar. Öyle ise İskilipli bırakın iyi bir din âlimi olmayı, güvenilir bir mümin bile değildir. Yaratan: “Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha şiddetlidir/kötüdür” der. (Bakara: 2/191) Fitne; birisini kışkırtmak, azdırmak demektir. İskilipli suçsuz ve saf duygulu insanlarımızı kışkırtmış, azdırtmış kan aktırmıştır. Bir kişi ister hoca, ister hacı, ister sakallı, ister cübbeli ne olursa olsun; karıştırıcı ise yaramazdır.
  • Mustafa Kemal Atatürk’ün Kastamonu Türk Ocağı’nda söylediği  “Ölülerden medet umulmaz” ifadesi gerçeğin ta kendisidir. Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatmakla doğru iş yapmıştır. Atatürk, “Din alimi” denen kişilerin bilmediklerini, bildikleri halde söyleme cesaretini gösteremediklerini (Tek Tanrı inancına uygun olarak) bilmiş, söylemiş ve uygulamıştır. Sadece iki örnek vereyim: “Allah’ım, yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha: 1/4) “Sen ölülere duyuramazsın.” (Neml: 27/80)
  • İskilipli Âtıf ve benzerlerinin; “Atatürk şapka, kılık-kıyafet yasası gibi devrimleriyle bizi Frenkleştirdi, dinden etti” iddiaları asılsızdır. “Mümin, kâfir, müşrik” olma işi iman/inanç işidir, giyim-kuşam insanı ne mümin yapar, ne kâfir. İslam dininin inanç esaslarıyla ilgili ciddi kitaplara bakanca bunu görürüz.
  • Şu yazdıklarım genelde biliniyor. Bazı siperlerin arkasına gizlenerek avlanmak isteyenlerin avı olmamamız adına bunları yazdım.

 

Devamı var

[1] Konu ile ilgili olarak geniş ve ilginç bilgiler bakınız, Ergün Aybars; İstiklâl Mahkemeleri s. 310-328. Ayraç Kitap+Evi Yayını, Ankara 1998

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!