Oradan ayrılınca aklıma Diyanet’teki Ali geldi. 8-10 lüks araçla gezer, aile efradından kimini kamuya yerleştirir, millet hacc kurası beklerken eşini 3-5 keszhacca gönderir, lüks otellerde kongre-toplantı adı altında bol keseden paramızı harcar ve çıkar bir de kul hakkı affolmaz, israf haramdır gibi edebiyat yapar.
Tunceli‘den Bingöl‘e giderken, Bingöl’ün yol kenarındaki ilk köyü KURUCA‘yı gördüm. Şuraya bir gireyim, bir iki köylümüzle sohbet edeyim dedim. Meşeliklerin içinde, dağın eteğinde güzel bir köy. Güzel bir camileri var. Altı tümden taziye evi. Caminin önünde gelip geçene parasız çay kahve ikram eden, dikilmiş ağaçları sulayan bir insanla tanıştım, sohbet ettik. Bir ara dedi ki: “Amca devletten özürlü maaşı alıyorum. Ama aldığım para içimi rahat bırakmıyor. Geliyorum buraya taziye evinin temizlik ve düzenini yapıyorum. Hiç değilse aldığımı biraz ödemiş olayım…”
Oradan ayrılınca aklıma Diyanet’teki Ali geldi. 8-10 lüks araçla gezer, aile efradından kimini kamuya yerleştirir, millet hacc kurası beklerken eşini 3-5 keszhacca gönderir, lüks otellerde kongre-toplantı adı altında bol keseden paramızı harcar ve çıkar bir de kul hakkı affolmaz, israf haramdır gibi edebiyat yapar.
Bence bir tek Korucalı Mu… bin tane Ali’den daha erdemlidir, iyidir, milletimiz için yararlıdır. Bize bu Ali gibiler değil; Kurucalı Mu… gibi insanlar lazım. Türkiye’ye, bu köylümüz gibi helalden beslenen insanlar lazım. Bizim çok iyi insanlarımız var, biz bunlarla ayaktayız. İsterse sarıklı, sakallı, cübbeli olsun, sırtımızdan geçinen israfçılara asla güvenmeyeceğiz.
Gezimde çok ilginç anılarım oluyor.
Ülkemiz çok güzel. Birbirimizi tanıdıkça içimiz güvenle doluyor.