Dünün esirleri kravatsız, tıraşsız, arabasız, parasız, eşsiz idiler. Sizde bunların hepsi var. Ankara’nın dünkü Büyük Millet Meclisi üyeleri sizin gibi değillerdi, onlar hürdüler, siz esirsiniz. Bunu, Meclis’imizin manevi şahsiyetine hakaret etmek, bugünkü üyelerini aşağılamak için söylemiyorum. Özgür düşünce ve davranışta geri dönüşün olduğuna dikkat çekmek söylüyorum. Ankara’daki esirler bu huylarıyla sırf kendilerine zarar vermiyorlar; esareti Türkiye halkına bulaştırarak başkalarına da zarar veriyorlar.
Savaş yahut başka nedenlerle özgürlüklerini kaybeden, alınıp satılan, sahibine hizmetten başka bir işe yaramayan kişiye esir denir. Bir düşünceye sahip olmayan, belli bir ideoloji veya kişiye körü körüne bağlı olan kişiye de esir (tutsak, köle) denir.
Evrenin en üstün varlığı insandır. İnsan özgür olduğu zaman üstün olur. Yaratan insanları özgür yaratmış, köleliği yasaklamıştır. İnsanlığın düşüncesi geliştikçe, esirlik suç sayılmış, esirliğin yerini özgürlük, ilkelliğin yerini bilim almıştır.
Cumhuriyetimizin kazanımları bizi Orta Çağ’dan uzaklaştırmış; özgürlüğe, insani ve bilimsel noktalara taşımıştır ama eskinin izlerini taşıyan düşünce ve yaşam kalıntıları, din sanılan, aslında dinî olmayan yanlış algılar Türkiye’yi esirler ülkesi, TBMM’ni esirler yeri yapmıştır.
Bizim genelimizde esirleşme eğilimi var ama bu eğilim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde daha açık ve daha çok var. Bunu, birisinin; “Abdullah Öcalan’ı devreye sokalım, terörden kurtulalım” önerisinden sonra, Meclis’in üyelerinde görüyoruz.
Bu üyeler, partileri ayrı da olsa; “hukukun üstünlüğüne bağlı kalarak, adalet anlayışı içinde hareket edeceklerine dair namus ve şerefleri üzerine” yemin edenlerdir. Türkiye günlerdir bölücü, kukla ve on binlerce suçsuz insanın ölümüne sebep olan birisinin affını, bu kişinin bize hakemlik yapması önerisini konuşuyor. Turan Çömez, Cemal Enginyurt gibi, sayıları 10-15’i geçmeyen kişiler hariç, 600 milletvekili olan TBMM’den hiç ses çıkmıyor. Hepsinin ağız ve kulakları kapalı.
Muhterem esirler, sizin hiçbir düşünce ve sözünüz yok mu? Genel başkanlarınız size “konuşmayın” dedi de onun için mi sessizsiniz? Günün birinde: “Şu öneriye şöyle oy kullanacaksınız” dendiğinde makine gibi hareket ederek mi milletvekilliği yapacaksınız? Genel başkana ters düşmemek için mi yutkunuyorsunuz? Atatürk’ün tam bağımsızlıkçı Büyük Millet Meclisi’ni Vahdettin’in meclisine çevirirken vicdanınızdan azıcık bir sızı yükselmiyor mu, eş, çocuk, arkadaş ve yurttaşlarınızın karşısına, esir milletvekili olarak çıkmak yüz akı mı? Çıkıp: “Hürüm. Genel başkan ve maaşımın kölesi değilim. Şu yanlıştır, bu doğrudur” deyin. Siz bunu yapamıyorsanız; samimi bir milliyetçi, samimi bir Müslüman, samimi bir Atatürkçü değilsiniz.
Dünün esirleri kravatsız, tıraşsız, arabasız, parasız, eşsiz idiler. Sizde bunların hepsi var. Ankara’nın dünkü Büyük Millet Meclisi üyeleri sizin gibi değillerdi, onlar hürdüler, siz esirsiniz. Bunu, Meclis’imizin manevi şahsiyetine hakaret etmek, bugünkü üyelerini aşağılamak için söylemiyorum. Özgür düşünce ve davranışta geri dönüşün olduğuna dikkat çekmek söylüyorum.
Ankara’daki esirler bu huylarıyla sırf kendilerine zarar vermiyorlar; esareti Türkiye halkına bulaştırarak başkalarına da zarar veriyorlar.
Şu gerçeğe işaret ederek yazımı bitireyim:
Orta Çağ’daki esirlerin efendileri bağımsızdılar ama günümüzdeki esirlerin efendileri de esirler. Günümüzdeki efendi esirler, bir avuç Firavuna uşaklık yapıyorlar.