Ben Ankara’da öğrenci iken Beşevler civarında, yan yana mesleki okullarımız vardı. O okullar yıkılmış. Recep Erdoğan boşalan arazinin bir bölümüne cami yapın emrini vermiş. Şimdi bu buyruk uygulanacak. Üretim, meslek ve bilim yuvalarını yıkın, yerlerine cami yaptırın. Bu kafa kısa zamanda toslar. Riya/gösteriş amacıyla yapılan bir camide Hz. Muhammed namaz kılmamış, o camiyi yıktırmıştı. Türkiye’nin Diyanet’i bunu bilir ama susuyor. Çünkü, Allah’ı değil sultanı esas alıyor.
Ankara düşünce ve inanç yönüyle kararıyor. Gecenin karanlığı doğaldır ama düşünce ve inanç kararması doğal değildir.
Bir iki örnek vereyim.
Önceki yıllarda belediye tarafından düzenlenen Hacıbayram çevresindeki yapılara tarikat ve cemaatler, güdümlü vakıflar yerleştirilmiş. Kimisi seyitliğini ilan etmiş, kimisi şeynliğini.
Ankara’da Müslümanlar cami istismarıyla sömürülüyorlar. Ankara’da, aydınlanmanın alanlarından biri olan bir yere yapılan camiin levhası karartmanın ve padişahlık özentisinin bir örneğidir. Cami levhasını dikkatle okuyun, Sultan Süleyman, Sultan Selimleri hatırlayacaksınız.
47 yıl önce okuduğum İlahiyat Fakültesi’ni ziyaret ettim. Hamdi Ragıp Hoca’nın temizlik esaslı mescit düzenlemesi kaldırılmış, kirli ayak ve çorapların basıldığı yerlere alnınız konur olmuş. Sebebini öğrendim, “cami geleneğine dönülmüş.”
Şu kafaya bakın, Türkiye’nin en düzeyli ilahiyatı 50 yıl geri gitmiş. Bu kafa mı bu yüzyılda İslam’ın evrensel yapısını Müslümanlara öğretecek?
Ben Ankara’da öğrenci iken Beşevler civarında, yan yana mesleki okullarımız vardı. O okullar yıkılmış.
Recep Erdoğan boşalan arazinin bir bölümüne cami yapın emrini vermiş.
Şimdi bu buyruk uygulanacak. Üretim, meslek ve bilim yuvalarını yıkın, yerlerine cami yaptırın. Bu kafa kısa zamanda toslar. Riya/gösteriş amacıyla yapılan bir camide Hz. Muhammed namaz kılmamış, o camiyi yıktırmıştı. Türkiye’nin Diyanet’i bunu bilir ama susuyor. Çünkü, Allah’ı değil sultanı esas alıyor.
Herşeye rağmen sisler dağılacak, aydınlığa kavuşacağız. Melike Hatun Camii‘nde bir öğretmen emeklisi anlattı, imama demiş ki: “Camii’n içine dışına yanıp sönen “OKU” yazalım, cemaati okumaya özendirelim”. Yobaz imam, “Olmaz, cami içinde Türkçe yazı caiz olmaz” demiş. Öğretmenimiz Diyanet’e dilekçe vermiş, “dilekçenin arkasını bırakmayacağım” diyor. Görüldüğü gibi yobazlık ve simsarlık var ama aydınlanmanın önünü açacak cesur yürekler, sağ duyulu milyonlar da var. İnsan olmanın bilincini taşırsak, biraz daha korkusuz olursak, gelecek günler mutlaka aydınlık olacak.