Prof. Dr. Vahit Türk
Prof. Dr. Vahit Türk

Milliyetçiliğimizi Kaynakları-78

Nisan Yağmurları

ALTIN ORDA’NIN MİRASÇILARI
1. Kazan Hanlığı
Kazan Hanlığı, 1437-38 yılında Ulug Muhammed Han tarafından kuruldu. Altın Orda hanı
olan Ulug Muhammed, bir hanlık kurma düşüncesiyle değil, taht ili olan Saray şehrindeki
ve devletteki karışıklıklardan dolayı kendisine Kazan’ı yeni başkent olarak seçmişti, ancak
tarih, onun bu davranışını Kazan Hanlığının kuruluşu olarak belirledi. Ulug Muhammed
Han’ın Kazan’a gelmesi, Altın Orda’nın aristokrat zümresinin de bu kente gelmesine sebep
olmuş, dolayısıyla Kazan’ın başkent kimliğine bürünebilmesi için bir gereklilik daha yerine
gelmişti. Ulug Muhammed ve devleti yönetenler, kendileri için asıl tehdidin Moskova
Knezliğinden geleceğini anlamış ve kendilerini bu duruma göre konumlandırmaya
çalışmışlardı.
Ulug Muhammed Han’ın amacı, Altın Orda’yı yeniden eski gücüne kavuşturmak ve
geçmişte bu devlete bağlı olan bütün halkları ve toprakları yeniden tabi duruma
getirmekti. Bunun için Osmanlı Devleti ile de ilişki kurmuş, II. Murat’a ve Fatih Sultan
Mehmet’e mektuplar yazmıştı. Başarılı, tedbirli ve ileri görüşlü bir devlet adamı olan Ulug
Muhammed Han’ın çabaları sonuç verdi ve Kazan Hanlığı güçlendi, ancak onun 1445
yılında ölümünden sonra düzen bozulmaya ve Moskova’nın baskısı yeniden hissedilmeye
başlandı.
Ulug Muhammed’den sonra tahta çıkan hanlar ne onun mücadeleci ruhuna ne de ileri
görüşlü özelliklerine sahiplerdi. Onların iç mücadeleye tutuşmaları ve Rus fitneleri
dolayısıyla Kazan ve Kasım Hanlıkları arasına düşmanlık girdi. Bunun sonucunda Moskova
rahatladı ve Kazan Hanlığı önemli bir müttefikini yitirip zayıfladı. Kazan’ın devlette etkili
olan kitlesi arasında da ayrılık çıktı ve ikiye bölündüler. Bu durum devletin sonunu
hazırladı ve Kazan ilk olarak 1487 yılında Ruslar tarafından işgâl edildi. Bu işgâl, tarihin
ve talihin bütünüyle tersine döndüğünü de gösteren bir olay idi. Henüz Kazan Hanlığını
bütünüyle tarihten silme gücü olmayan Moskova, daha önce Altın Orda’nın kendilerine
yaptığını yaptı ve Kazan hanlarını atamaya başladı, bu arada da Ruslara düşman olan
bazı kişileri de ortadan kaldırıp ilerideki muhtemel tehditleri de yok etmiş oldu.
Devleti yönetenler zaman zaman Ruslara karşı sefere çıkıp başarılı sonuçlar almış olsa da
sonun yaklaştığı anlaşılmaya başlamıştı. Çünkü içeride birlik bir türlü sağlanamıyor ve
sürekli bir karmaşa durumu yaşanıyordu. Kazan’da iktidarı elinde bulunduranların, barış
için han seçiminde Moskova’nın isteklerine boyun eğmeleri, çocuk han Ütemişgerey ile
Kazan Hanlığının son dönemlerinin sembol ismi olan annesi Süyüm Bike’yi Moskova’ya
teslim etmek gibi ağır şartları kabul etmeleri bile bir sonuç vermemişti.
Son çırpınışlar ve tedbirlerin de bir yararı olmadı ve 15 Ekim 1552’de Kazan düştü. Çar
IV. İvan, şehirde korkunç bir katliam yaptırdı, şehirde bulunan bütün erkekler öldürüldü.
Kazan’ın son hanı Yadigâr Han Moskova’ya götürülüp zorla vaftiz ettirildi. Şehir içinde
Türklerin yaşaması yasaklandı ve Kazan’ın neyi var neyi yoksa yağma edildi, şehrin
kimliği yok edildi.
Türkler bütün Altın Orda’da olduğu gibi Kazan’da da örnek bir uygarlık oluşturmuşlardı.
Rus istilasının ilk işi bu uygarlığı yok etmek oldu. Bunun için alınan ilk tedbir de şehirde
yaşayan bütün Türk nüfusun uzaklaştırılması ve dağıtılması idi. Bunun sonucu da bu
insanların büyük sıkıntılar içerisinde yaşama mücadelesi vermeye başlamaları,
geliştirdikleri sanattan, bilimden, eğitimden, eğitim kurumlarından, kütüphanelerden,
kısacası alışkın oldukları her şeyden uzaklaştırılmaları ve köy hayatına mahkûm edilmeleri
oldu. Kazanlılar için yeni bir dönem başladı ve yüzyıllardır süren bu dönemde Kazanlılar
kendilerini korumanın yollarını bulmaya çalıştılar, ancak bu süre içerisinde pek çok kayıp
verdiler, içlerinde zorla Hristiyanlaştırılanlar ve zamanla Ruslaşanlar oldu. Aslında Kazanın

yaşadığı kader, pek çok Türk yurdunun da kaderi oldu. Şehrin Türk dokusu silinmeye,
Türklüğü hatırlatan her şey yok edilmeye ve şehre Rus kimliği kazandırılmaya çalışıldı,
ancak Kazan’da öyle köklü ve büyük bir uygarlık oluşmuştu ki 1552 yılından bugüne
Ruslar bu uygarlığın izlerini bütünüyle silmeyi başaramadılar. Bugün Kazan her şeye
rağmen halen bir Türk şehri özelliğini korumaktadır. Kazan’a giden bir Anadolu Türk’ü
orada kendine yakın gelen pek çok şey bulabilmektedir.
Kazan Hanlığının düşmesi bütün Türkistan, hatta bütün Türklük için tarihi bir dönüm
noktası oldu. Bin yıldır bir Türk ırmağı olan İdil, bir Rus ırmağına dönüştü ve Rusya
ekonomisi için can damarı görevi yapmaya başladı. Ruslar, İdil ırmağı boyunca güneye
inerek 1556 yılında Ejder Han (Astrahan) Hanlığını da zapt edip Hazar’a ulaştılar.
Hazar’dan deniz yolunu kullanarak Güney Kafkasya’ya yani Azerbaycan’a indiler ve
Osmanlı ile sınır komşusu oldular.
Bütün olup bitenler birlikte düşünüldüğünde önce Altın Orda’nın sonra ise Kazan’ın
çöküşü, Rus’un önündeki engelin ortadan kalkması ve İdil-Ural bölgesinden başlayarak bir
Türk iç denizi durumunda olan Hazar’ın Türklerin elinden çıkması, aynı biçimde bir Türk iç
denizi olan Karadeniz’in bu özelliğini büyük ölçüde yitirmesi, Hazar’ın kuzeyinden
başlayarak önce Sibirya’nın, sonra Kazak bozkırlarının, ardından ise bütün Türkistan’ın
yüzyıllar sürecek bir zulüm yönetimi altına girmesinin, Türk uygarlığının doğup geliştiği
yurtların acımasız işgal güçlerinin boyunduruğu altına düşüp kimliğini yok edişinin
başlangıç noktası olduğu anlaşılacaktır.
Akdes Nimet Kurat, Kazan Türklerinin etnik oluşumunda yer alan boyları şöyle tespit
eder: “Kama mansabında daha Miladi I. yüzyıldan itibaren mevcudiyetleri tespit edilen
muhtelif Türk menşeli kavimler; Hunların kalıntıları, Suvarlar. VII-VIII. yüzyıllarda
buralara Azak çevresinden gelen Türk menşeli Bulgarlar ve sonraları türlü zamanlarda
gelen Kıpçaklar. Orta İdil boyundaki Türk kavimleri, bu sahanın en eski ahalisi olan Fin-
Ugor menşeli Çirmiş (Mari), Ar (Udmurt) ve Mokşı (Mordva)’lar ile karışmışlar ve onları
kısmen Türkleştirmişlerdir. Aynı veçhile İdil’i geçerek Batı’ya doğru giden Türk ve Moğol
kavimlerinden Avarlar, Peçenekler ve Uzlardan da, az olsa dahi, bazı zümrelerinin
buralarda kalmış oldukları muhakkaktır. Kıpçakların ve Altın Ordu devrinde Azak çevresi,
Kırım ve Aşağı İdil boyundan bazı unsurların da gelmesiyle bugünkü etnik ve antropolojik
hususiyetler meydana gelmiştir.” Bu düşünceye göre bugün Tatar diye adlandırılan
Türklerin oluşumunda uzun bir tarih boyunca bölgeye gelen bütün Türk boylarının hatta
Fin-Ugorların etkisi söz konusudur.
2. Kasım Hanlığı
Hanlığın adı, ilk han Ulug Muhammed’in oğlu Kasım’dan gelir. Hanlığın merkezi Oka
ırmağının sol kıyısında bulunan Kasım şehri Moskova’nın 250 km güneydoğusunda,
Kazan’ın ise 470 km güneybatısında bulunur. Hanlık, Ulug Muhammed Han’ın Ruslara
karşı büyük bir zafer kazandığı 1445 tarihli son seferinin sonunda yapılan barış
koşullarına göre kurulmuştu. Kasım Han’ın Moskova’nın oyununa gelerek Kazan’ın iç
işlerine müdahale etmesi üzerine iki hanlık arasında düşmanlık başladı ve bu düşmanlık
her iki hanlığın zararına olarak Ruslar tarafından sürekli körüklendi. Aslında Ulug
Muhammed Han’ın Kazan ile Moskova arasında bir tampon bölge olarak düşündüğü Kasım
Hanlığı, Kasım Han’ın bu tavrıyla tam tersi bir sonuç vermiş ve hanlığı Rusları rahatlatan
bir ögeye dönüştürmüştü. Kasım Han’ın dar görüşlülüğünü gösteren bu olaydan sonra
Kasım hanları, Moskova’nın Kazan’a karşı yaptığı hemen bütün seferlerde Moskova ile
hareket etmişler ve kardeşlerine en büyük darbeyi onlar vurmuşlardır. Bu durum, Rus’un
ve başka pek çok emperyalist gücün uyguladığı “böl, parçala, yönet” düsturunun önemli
bir örneği olarak önümüzde durmaktadır. Kasım hanlarından din değiştirip Hristiyan
olanlar da vardır. Hristiyan olan Kasım hanı Seyit Burhan’ın ölümünden sonra yerine
annesi Fatıma Sultan Bike tahta geçirildi ve bu Sultan Bike’nin 1681 yılındaki ölümünden
sonra da Ruslar hanlığa son verip hanlık topraklarını doğrudan merkeze bağladılar.

3. Ejderhan (Astrahan) Hanlığı
Astırahan, Astarhan, Astrahan, Estirhan, Ejderhan, Hacıtarhan gibi adlarla anılan bu
hanlık, İdil ırmağının Hazar’a döküldüğü yerde ve aynı adlı şehir ve çevresindeki iller
üzerinde Altın Orda hanı Küçük Muhammed’in torunu Mahmut oğlu Kasım Han tarafından
1466 yılında kuruldu.
Aşağı İdil boyu ile Türkistan ve Harezm arasında yapılan ticaretin düzgün biçimde
yürüyebilmesi, bölgede büyük bir merkezin varlığını gerekli kılıyordu ve zaman içinde bir
ticaret merkezi olarak Hacıtarhan veya Astarhan adıyla bir şehir oluştu. Şehir, kısa sürede
Türkistan, İran, Kafkasya ve diğer ülkelerden gelen tüccarların buluştuğu bir yer oldu.
Ticaret merkezi olmak dolayısıyla kısa sürede zenginleşen şehir, çevredeki göçebe boylar
için cazip bir yer olduğu gibi bu göçebelerin sürekli saldırılarına da maruz kalıyordu. Altın
Orda ile iş birliği sayesinde huzurlu zamanları da olmuştu, ancak 1502 yılında Kırım Hanı
Mengli Giray’ın saray şehrine saldırıp, Türklüğün kuzeydeki en önemli kültür
merkezlerinden biri olan bu şehri tahrip etmesi, Astrahan Hanlığı için de adeta sonun
başlangıcı olmuştu.
Kırım Hanlarının ve Nogay Ordası’nın kendi nüfuz alanı olarak gördüğü Astrahan’ın
zenginliği, Rusların da iştahını kabartıyor ve bu dış müdahaleler içeride sürekli
huzursuzlukların kaynağı oluyor, sık sık han değişiyordu. Kırım Hanı Sahipgerey, 1549
yılında Astrahan’ı ele geçirip şehri tahrip etmiş, halkın bir kısmını da Kırım’a götürmüştü.
Kırım hanlarının bağlı olduğu Osmanlı bu durumdan rahatsız olup müdahale etmiş ve esir
alınanların serbest bırakılmasını istemişti. Sahipgerey’in serbest bıraktığı Yağmurcu Han
tekrar tahtına kavuşunca tahtını koruyabilme düşüncesiyle Moskova ile iş birliği yaptı,
ancak Kazan’ın Rus işgaline uğramasıyla sıranın kendisine geldiğini anlayıp Kırım’dan ve
Osmanlı’dan yardım istedi. Bunun üzerine ülkesindeki Rus taraftarları kendisini tahttan
indirip yerine Rus yanlısı olan Derviş Ali Han’ı geçirdiler. 1554 yılında Rusların desteğiyle
tahta geçen bu kişi, 1556 yılında ülkesini Rusların işgal etmesine engel olamadı. Kazan’ın
işgalinden dört yıl sonra Ejderhan Hanlığı da aynı sonu yaşamak durumunda kaldı.
Ejderhan’ın Rusların eline geçmesi bölgede onlara büyük bir prestij kazandırdı, Kafkasya
yolu Ruslara açıldı, ticaret yapmak isteyenler Ruslara yanaşmaya ve onlarla iş birliği
yapmaya başladılar. Kafkasya’da Hristiyanlık yayılmaya, pek çok asil bu dini
benimsemeye başladı. Kırım Hanlığına karşı Ruslarla iş birliği yapanlar görülmeye başladı.
Ürgenç, Buhara ve Semerkant’tan gelen elçiler kendi tüccarlarının rahat alışveriş
yapabilmeleri için izin koparmaya çalıştılar. Kısacası din, dil, ırk farkı önemini yitirmiş, güç
herkesi kendine çekmeye başlamış, yaşanacak dehşet verici sonucu kimse düşünmemiş
ya da düşünmek istememiş, pek çok şeyi elleriyle can düşmanlarına teslim etmişlerdi.
İşin garip bir yanı da çağın en güçlü devleti durumunda olan Osmanlı da Rusya’nın Türk
topraklarını yutuşuna ilgisiz kalmış, bu devletin kısa bir süre sonra kendisi için de bir
tehdit oluşturacağını hesap edememişti.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!