Bütün amaç, kimlik bilincini sarsmak, zayıflatmak. Saldırı hep Türk kimliğine, kimlik bilincine… Çünkü emperyalistlerin, onların yerli iş birlikçi ve uşaklarının korkusu Türk, Türklük. Tarihin yineleneceği endişeleri hiç bitmedi, bitmeyecek…
Anlaşılan milliyetçilik iddiasında olanlar öncülüğünde yeni bir açılım rezaleti yaşayacağız… Balta da sapı da bizden değil…
TÜRKÇÜLER ALDANMAZ, ALDATILAMAZ…
MENSUBİYET DUYGUSU
Milliyetçiliğin temelini, esasını mensubiyet bilinci ve mensup olmakla edinilen ortak kültür oluşturur. Millet ve kültür mensubiyeti ise ortak yaşayışla beslenip gelişir. Bir toplumun içine doğan birey istese de istemese de o toplumun davranış kalıplarını, hayata bakışını, yaşama biçimini az ya da çok benimser. Devletler eğitimi kullanmak suretiyle toplumlarının millet olmasını sağlamak için ortaklıklarını çoğaltmaya, mensubiyet bilinçlerini ise mümkün olan en üst düzeye çıkarmaya çalışır. Devlet ve millet düşmanları da en çok bu noktalara saldırır, ortaklığı azaltmaya, mensubiyet duygusunu zayıflatmaya çaba gösterir. Bu, dikkatli davranılmayınca, konuyla ilgili titizlenmeyince fark edilmeyen bir savaştır. Bu savaşı herkesten önce o milletin milliyetçileri fark eder ancak Türkiye’de olduğu gibi milli bünyesi çeşitli sebeplerle zayıflatılmış toplumlar, milliyetçilerini çok dikkate almazlar. Bıçak kemiğe dayandığında durum anlaşılır, can havliyle verilen mücadele pek çok toplumda olumlu bir sonuç doğurmaz, bizde ise son andaki silkiniş ve mücadelenin zaman zaman başarılı olduğu görülür. Bu başarı, herhalde arkamızdaki muhteşem tarihin bize bir armağanıdır. Ülkenin işgal edildiği yıllarda Milli Mücadeleye karşı çıkan Osmanlı aydınlarının bir bölümü İngilizler ile iş birliği yapan hainler idi ancak bir bölümü de hain değil ahmaktı. Aman İngilizleri kızdırmayalım diye düşünüyorlardı.
Esasında bir millete mensup olma duygusu yaratılıştan getirdiğimiz, yok edilmesi mümkün olmayan doğal bir duygudur. Bu duygu yok edilemez ancak zayıflatılabilir. Burada zayıflayan noktanın ne ile tamamlandığı konusu hayati öneme sahiptir. Bu nokta, din ile doldurulmaya çalışılabilir. Zihnen sağlıklı bir bireyde din ve milliyet duygusu bir denge ile yaşar. Denge bunlardan biri lehine bozulduğunda toplumda ve bireyde sorunlar, sıkıntılar başlar. Bizim kültür tarihimizde bunun yüzlerce örneğini gösterebiliriz. Denge din lehine bozulduğunda daha dindar bir birey değil, milliyetinden uzaklaşmış, yavaş yavaş başka bir millete mensubiyet duyma yoluna girmiş kozmopolit bir birey ortaya çıkar. Bunun da hem tarihte hem de günümüzde pek çok örneği gösterilebilir. Türklüğün bin yılını, İslam için yaptıklarını, İslam’ın ve Müslümanların perişan olmaması için verdiği mücadeleyi, döktüğü kanını yok sayıp İslam adına Türklük aleyhtarlığı, hatta düşmanlığı yapan sözde İslamcılara söylenecek söz, verilecek sıfat bulamıyoruz.
Kendi kişiliğinde bu dengenin oldukça güzel örneğini gösteren Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Aşık Paşa, Ali Şir Nevayi, Mehmet Akif, Ziya Gökalp gibi yüzlerce aydınımızın olduğunu da söylemeliyiz. Din ve dinin mabedi pek çok toplumda milli mensubiyeti güçlendirici bir öge işlevi görürken bizde zaman zaman aksi durumlarla karşılaşıldığı görülmektedir. Arap camisi, Arap milliyetçiliğini doğuran, onu besleyen kaynak olurken, Türk camisi, Türklük, Türk milliyetçiliği karşıtlığı yapmayı görev sayar. Bu elbette dinden kaynaklanan bir durum değil, dini yanlış anlamaktan ya da kendi müflis emellerine alet etme çabalarından dolayıdır.
Birtakım ideolojilerin de ilk saldırdığı noktanın mensup olma bilinci olduğu görülür. Bunlar da bireyin kendi milletine mensup olma duygusunu zayıflatmaya çalışırken açıktan ya da örtülü olarak mutlaka bir başka milleti adres gösterirler. Yakın geçmişte komünistlerin Rus, Bulgar, Arnavut hayranlıkları, günümüzde Çin’de Uygurlara yapılan zulmü bile görmekten kaçınan ve Çin adına Uygurlar aleyhine lobi etkinlikleri yapan Çin hayranları, Türk aydınları arasında iki yüz yıldan fazla bir zamandır görülen Batı hayranlığı, geçmişte medrese çevresinin ve günümüzde İslamcılık iddiasında olanların Arap hayranlığı… Bütün bunların ortak amacı, toplumdaki Türklüğe ve Türk devletine mensubiyet bilincini zayıflatmaktır… Türklük bilincinin zayıflaması, milli bünyenin bağışıklığını yitirmesi ve dışarıdan gelen mikropların istila alanına dönüşmesi anlamına gelir.