“Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
Tabutumun üstünde zar atıyorlar
Cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır”
Böyle buyurmuştu İsmet Özel. Birbirini kasten anlamama ve inadına yanlış anlama yarışması yapılsa idi koronada olduğu gibi 195 ülke arasında ilk 5–10’daydık kesin. Selçuklu’nun, Osmanlı’nın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında bu halk olsaydı bırak devleti turşu bile kuramayacağımız açıktı.
Turşu deyince aklıma turnusol kâğıdı ayıracının bile turşusunu çıkardığımız geldi. Hangi olay olursa olsun ikiye bölünebiliyoruz, amip gibi; bölücü terörün bizim yanımızda lâfı olmaz. Hangi mevzu olduğu farketmez; din-iman, vatan-millet ya da millî meseleler, her ne varsa etinden-sütünden nemalanmaya pek meraklıyız; Yahudi tüccarlar yanımızda halt etsin.
İyi koku pardon haber alan kaynaklara göre 81 ilde 910 dernek, 408 vakıf, 27 üniversite, 114 oda, 550 sendika, 46 federasyon emekli amirallerle ilgili suç duyurusunda bulunmuş. Eski zamanın bohçacı esnafından helâllik dileyerek “Fırsatçı geldi hanııım, fırsatçı!” diye bağırasım geliyor. Yahut “Bak ortacı geliyor, selâm veriyor; herkes payına bakıyor, bişey bekliyor” şarkısını mırıldansak ya koro hâlinde…
Şimdi günümüz Türkçesiyle birini öveceğim bakalım kim olduğunu çakozlayabilecek misiniz: Çakaaaal! Fırlamanın allahı! Ne anasının gözü adam! Ondan korkulur baboş; acayip açıkgöz! Elinden uçanla kaçan kurtuluyor. Ama köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. Yolumuzu bulmamız lâzım bizim de ufaktan. Kim bu? Milyonlar…
İlkokul öğretmenleri geç kalan öğrenciye ne yapılması gerektiğini sınıftaki öğrencilere danıştığında akıllara ziyan öneriler gelir: Eline cetvelle vuralım. Kafasını çöp kovasına sokalım. Tokatlayalım. Ayaklarından tavana asalım. Öğretmen de der ki mazereti varsa söylesin yoksa özür dileyip yerine geçsin. Normalde Möntro konusunda hassasiyet terazisi olması beklenen bir milliyetçi parti liderinin sözlerine bakınca aynı ekolden biri olarak gaza gelip “Asalım-keselim. Etlerini köpeklere yedirelim. Kemiklerini toz edelim” demek içimden geldi, daha ifadeleri alınmadan.
Bildiri içeriğine bakıyorum; aynı hassasiyetteyim. Orduyu ve bilhassa da Hava ile Deniz Kuvvetlerini ABD’nin dindar görünümlü aparatlarına devretmek için çıkarılan dış destekli Ergenekon Kumpasının başlarında da böyle bir hava vardı. Peki şu anda durum nedir: Rusya ile Ukrayna arasında her an sıcak çatışmaya dönüşecek bir gerginlik söz konusu mudur? ABD’nin Yunanistan’la stratejik askerî ortaklık kurması hatta burnumuzun dibindeki Dedeağaç’a bile askerî üs kurmasından ötürü Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’deki her türlü densizliğine karşı bir şey yapabiliyor muyuz?
Kezâ ABD’nin Bulgaristan ve Romanya’da da 5 bin askerle konuşlandığını, Moldova’nın Transdinyester Bölgesine ya da Ukrayna’dan koparılan Kırım ile Rus ayrılıkçıların korsan devlet kurdukları Donbas bölgesine NATO üzerinden müdahil olma hazırlıkları varken ve bu üçü için bizim Boğazlar’ımızdan başka bir geçişi yokken biz neyin geyiğini yapıyoruz?
Kanal-İstanbul birilerine yerli yöneticilerin zengin Arap derebeyleriyle rant ortaklığı gibi görünse de Trump’un Çin’e gıcık veren ama Rusya’ya karşı müsamahakâr politikalarından ötürü fazla yakınlaştığımız Putin ve Lavrov’la Suriye’nin en azından Kuzeyi için zaman zaman faydalı bir uzlaşmaya döndürebildiğimiz için Amerika adına bir ön rezervasyon idi.
Lozan’a ve Montrö’ye Rusya’nın değil ABD’nin gıcıklığı var. Biden Yönetimi ise Trump’un tersine Çin’i değil Rusya’yı çevrelemekle meşgul olacak gibi gözüküyor. Önümüzdeki günlerde bu iki ülke arasındaki gerilimin dozu bizi Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçişte ABD lehine bir kural hatasına zorlayabilir. Emekli büyükelçilerin, emekli amirallerin ve emekli milletvekillerin tepkisi bu minvaldedir. Yani bir kuzeyimiz kalmıştı sobelenmeyen; sağımız-solumuz, güneyimiz zaten sobe.
Ha Rusya ile Ukrayna arasında ikinciden yana olmamız coğrafî ve stratejik bir zorunluluktur. Millî cephede Seyit Tümtürk ile Erşat Salihi’yi bir çırpıda harcadık; bari yaşayan efsane Mustafa Cemil Kırımoğlu’nu daha sağken dizilik dolgu malzemesine çevirmeyelim.
Bu arada bu iki büyük güç arasındaki nâçarlığımız bizi üçüncü bir gücün kucağına itebilir yani Çin’in. Belki de Amerika bu sonucu öngörerek ilerliyor; bizim kıdemli yöneticiler de bu yüzden Çinlilerle ‘çak’ yapıyor. Doğu Türkistan mı dediniz; bi dizi de ona çekeriz. Önce gümlet, sonra hüplet!