Ben iyi bir arkadaşımı, toplum da iyi bir insanını kaybetti. Kalpti, akciğerdi derken birkaç aylık süreç Cihan Hastanesinin yoğun bakımında son buldu. Vefatlarda teskin görevi ihmalleri sorgudan önce gelen vazife olduğu için ikincisi genelde nadasa bırakılıyor.
SEKA Devlet’in Servisinden biyopsi için 112 vasıtasıyla özel hastanenin Yoğun Bakımına aktarılan Hastanın başından beri en iyi gözlemcisi ve aylardır her aşamasına eşlik eden Eşi tedavinin dışına atılıyor. Beslenemediği için mama takviyeli ve bilinci yarı kapalı birine sonda yerine ağızdan besleme yapılıyor hem tedaviye cevap vermiyor deniliyor hem başındaki aparatları atmaya kalkıştığı için elleri bağlanıyor. Ve gece yarısında gözleri açık bir şekilde ruhunu Rahman’a teslim ediyor.
Hemen takdir-i İlâhi ve vade demeyin, kızarım. Takdir; ölçü, değerleme demek. Mevlâ, bir potansiyel ömür verir; sen-ben, çevredekiler, şartlar-şurtlar bunu azaltabilir ve hatta erken sonlandırabilir. Buna da vade değil vadenin öne alınması, kusurâne eylem denir.
İyi ve insancıl doktorlarını tenzih etsem de annemi de bu Hastanenin operasyonları sonucu kaybettiğim için benim gibi tıptan anlamayan ama toptan canı yanmış birinin bunların saçma-sapan uygulamalarına ve konuşmalarına derin itirazı var.
Kapanmayan yaramı deşmek niyetinde değilim. Ama özel hastaneleri de pastane gibi gördüğümü söylemekten çekinmeyeceğim. Ha hasta, ha pasta! Bir üründen en çok nasıl kâr ederiz, mekânı nasıl pazarlarız; anlayış bu. “İnsan dediğin de ne!”
Kapitalist bir toplumda sağlığın ve eğitimin özeli – mözeli olmaz kardeşim. Bu ikisini sosyal Devlet zarar da etse, ziyan da etse yapmak zorunda. Devlet nedir: Somut bir halk topluluğunun soyut yansıması. Yani toplum faydasına düzenlenmiş birtakım kurallar bütünü, görev bölümlü iş ve işleyiş yapılanması.
30 Ağustos’ta ‘gâvur’u yen, 9 Eylül’de denize dök; güç-belâ bir Devlet kur, sonra kendi kurduğun Devlette bir de paralı sağlık, paralı eğitim hizmeti al. Yetmedi, özel hastanesi olan Sağlık Bakanını ve özel okulu olan Millî Eğitim Bakanını dinle; sağlığı ve eğitimi onlardan öğren.
En erken 2023’te çıkarılabilecek olan Doğalgaz’ın 2020 Ağustosunda 1 hafta – 10 gün gevişini getirdik. Karadeniz için yüzyılın felâketi yaşandı. 16 kaybımız var, bazı cenazelerin çamur deryasında bulunamama ihtimali var. Jandarma aracında feci şekilde can verenlerden 2 şehidimizin naaşı da hâlâ aranıyor.
Onları bu şekilde Allah mı öldürdü hâşâ?! Bu aymazlığa kim izin verdi; hangi Belediye, hangi BakanlıkBirimi? Göz göre göre toplu katliama sebep olanlara soruşturma açıldı mı, gözaltı-tutuklama yapıldı mı? Belediye Başkanı hesap vermeyecek mi ki demeç verebiliyor? Bu canların ölümüne kim sebep oldu; insanlar mı, doğa mı?
Çorlu’daki Tren Kazasında 25 kişiyi kim öldürdü; insanlar mı, raylar mı? Soma’daki 301 madenciyi kim öldürdü; insanlar mı, elektrik panosu mu? Rayın, panonun, sel sularının aklı var mı; yahut bu işlerin arkasında kimler saklı? 99 Depremi’nin suçlusu tek bir müteahhit (V.G.) miydi; olası bir İstanbul Depreminin günah keçisi kim olacak peki?
Koronadan, trafik kazâlarından, kanıksanmış şiddet ve intihar vakalarından bozuk para gibi her gün harcana harcana ölüyoruz. “Allah rahmet eylesin” demekten ve Tebâreke okumaktan başka ne işe yararız? Giresun’un bir yıkılmış İlçesine Başiskele’deki bir villa değerinde yardım yapılacağını koca koca Bakanlar söyledi ya; ölsek te gam yemeyiz gayrı.
Pa(ra)dişahım çok yaşa!Nüfusumuz çıktı84 milyona!
Ne demiştik; dinimiz: Kapitalizm. Değil miymiş?!