Ateizm ise otarşik panteizm veya rastlantısal vahdet-i vücud yaklaşımı diye nitelenebilir. Kutsal Kitap, tanrısızlıktan/tanrıtanımazlıktan evvel tanrısal melekelerin/sıfatların insanlar arasında pay edilmesine karşıdır ki buna şirk/ortak koşma denir; yani Tanrının şirketleştirilmesi, tanrı ticareti. Dinî terminolojide, yaratılmışın Yaratıcıyı rant malzemesine çevirmesi yaratılanın yaratımı kendiliğinden/rastlantı saymasından önceliklidir; ilki penaltıya sebep olan dokuz kusurlu hareketten biridir, ikincisinde ise en azından fikretme hâli var.
Her din bir devrimdir aslında. Her kitap bir isyan metni, her peygamber de düzenin âsisidir. Zira insan, son 15-20 bin yıllık zaman zarfında ilâhi ilgiye mazhar oldukta ve ekstra mesajlara tâbi kılındıkta 300-400 bin yıllık davranış doğasıyla onu düzleyerek işleri hep bilinç/sorumluluk öncesi düzene döndürme insiyakında olmuştur.
“Güçlü olan kazanır”, “Zayıfların yaşama hakkı yoktur”, “Güçlü olan haklıdır”, “Büyük balık küçük balığı yer”, “Doğa/hayat acımasızdır”, “Düşeni yemek kanundur”, “Altta kalanın canı çıksın”, “Düşene bir tekme de sen vuracaksın”, “Sürüden ayrılanı kurt kapar” gibi zihniyet beyanında bulunan sözlerden bir veya birkaçına içsel olarak sempati duyma durumundaysanız – hayırlı olsun – dünyanın en eski, en kadim muhafazakâr insancıklarından birisiniz demektir.
Piyasadaki dinin daha doğrusu ruhbân & tâcir sınıfınca prospektüsü yazılan ve kadınlarla çocuklar üzerinden ölçeklendirilen bu Piyasa Dini’nin mensubu olmak İslâm ile müşerref olmayı bırak daha siftahen bile tanışmış olmamaktır. Zaten emre itaatsizlikte serlevha olan Kuran okumamazlıkla da bunun sağlamasını yapabilirsin. Bir kez düşün; bu zamana dek neye ‘Lâ’ dedin?
Ahlâkın olmadığı ve birtakım seramoniler üzerinden ahiret için bonus biriktirmeye dayalı, halt yemeyi bile vahşî fıtratla değil vahyî hayatla tevil etme esaslı, yaşantısını dinleştiren ve dinin özünü iğdiş eden bu yapıyla hesaplaşmayan neye/nice iman etmiştir? Gençlerin veya başka kesimlerin deizme kayması eksenli neo-klasik cümleler de bu bahistendir. Reform sonrası Katolik Kilisesinin müşteri kaybetme endişesiyle benzeştir. Şeyinize göre tanzim ettiğiniz panteondan insanlar kaçıyorsa umudun kablosu kesilmemiş demektir.
Ne var ki 2000’lerin ilk düzinesindeki din modası gibi (siyasetin sonbahar kreasyonu) bu da bir başka moda, deizm modası (siyaseten yeni kreasyon talebi) ise zihinsel ve ruhsal olarak dikkate almaya değmez; sadece seçim sandıklarında langırt oynamaya yarar. Zira din sakızını çiğneyenlere kızıp yorgan yakmak ‘İkra’ emrini bile makam-nağme okumaya çevirenlere karşı Kitabın belleğini çöpe atmak anlamındadır. Oysa Elçi vasıtasıyla bize ulaştırılan metni sorgulamak sonuca varma adına bizden beklenen bir bilinç aralığıdır, varlığı anlamlandırma adımıdır.
Son tahlilde başlığın başını bağlamak için ‘Sizin tanrınız kim?’ sualinin sorulması gerektir. En çok neyi düşünüyorsanız tanrınız odur. En çok neyi arzuluyorsanız sizin tanrınız odur. En çok kıymet verdiğiniz şey neyse tanrınız o. Ve en çok neyin rüyasını görüyorsanız… Tanrı & Allah ayırımından can yeleği çıkarmaya çalışanlar zaten hükmen mağlûp. Eski Mısır, Grek-Roma tanrıları gibi sizin Allah’ınız bazı insanları özel yaratıyor, bazılarının soyunu – diğerlerini de kendi yarattığı halde – üstün tutuyor, bazı kullarının sakallarının kıllarını bile kutsal kılıyor, bazılarını hep naz makamında kabul ediyor ve nedense bir dediklerini iki etmiyor, cennet & cehennem rezervasyonunda bazı kullarına sormadan iş göremiyor, herkesin okuyup anlayacağı bir kitap gönderemiyor, her türlü canlıyı ve milyarlarca insanı yaratmasına rağmen Arapçadan başka dil bilmiyor yada öbür dillerin sadece dua cümlelerini biliyor, 7/24 sürekli tören-ibadet istiyor; ilh.
Cahiliyye Arapları Allah’ı “baş ilah” görürdü; Muhammedî Devrim ise onu “tek ilah” konumuna döndürdü. Yüzbinlerce yıllık alışkanlıkla gene ‘baş tanrı’ya (Osiris, Zeus) çevirerek vahiy öncesi yaşantıyı (survive) kutsallaştırmak, dinleştirmek isteyenler ve Tanrıyı kafalarına göre konuşturarak (intak, hadis), mitolojik öykülendirme yaparak (fabl, menkıbe) maddî-manevî nemalananlar var. Buna mukabil arayışta olanlara, kendini arayanlara selâm olsun!