Bugün, 2024 yılının sonuna yaklaşırken, Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu’nun bu eserine yeniden dönüp bakmak, onun çağrısına kulak vermek gerektiğini düşünüyorum. Bu roman, hâlâ hak ettiği değeri görmemiş, ancak bir gün edebiyat tarihimizdeki yerini sağlamlaştıracak kadar önemli bir eserdir. Toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmese de “2024”, bu topraklarda yazılmış en derin anlamlı edebi metinlerden biridir.
Yıllar önce, Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu’nun kaleme aldığı “2024” romanını elime aldığımda, o dönemin şartlarında yazılmış bu eserin bugünkü kadar derin bir etki bırakacağını tahmin etmemiştim. Oysa bugün, 2024 yılının son günlerine yaklaşırken, bu romanın sadece bir hikâye değil, aynı zamanda bir uyarı, bir yol haritası ve bir vicdan çağrısı olduğunu daha iyi anlıyorum. 2024, geçmişin ağırlığını taşıyan ama geleceğin umudunu hiç yitirmeyen bir eser olarak, zamanın ötesine geçmeyi başarmış bir klasik niteliğinde.
*Romanın Özeti Değil, Ruhu*
Bu romanı okuyan biri, ilk sayfadan itibaren kendini, geçmişten bugüne akan güçlü bir tarihsel bilinçle yüzleşirken bulur. Şahsuvaroğlu’nun dili, bir yazarın kaleminden çok, bir tarihçinin titizliği ve bir dava adamının tutkusu ile şekillenmiştir. 2024, sıradan bir distopya değildir; aksine, çok tanıdık yüzlerin ve olayların fonunda, bireyin topluma, toplumun ise tarihe karşı olan sorumluluğunu hatırlatan bir eser olarak öne çıkar.
Romandaki karakterler, yalnızca kurgusal figürler değil; onların her biri, tarihin çeşitli dönemlerinden tanıdığımız insanların birer izdüşümüdür. Kimi zaman ülkesini kurtarmaya adanmış bir genç, kimi zaman karanlık güçlerle mücadele eden bir idealist… Bu karakterler, okuyucuyu yalnızca bir hikâyenin içine çekmez; aynı zamanda ona kendi hayatına ve toplumdaki yerine dair sorular sorar.
*Romanın Gelecek Tasviri ve Bugüne Mesajı*
Roman, 2024 yılına dair distopik bir gelecek tasviri yapmış gibi görünse de satır aralarında bir umut barındırır. “Vakit henüz geç değil” mesajı, Şahsuvaroğlu’nun okura olan inancını yansıtır. Bu mesaj, yalnızca bugüne değil, o dönemde yaşanan toplumsal sıkışmışlığa da bir yanıt niteliğindedir. Kitap, bireylere ve topluma bir yol haritası çizer: sorumluluk almak, mücadele etmek ve karanlığa teslim olmamak.
Bugün bu satırları yazarken, romanın öngördüğü birçok meselenin hâlâ güncelliğini koruduğunu görmek beni hem düşündürüyor hem de rahatsız ediyor. Toplumun yüzleştiği adaletsizlikler, kutuplaşma ve yozlaşma gibi meseleler, 2024’ün bir kurgu değil, adeta bir kehanet olduğunu hissettiriyor.
*Eserin Bende Uyandırdığı İzlenimler*
“2024”, yalnızca bir roman değil, bir vicdan manifestosudur. Şahsuvaroğlu, tarihsel bilinç ve bireysel sorumluluk arasındaki dengeyi kurarken, okuyucuyu pasif bir izleyici olmaktan çıkarır ve onu tarihin bir parçası olmaya çağırır. Okurken, her satırda, üzerimize düşen sorumluluğun ağırlığını hissettim. Bu roman, yalnızca bugünün meselelerine ışık tutmakla kalmıyor; aynı zamanda bireyin tarihe olan borcunu da hatırlatıyor.
*Sonuç: 2024’ün Çağrısı*
Bugün, 2024 yılının sonuna yaklaşırken, Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu’nun bu eserine yeniden dönüp bakmak, onun çağrısına kulak vermek gerektiğini düşünüyorum. Bu roman, hâlâ hak ettiği değeri görmemiş, ancak bir gün edebiyat tarihimizdeki yerini sağlamlaştıracak kadar önemli bir eserdir. Toplumun geniş kesimleri tarafından bilinmese de “2024”, bu topraklarda yazılmış en derin anlamlı edebi metinlerden biridir.