“Siyaset fikir-ideale dayanır, kişi-grubun çıkarı toplumun çıkarı üstünde tutulamaz. Zira siyaset devlet ve milletin ikbali için yapılır.
Partilerde; fikir-idealin yerini güç-çıkarın aldığı, fikirsizleşme ve idealden yoksunluğa giden bir gidiş görülüyor.
Bugünün siyasetinde; partilerin safını belirleyen sağ-sol kavramları değil, milli-küreselci kavramlardır.
Partilerde öne çıkan; fikir, partinin tüzel kişiliği değil, parti lideridir.
Siyasette; fikir-idealden ziyade, iktidar-güç mücadelesi var.
Dünden bugüne, hangi parti iktidara geldi ise fikir-kadro ve program açısından hazırlıksız olduğu görüldü.
Muhalefet etmek; zıtlaşmak, “siyah-beyaz oyunu” oynamak, beyaza-siyah, siyaha-beyaz demek değildir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demektir. Alternatif çözüm sunmak, milli konularda birlik ve beraberlik sergilemektir. Zira icraat-tutum-davranış; laf-taahhütten daha etkilidir, iktidara giden yol da güven-umuttan geçer.
İnsanın ruhunu karartan-umutsuz kapkara bir tablo ortaya koymak; taraftarında kabul görse bile, bir şey kazandırmaz. Zira sıkıntıdakiler buna kulak asmaz, çözüm ve icraata bakar.
Bugünün siyasetinde; Erdoğan yanlısı, karşıtı olmak gibi bir durum var. Bir şey söylediğinizde, ya Erdoğan yanlısı ya da Erdoğan karşıtı diye değerlendiriliyorsunuz. Fikir-ideal-akıl-mantıktan uzak, takıntılı ruh halini içeren patolojik bir durum var.
Böyle ruh halindeki kişiye, bir şey anlatmak mümkün değildir. Zira Alman siyaset felsefecisi Carl Schimitt’e göre, taraftara-takıntılıya ve cahile aksini kabul ettirmeye çalışmak boşa gayrettir.
İktidarı hedefleyen Kılıçdaroğlu; herkese olur olmaz söz veriyor, vaatte bulunuyor Biden-küreselciler ve AB’nin hoşuna gidecek bir tutum-davranış sergiliyor, FETÖ’cüler-PKK’ya umut veriyor. Bazıları bunun siyaseten olduğunu söylüyor. İyimser bakışla böyle olsa bile, iktidar olduğunuzda adama “yap” derler. Yapmadığınızda başınıza büyük bela alırsınız. Bir de; elinizdeki kartlar zayıfsa (karmaşık zıt fikri yapı ve siyasi güç), ciddi sıkıntıya girersiniz. Bu; hem kendisine, hem de devlete ve millete zarar verir. Zira ne pahasına olursa olsun, iktidar olmak; devletin ve milletin hayrına değildir.
Normal olarak; idealistler, hayal ettiği lider ve yönetimi arzular. Ancak; şartlar, kötünün iyisini tercihe zorlar. Tercihin ölçüsü ise fikri temel ve devletin-milletin ikbali ile olan uyumudur.”.
Siyaset; genel olarak, “yönetme sanatı” diye tanımlanıyor. Tabi ki bu; içeriği dar, basit bir tanım.
Siyaseti; “yönetme hak hukukuna sahip olmak için, başvurulan strateji ve taktiklerin bütünüdür” şeklinde tanımlayanlar olduğu gibi, “devlet ya da bir şeyin yönetimini elde tutma veya ele geçirme bilgi-sanatıdır” şeklinde tanımlayanlar da var.
Bu, Makyavel’in siyaset tanımına benzer bir tanım. Zira Makyavel’e göre; siyaset, ideal ve ahlaka değil; iktidarı ele geçirme, elde tutma amacına dayanır. Önemli olan başarı ve iktidardır, bunun için de her yol mubahtır.
Buna, “gerçekçi bakış tarzı” diyenler de var.
Analiz-Yorum ve Eleştiri
Madde -1-
Siyasette; kişi-grup ve arka planda yer alanların, bir liderlik ve güç mücadelesi vardır. Ancak; siyaset, liderlik-güç mücadelesinden ibaret değildir. Zira bunun üç nedeni vardır.
Birincisi, grup içinde yer alan herkesi tatmin etmek mümkün değildir. Bu da; çıkar kaybına uğrayanın karşı tavır almasına, saf değiştirmesine yol açar.
İkincisi, grup dışında kalan hiç kimseye fayda sağlamaz.
Üçüncüsü; gücüne güç kazandırsa bile, karşıtını üretir ve kenetleştirir. Kutuplaşma, çatışma-yıkımı getirir. Sürdürülmesi de mümkün değildir.
Madde -2-
Siyaset, iktidarı elde tutma ve ele geçirme strateji-taktiklerini içerir. Ancak; siyaset, bundan ibaret değildir. Zira iktidar ve muhalefetin, bu amaç dışında yapması gereken bir görevi vardır.
Madde -3-
Siyaset; iktidarı elde tutma ve ele geçirme strateji-taktiklerini içerir ise de, bunun meşru zemine dayanması gerekir.
Başarıya giden her yol mubah değildir. Zira başarının ömrü kısa olur, devlete-millete zarar verir. Haliyle ne pahasına olursa olsun; iktidarı elde tutmak kadar, ele geçirmek de devletin-milletin hayrına değildir.
Doğru Siyaset
Siyaset, sadece iktidarı elde tutma ve ele geçirme işi değildir. Bir de; iktidarın ülkeyi doğru dürüst yönetme, muhalefetin ise denetleme ve alternatif çözüm sunma görevi vardır.
Bunun, Hegel’in siyaset tanımına benzer bir özelliği var. Zira Hegel’e göre; siyaset fikir ve ideale dayanır, kişi-grubun çıkarı toplumun çıkarı üstünde tutulamaz. Haliyle siyaset, devlet ve milletin ikbali için yapılır.
Buna, “idealist bakış tarzı” da deniliyor.
Analiz ve Yorum
Madde -1-
Siyaset; gerçekte olmasa bile, görüntüde bir fikir-ideale dayanır.
Siyasi partiler, sadece fikir-ideal için kurulmaz. İktidarın-muhalefete, muhalefetin-iktidara zarar vermesi, birilerin siyaseti dizayn etmesi ya da bir kişi-grubun pazarlık gücü oluşturması için de kurulur. Ancak; her siyasi parti, bir fikrin temsilcisi olduğunu iddia eder.
Madde -2-
Fikir-ideal, önemlidir.
Fikir ve ideal; bir siyasi partiyi farklı kılar, siyaset yelpazesinde yerini belirler, taraftarında birlik-beraberliği pekiştirir, aidiyet-bağlılık ve kolektif bilinci doğurur, kurumsal kimlik kazandırır.
Fikir-idealin olmadığı ya da cazip olmaktan çıktığı bir partide, idealist yoktur. Burada; ahlak-erdem-liyakat değil, para-güç öne çıkar. Siyaset de; kişinin hırs ve ihtirasına hizmet eden, hükmetme egosunu tatmin eden, “ben” merkezli bir özellik kazanır.
Madde -3-
Siyaset, devletin ve milletin ikbali için yapılır.
Kapitalistler; sermaye sahibinin, sosyalistler; emekçinin, milliyetçiler; milletin, İslamcılar; ümmetin, etnikçiler; etnik unsurların çıkarını esas kabul eder. Ancak esas olan, devletin-milletin çıkarıdır. Haliyle siyaset, devletin ve milletin ikbali için yapılır.
Niçin?
Sömürge ya da manda devlet statüsünde olan bir ülkede; ne milletin, ne de sermaye ya da emekçinin çıkarı söz konusu olamaz. Zira burada esas olan, emperyalistler ve işbirlikçilerinin çıkarıdır.
Sermaye ve işçi sınıfı, varlığını millet olmaya borçludur. Zira ümmet toplumunda, iş bölümüne dayalı kurumsal bir sosyal yapı yoktur.
Sermaye ya da emekten birinin çıkarını esas kabul etmek; milletin, bunlardan birinin tahakkümü altına girmesi demektir. Bu kutuplaşma-çatışma-yıkımı getirir. Halkın mutluluğu ise toplumsal refahtan geçer.
Milletin çıkarı korunmadan, ümmetin çıkarı korunamaz.
Türk Siyaset Geleneği
Türk siyaset tarihinde; fikir-idealin öne çıktığı, biri “1900-1944” diğeri “1960-1980” olmak üzere iki dönem vardır.
Bunun dışında; aksi bir tutum ve davranışa da şahit oluyorum. Bu da akıl-mantıktan uzak, hastalıklı ruh halini içeren patolojik durumun varlığını gösteriyor.
Pragmatizm ve popülizmin moda haline geldiği, siyasi parti liderlerinin öne çıktığı, arka planda iç ve dış güçlerin dahli olduğu bir iktidar-güç mücadelesi dikkati çekiyor.
Siyasi Partiler
Türk siyaset tarihine baktığımızda; siyasi partilerin, üç hatta dört şekilde ortaya çıktığı görülüyor.
Birincisi; bir fikir-kadro hareketinin, siyasi partiye dönüşmesidir.
İkincisi; bir grubun partiyi ele geçirmesi, fikri doğrultusunda yön-şekil vermesi ve isim değişikliğine gitmesidir.
Üçüncüsü, parti içi muhalefet hareketinin tasfiyesi ve bunun yeni bir partide vücut bulmasıdır.
Dördüncüsü; kişi, çoğu kez arka plandaki bir gücün hesabından doğan siyasi hareketin partileşmesidir.
Fikri Ortam
Türk siyaset hayatında; dünden bugüne gelen, varlığını farklı kalıpta sürdüren, siyasete yön ve şekil veren “Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık” gibi üç düşünce akımı vardır.
Bir de buna; ister kabul edip etmeyelim, zaman-şartlara göre bazen merkez, bazen merkez-sağ, bazen merkez-sol partide sesini duyuran yakın dönemde de bir siyasi partide varlığını sürdüren Siyasi Kürtçülük Hareketi’ni ilave edebiliriz.
Siyasi Yapı
TBMM’de grubu bulunan her parti, bir fikir bloğunu sahiplenmiş. CHP; merkez-solun (liberal sol, sosyal demokrat), AKP; merkez sağın (muhafazakâr), MHP; milliyetçi bloğun, İYİ Parti; merkezin, HDP de; siyasi Kürtçü ve marjinal solun temsilcisi olduğunu söylüyor. Bunun dışında; ideolojik parti görünümünde birkaç küçük parti ile kendisini merkez, merkez sağ ya da merkez solda tanımlayan çok sayıda parti var.
Fikri Özelliği
Siyasi partilerin söylemi, birkaç konu ile sınırlı. Ya bunun dışına çıkmayı istemiyorlar ya da söyleyecek sözü yok. Sanki dile getirdikleri birkaç konu dışında mutabık gibiler.
Analiz ve Yorum
Madde -1-
Partilerde; fikir-idealin yerini güç-çıkarın aldığı, fikirsizleşme ve idealden yoksunluğa giden bir gidiş görülüyor.
Merkez sağ, merkez sol ya da merkez parti siyaseti; bir bloğun veya herkesin fikrini ve çıkarını savunma, fikirden vazgeçme, fikri saklama, fikirsiz hale gelme siyaseti değildir. Toleranslı olma, ortak payda ile geniş bir kesime hitap etme-kazanma siyasetidir. Bunun için geniş bir kesimin kabul edeceği ilkelerin olması gerekir.
Bu tür partilerden; ideoloji partileri gibi bir kalıp çerçevesinde, “din-millet-devlet-devlet yapısı-yönetim şekli-eğitim-kültür-ekonomi-iç ve dış siyaset” alanında, mantıklı sistematik tanım ve açıklama getirmesi, sistem ortaya koyması beklenemez. Ancak; siyasetinin bir fikir-ideale dayalı olması, ortak paydayı içermesi gerekir. Zira bu, bünyesinde yer alan grupları bir arada tutar.
Madde -2-
Bugünün siyasetinde; partilerin safını belirleyen sağ-sol kavramları değil, milli-küreselci kavramlardır.
Günümüz Türk siyasetinde dikkati çeken bir şey de; siyasi partilerin dünyadaki siyasi değişime paralel olarak, “milli-küreselci” kavramları öne çıkarması ve bu temelde bloklaşmasıdır.
Madde -3-
Partilerde öne çıkan; fikir, partinin tüzel kişiliği değil, parti lideridir.
Siyasi partilerde; birkaç grup, bazı kişiler dikkati çekiyor ise de, parti liderinin tartışılmaz bir gücü var. Partilerin; adı ile değil, parti liderinin adıyla anılması bunu gösteriyor.
Bu da; Siyasi Partiler Kanunu, partilerin kurumsal kimliğini kaybetmesi ve örgütsüz toplumdan kaynaklandı.
Madde -4-
Siyasette; fikir-idealden ziyade, iktidar-güç mücadelesi var.
Her siyasi parti; bir fikir-ideal için kurulduğunu, varlığını buna borçlu olduğunu söylüyor. Ancak, birçoğunun kuruluşu; fikir-kadroya değil, parti içi muhalefet hareketine ya da bir kişinin ne için organize ettiği belli olmayan siyasi harekete dayanıyor.
İktidar
Çok partili sisteme geçtiğimiz 1946’dan bu yana, bir partinin; bazen tek başına, çoğu kez de koalisyon şeklinde iktidar olduğunu gördük.
Hangi parti iktidara geldi ise; bunun, fikir-kadro ve program açısından hazırlıksız olduğu görüldü. Bu; koalisyon için geçerli olduğu kadar, tek başına iktidar için de geçerlidir.
Bilgi-tecrübeden yoksun deneme-yanılmaya dayalı kararları, kötü sonuçlar doğurdu, düzeltilmesi ise zaman ve kaynak kaybına yol açtı. Hem kendisi zarar gördü, hem de devlet ve millete bedel ödetti.
Olması Gereken
İktidara gelen, icraat için hazırlıklı olmalıdır. “Hazırlıksız Yakalandım” deme lüksü yoktur. Zira iktidar; eleştiri-yakınma makamı değil, icraat makamıdır.
İktidarın; fikir-ideale dayalı, bir plan-programı olmalıdır. Aksi halde doğrularını iktidara taşıyamaz, mevcut sistemin taşeronu olur, yanlışı sürdürür.
Devlet yönetimi, üç-beş kişi ile kain bir iş değildir. Ahlaklı-erdemli- liyakatli bir kadroya sahip olmak gerekir.
Hükümet-Bürokratlar; kanunları uygulamak, kamusal işleri yapmak ile yükümlü olan kurum-kişilerdir.
Bürokratlar, devletin çıkar ve ihtiyacını en iyi bilen kişilerdir. İşlerin yürütülmesinde; devletin hafızası, ana direğidir. Yürütmenin yanlışına set olur, yanlışını düzeltir. Bunun için; yüksek devlet bilinci-kültürü taşıması, ahlaklı-erdemli-liyakatli olması, özel ihtiyaçlarının tatmini ve iş garantisi kamu menfaati açısından önemlidir.
Kurumların işleyişine müdahale etmek, kararlarını dikkate almamak, statü ve sık-sık kadro değişikliğine gitmek, kurum aidiyet kültüründen uzak liyakatsiz kişileri atamak; huzur-güveni bozar, yozlaşmayı getirir. Bir grubun, hâkim konuma gelmesi ise; iktidarı, onun tahakkümüne sokar.
Cumhurbaşkanı, devletin en son irade merkezidir. Keyfi ve baskıcı davranamaz, uzlaştırıcı bir rol oynar, kararını danışmanları ile alır. Kararında; kişi-grubun değil, devletin-milletin çıkarı esastır. Aksi bir tutum-davranışın bedelini ise devlet ve millet öder.
Anayasa, devletin milli ruhunu içerir; devlet, milletsiz olamaz. Anayasa, devlet ile vardır; devlet, anayasayla varlığını sürdürür. Bu nedenle; anayasanın ayarı ile ikide bir oynanamaz, devletin-milletin varlığını tehlikeye sokacak değişikliğe gidilemez.
Sistem değişimi; işleyen bir mekanizmanın ayarı ile oynamak, dişlisini söküp atmak değildir. Daha iyi-verimli çalışan bir mekanizmayı vücuda getirmektir. Bu da; bilgi birikimi, ciddi bir kadroyu gerekli kılar.
Muhalefet
1980 öncesinde; muhalefet partilerin, fikir-ideale dayalı bir sistem tartışması-yarışı vardı.
1980 sonrasında; fikir-idealin yerini, parti liderlerinin “ben, ülkeyi daha yönetirim” yarışı aldı.
Parti liderini beğenmeyen iddia sahibi, yeni bir parti kurdu. Bu da; irili ufaklı, birçok partiyi doğurdu. Bir de; etnik siyaset yapan, sosyal yapıyı maniple eden, PKK’nın siyasi kanadı olarak davranan bir parti ortaya çıktı.
Eleştiri; her dönemde, dozu artıp-eksilmekle birlikte muhalefetin en güçlü silahı oldu. Bu, AK Parti iktidarının gerginlik siyaseti ile karşıtlık siyasetine dönüştü. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile de, iktidar-muhalefet bloklaşmasını getirdi.
İktidarın gerginlik siyaseti; taraftarını bloke ederken, muhalefetin karşıtlık siyaseti; birbirine zıt görüşteki muhalefet partileri ile muhalif grupların ortak paydası oldu.
Eleştiri; zıtlaşma, siyah-beyaz oyununa dönüştü. Bir taraf pembe bir tablo ortaya koyarken, karşı taraf insanın ruhunu karartan-umutsuz kapkara bir tablo ortaya koydu.
İktidarın; doğru-yanlışına bakılmaksızın, her karar-icraatı yanlış kabul edildi. Milli çıkarlar bile dikkate alınmadı.
CHP; “Suriye-Libya’da ne işimiz var” derken, bir sözcüsü ise “Türkiye Karabağ’a cihatçıları gönderiyor” talihsiz açıklamasını yaptı.
Olması Gereken
Muhalefet; eleştiri makamıdır, fonksiyonu da eleştirmektir. Ancak bunun edep-adaba uygun olması, dozunun kaçmaması gerekir. Aksi halde siyaset çirkin bir hal alır.
İnsanın ruhunu karartan-umutsuz kapkara bir tablo ortaya koymak; taraftarında kabul görse bile, bir şey kazandırmaz. Zira sıkıntıdakiler buna kulak asmaz, çözüm ve icraata bakar
Muhalefet etmek; zıtlaşmak, “siyah-beyaz oyunu” oynamak, beyaza-siyah, siyaha-beyaz demek değildir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demektir. Alternatif çözüm sunmak, milli konularda birlik-beraberlik sergilemektir. Zira icraat-eylem; laf-taahhütten daha etkilidir, iktidara giden yol da güven-umuttan geçer.
Patolojik Durum
Bugünün siyasetinde; Erdoğan yanlısı, karşıtı olmak gibi bir durum var. Bir şey söylediğinizde, ya Erdoğan yanlısı ya da Erdoğan karşıtı diye değerlendiriliyorsunuz. Fikir-ideal-akıl-mantıktan uzak, takıntılı ruh halini içeren patolojik bir durum var.
Böyle ruh halindeki kişiye, bir şey anlatmak mümkün değildir. Zira Alman siyaset felsefecisi Carl Schimitt’e göre, taraftara-takıntılıya ve cahile aksini kabul ettirmeye çalışmak boşa gayrettir.
İktidarı hedefleyen Kılıçdaroğlu; herkese olur olmaz söz veriyor, vaatte bulunuyor Biden-küreselciler ve AB’nin hoşuna gidecek bir tutum-davranış sergiliyor, FETÖ’cüler-PKK’ya umut veriyor. Bazıları bunun siyaseten olduğunu söylüyor. İyimser bakışla böyle olsa bile, iktidar olduğunuzda adama “yap” derler. Yapmadığınızda başınıza büyük bela alırsınız. Bir de elinizdeki kartlar zayıfsa (karmaşık zıt fikri yapı ve siyasi güç), ciddi sıkıntıya girersiniz. Bu hem kendisine hem de devlete ve millete zarar verir. Zira ne pahasına olursa olsun, iktidar olmak; devletin ve milletin hayrına değildir.
Siyasi İdealizm ve Siyasi Gerçeklik
Normal olarak; idealistler, hayal ettiği lider ve yönetimi arzular. Ancak; şartlar, kötünün iyisini tercihe zorlar. Tercihin ölçüsü ise fikri temel ve devletin ve milletin ikbali ile olan uyumudur. Aksi tutum-davranış ise hastalıklı ruh halini içeren patolojik bir durumun varlığını ifade eder.