İsrail’in Suriye saldırıları ve ABD’nin askerini çekmekteki isteksizliği; küresel oyunun bozulması ile istikrarsızlıktan medet umma, bir daha hedefe ulaşma çabası ile ilgilidir. Bu da PKK-PYD’nin kontrolündeki Fırat’ın doğusuna, gecikmeden bir harekâtı gerekli kılıyor.
“İlk kez Irak-Afganistan’da uygulama alanı bulan Büyük Ortadoğu Projesi, Kasım 2010’da Tunus’ta başlayan Yasemin Devrimi ile bir daha uygulamaya kondu.
ABD; IŞİD, PKK-PYD kartını ileri sürerek, Türkiye’ye Suriye’de söz hakkı tanımadı.
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi, PKK’nın doğu ve güneydoğudaki hazırlığı, PKK-PYD’nin Türkiye’ye geçiş planı, darbe ya da iç savaş sonucu İran ile karşı karşıya gelme durumu, Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike atlattığını gösterdi.
Türkiye hem iç güvenliği sağladı, hem de Suriye-Irak’ta bir boşluk kalsa da güvenlik koridoru oluşturdu, burada ben de varım dedi.
Esad’ın planında; Suriyeli göçmenlerin kabulü değil, İdlip’teki 4 milyon kişinin Türkiye’ye göçe zorlanması, PKK-PYD ile federatif bir Suriye’nin kurulması vardı. Bu, ABD-İsrail’in planına da uygundu.
Devrim ile Türkiye; Suriye’de küresel oyunu bozan, anahtar bir güç konumuna geldi.
PKK-PYD’nin varlığı, ABD’nin sahadaki askeri desteğine bağlı. ABD; Türkiye-HTŞ ve halka rağmen, desteğini uzun süre sürdüremez. Bu nedenle PKK-PYD’nin direnişi boşa gayrettir.
Trump’ın dış siyasetinde; taşeronlarla değil, bölgesel güçler ile çalışma var. Bunun için; Suriye’de PKK-PYD’yi değil, Türkiye’yi tercih edeceğini düşünüyorum. Suriye gerçeği de bunu gerekli kılıyor.
İsrail’in Suriye saldırıları ve ABD’nin askerini çekmekteki isteksizliği; küresel oyunun bozulması ile istikrarsızlıktan medet umma, bir daha hedefe ulaşma çabası ile ilgilidir. Bu da PKK-PYD’nin kontrolündeki Fırat’ın doğusuna, gecikmeden bir harekâtı gerekli kılıyor.
ABD’nin Suriye Politikası
ABD’nin; Suriye’ye olan ilgisi, 1918’e kadar uzanıyor.
1917 Bolşevik Devrimi sonrasında; SSCB’nin, gizlenen Sykes-Picot Antlaşması’nı ifşa etmesi ile Araplar aldatıldığını fark etti. Bu; İngiltere’yi zora düşürürken, ABD’nin bunu tanımadığını ilan etmesi Araplar üzerinde sempati oluşturdu.
1920 San Remo Konferansı ile İngiltere; Suriye ve Lübnan’ı, Fransa manda yönetimine bıraktı.
Fransa; önce Lübnan’ı Suriye’den ayırdı, kendisine bağlı Lazkiye merkezli Nusayri Devleti ile Şam ve Halep merkezli Sünni devletleri kurdu, Cebel Druz Bölgesi’ndeki Dürzilere otonomi verdi.
1922’de; Şam ve Halep merkezli Sünni devletler birleşerek Suriye Federasyonu’na, 1925’te de Suriye Devleti’ne dönüştü.
1938’de; ayrı bir yönetime sahip olan Antakya, Türkiye’ye iltihak etti.
1941’de; Lazkiye merkezli Nusayri Devleti ile Cebel Druz Bölgesi’ndeki Dürzi Otonom Bölgesi, Suriye Devleti’ne katıldı.
1946’da; ABD ve SSCB’nin Fransa’ya baskısı ile bağımsız bir devlet oldu.
ABD; 1957’de, Türkiye’nin girişimi ile Suriye’nin Bağdat Paktı’na katılmasını istedi. Ancak; bu, Suriye-Mısır-SSCB ittifakını getirdi.
1975’te; Mısır’ın SSCB ile olan ilişkisini kesmesi sonucu, SSCB’nin bölgedeki tek güvenilir müttefiki oldu.
1980’de, SSCB ile “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’nı” imzaladı. Bu antlaşma ile SSCB, Suriye’ye gelişmiş silahlar vermeyi taahhüt etti. Bu da Suriye’yi ABD’nin hedefi yaptı.
Türkiye’nin Arabuluculuğu
ABD; 2003 Irak harekâtı ardından, teröre destek verdiği gerekçesi ile Suriye’yi cezalandırmayı düşündü. Bu; Erdoğan’ın, arabulucu görevini üslenmesi ile önlendi. Bu da hem Beşşar Esad hem de Suriye halkında müsbet bir etki oluşturdu.
Türkiye-Suriye İlişkisi
1919’da, Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Faysal; Mustafa Kemal ile bir araya gelerek, karşılıklı destek ve dayanışmayı içeren gizli bir antlaşma yaptı.
Suriye; bağımsızlığını kazanması ile Hatay’ın, Türkiye’ye ilhakını tanımadığını bildirdi. Bunu; uluslararası gündeme taşıyarak, Türkiye üzerinde bir baskı oluşturmaya çalıştı.
Sorun; Türk asıllı Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa’nın, arabulucu olması ile çözümlenebildi. Suriye; bundan böyle, “Hatay üzerinde bir hak ileri sürmeyeceği” sözünü verdi.
İkinci sorun, 1949 toprak reformu sırasında yaşandı.
Türkiye; Türkmenlerin arazilerine el konarak göçe zorlanmasını, bir asimilasyon politikası olarak değerlendirdi, rahatsızlığını bildirdi.
1955’te, Türkiye ve Irak’ın içinde yer aldığı Bağdat Paktı kuruldu.
Irak’tan sonra Suriye’yi de ittifaka dâhil etmek isteyen Menderes, Şam’ı ziyaret ederek ittifak teklifinde bulundu. Suriye’nin önde gelen kişileri ise ”SSCB’nin, İsrail ve Batı kadar kendilerine bir tehlike teşkil etmediğini” söyleyerek teklifi reddetti.
1957’de; Suriye’nin 1946’dan bu yana Hatay konusunu ikinci kez gündeme taşıması, Türkiye ile olan ilişkisini kopma noktasına getirdi.
Suriye; Türkiye’ye karşı Mısır ile ittifak antlaşması yaptı, SSCB’nin desteğine başvurdu.
Nikita Kruşçev’in BM’de yaptığı konuşmada; Türkiye’yi tehdit etmesi, nerdeyse Türkiye ile Suriye’yi savaş noktasına getirdi.
İngiltere; Türkiye’yi “Suriye-Mısır-SSCB” ittifakına yol açmakla suçlar iken, sorun Suudi Arabistan’ın devreye girmesi ile çözümlendi.
Türkiye’nin; Suriye ile ilişkileri, 1975’te biten Keban Barajı ve devam eden GAP Projesi nedeniyle tekrar bozuldu.
1970’te askeri kansız bir darbe ile yönetimi ele geçiren Hafız Esad; Türkiye’nin su kozunu dikkate alarak, terör kozuna başvurdu. El Muhaberat ile Türkiye’deki bazı aşırı sol fraksiyonlara destek vererek, ideolojik kavgayı mezhep çatışması safhasına taşıyan bir diğer aktör oldu.
Suriye; 1980’li yıllarda, topraklarını PKK militanlarına açtı. Burası PKK militanlarının eğitildiği ve Türkiye’ye girişilen eylemlerin planlandığı bir harekât merkezi oldu.
1982’de Hama; Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esad’a bağlı özel birlikler tarafından kuşatıldı, şehir bombalanarak yerle bir edildi. Kimine göre; 10,000, kimine göre de; 40.000 kişi hayatını kaybetti. Suriye Türkiye’yi kalkışmada başı çeken Müslüman Kardeşler Örgütü’ne destek vermek ile suçladı.
Eylül 1998’de; Türkiye İsrail ile askeri ilişkilerini geliştirerek, Suriye’ye bu konuda bir mesaj verdi. Suriye’nin buna cevabı ise Yunanistan ile “Askeri İşbirliği Antlaşması” imzalamak oldu. Bunun yeterli olmadığını gören Türkiye; hem Fırat’ın debisini düşürerek Suriye’ye giden suyu azalttı, hem de nota vererek askeri müdahale tehdidinde bulundu.
Bu durum karşısında; iyice sıkışan, uluslararası alanda da bir destek bulamayan Hafız Esad, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı ülkeden çıkarmak zorunda kaldı.
Türkiye ile Suriye arasında, Adana Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile taraflar, “terörle mücadelede işbirliği yapma” sözünü verdi.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin Tekrar Uygulamaya Konması
İlk kez Irak-Afganistan’da uygulama alanı bulan Büyük Ortadoğu Projesi, Kasım 2010’da Tunus’ta başlayan Yasemin Devrimi ile bir daha uygulamaya kondu.
Sıcak İlişkilerin Düşmanlığa Dönüşmesi
Türkiye’nin; iç savaş öncesinde Suriye’ye birtakım tavsiyelerde bulunması, muhalifleri haklı bulması, hatta açıkça desteklemesi, tarafları düşman konuma getirdi.
Suriye İç Savaşı
Mısır’da tırmanan gösteri ve eylemler, öteden beri rejime içten içe öfke duyan, kinlenen muhalefeti cesaretlendirdi.
26 Ocak 2011’de; Beşşar Esad yönetimini protesto etmek için başlayan münferit gösteriler, 15 Mart’ta Dera’da toplu gösteriye, Haziran’da Suriye Ordusu’nun 120 askerinin Türkiye sınırına 20 km mesafedeki Cisr eş Şuğur kasabasında öldürülmesiyle de iç savaşa dönüştü.
İç savaş; Suriye Ordusu’nun, muhalif şehirleri kuşatarak başlattığı operasyon ve silahlı direniş ile ülke çapına yayıldı.
Başkaldırı ile birlikte muhalif grupları bir araya getirmek, devrimi geniş bir tabana dayandırmak için Suriye Ulusal Konseyi ile O’nun askeri kanadı olan Özgür Suriye Ordusu kuruldu.
Tüm örgütleme çalışmalarına rağmen; dini-etnik-mezhebi-ideolojik farklılıkların öne çıkması, koordinasyonu sağlayamadı. Sünni İslam ve Selefi referanslı ideolojik grupların, Suriye’ye gelişi ile de bu daha karmaşık bir hal aldı.
Beşşar Esad’ın Sünni İslam ve Selefi referanslı ideolojik grupların karşısına, İran Devrim Muhafızları-Besic-Hizbullah-Iraklı Şii Milisler ve Mehdi Ordusu gibi grupları çıkarması ise iç savaşı bir mezhep savaşına dönüştürdü.
ABD’nin IŞİD Kartını İleri Sürmesi
Suriye direnişi; beklenen gelişmeyi gösteremedi, bir de Müslüman Kardeşler Teşkilatı-El Kaide merkezli bir direniş hareketine dönüştü, sürekli güç kaybederek gittikçe hedefinden uzaklaştı. Bu da ABD’nin gerekli desteği vermediği gerekçesi ile Türkiye’yi dışlamasını, IŞİD kartını ileri sürmesini getirdi.
Rusya’nın Esad’a Destek Vermesi
IŞİD’in hızlı ilerleyişi karşısında zora düşen Esad, İran’ın tavsiyesiyle Rusya’nın desteğine başvurdu. Bu da; Rusya’nın, Esad’a sahada askeri desteğini getirdi.
ABD-PKK-PYD Koalisyonu
Batı’da IŞİD’e karşı oluşan tepki, Rusya’nın Esad yönetime askeri bir destek vermesi; ABD’nin hem PKK-PYD kartını ileri sürmesini, hem de sahada askeri olarak yer almasını getirdi.
Türkiye’nin Güvenlik Harekâtı
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi, PKK’nın doğu ve güneydoğudaki hazırlığı, PKK-PYD’nin Türkiye’ye geçiş planı, darbe ya da iç savaş sonucu İran ile karşı karşıya gelme durumu, Türkiye’nin ne kadar büyük bir tehlike atlattığını gösterdi. Bu; önce doğu-güneydoğudaki alanın PKK’dan temizlenmesini, ardından Irak ve Suriye’de güvenlik koridorunun oluşturulmasını gerekli kıldı.
Önce; doğu-güneydoğudaki alan, PKK’dan temizlendi, Ardından; Suriye’deki mevcut ortamdan istifade edilerek, ABD-Rusya ile yapılan yoğun diplomatik görüşmeler sonucu, “Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı” harekâtları düzenlendi, eksik kalmakla birlikte kuzey Suriye’de bir güvenlik koridoru oluşturuldu.
Dört milyon muhalifin İdlib’de dar alanda sıkışması, Türkiye’ye göçe zorlanması; Türkiye’nin 33 şehit verme pahasına müdahalesini getirdi, güvenlik noktaları oluşturularak muhaliflerin korunması sağlandı.
2024’te; Irak’taki Pençe-Kilit Operasyonu tamamlandı, bir güvenlik koridoru oluşturdu.
Suriye’nin yanı sıra Irak’ta “ben de varım” dendi.
Suriye Devrimi
Muhalif güçler; 27 Kasım’da, HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) öncülüğünde “Saldırıyı Püskürtme” adını verdiği bir harekâtı başlattı. 24 Saat sonra Halep’e girdiler, bir ara vermeksizin M5 Karayolu üzerinden Hama ve ardından Humus’a yöneldiler.
Humus’ta çatışma sürerken; Dera’dan harekete geçen bir muhalif güç de kısa sürede Şam’ı kuşattı, Esad’ın ülkeden kaçması ile de yönetimi devraldı. Yani 13 yıl süren savaş, 12 günde bitti.
Muhaliflerin başarısının sırrı nedir?
Rusların Ukrayna’ya, Hizbullah’ın Lübnan’a ağırlık vermesi, kuzeyde askeri bir boşluk oluşturdu.
Muhalif güçlerin; kazanmaktan başka, kaybedecek bir şeyi yoktu. Bu, onları inançlı ve kararlı kıldı. 24 saat geçmeden Halep’e girişi, Suriye Ordusu’nda şok etkisi yaptı. Şiddet-talan ve ayrımcılığa başvurmaması halkın kabul-desteğini sağladı. Esir aldığı Suriye Ordusu askerlerine iyi davranması-isyana çağırması, Suriye Ordusu’nda firar-muhalif güçlere katılmayı getirdi.
Suriye Ordusu’nun durumu, Esad’ın devrilme ihtimalinin yüksekliği, devrimin halkın geniş kesimi tarafından desteklenmesi; Rusya-İran’ı düşündürdü, daha fazla müdahil olmaktan alıkoydu.
Esad, Erdoğan’ın teklifini neden reddetti?
Erdoğan; Esad’a İdlib’e olan saldırının durmasını, geçici hükümetin kurulmasını, yeni bir anayasa yapılmasını, ülke dışına göç edenlerin ülkeye serbestçe dönüşünü, seçime gidilmesini teklif etti. Bu amaçla kendisi ile görüşebileceğini söyledi. Bu; Esad tarafından “Görüşeceğiz de ne olacak, çay mı içeceğiz?” şeklinde, alaycı bir üslupla reddedildi. Bu da Esad’ın planı ile ilgili idi.
Esad’ın planı ne idi?
Devrim öncesi Suriye haritasına baktığımızda; Rejimin, PKK-PYD’nin, Türkiye’nin güvenlik alanı ile kontrol noktaları olduğu İdlip ve Ürdün sınırındaki ABD kontrol bölgesi var.
Fırat’ın batısında Rusya’nın, doğusunda ABD’nin hava hâkimiyeti bulunuyor. İdlib’de; Türkiye’nin her ne kadar kontrol noktaları olsa da yönetim HTŞ’ye (Heyet Tahrir eş Şam) bırakılmış.
CİA’ya göre; nüfusun 12 milyonu Rejimin, 6 milyonu Türkiye’nin (İdlib dâhil), 3 milyonu PKK-PYD’nin kontrol ettiği alanda bulunuyor. 7 milyon kişi ülke dışına göç etmiş (Türkiye’de 3 milyon, Ürdün’de, 1,5 milyon, Lübnan’da 1 milyon, AB ülkelerinde 1,5milyon).
Bu durumu dikkate alan Esad, Suriye’deki mevcut durumu korumayı düşünüyordu. Bir de; iç savaş sonucu demografik yapının değişmesi, iktidarını güçlendirdiği gibi yönetimini kolaylaştırdı.
Türkiye’nin güvenlik koridoru alanı ile İdlib’te bulunanlar ya orada sefil halde yaşamalı ya da Türkiye’ye göç etmeliydi.
PKK-PYD’nin kontrol alanı için çözümü özerklikti. Üniter yapıda ülke bütünlüğünü sağlamak gibi bir hedefi yoktu. Gizliden görüşme yaptığı ABD ve İsrail’in teklifi de buydu. Bu görüşmeler; Rusya ve İran’ın, kendisine kuşku ile bakmasını getirdi.
Kim kaybetti, kim kazandı?
Ülkede etkin aktörlere baktığımızda; İran’ın denklem dışı kaldığı, Rusya’nın müttefikini kaybetmekle birlikte Lazkiye-Tartus’taki hava-deniz üslerini koruyacağı, ABD’nin PKK-PYD kozu kaybını kazanca dönüştürmeye çalıştığı görülüyor. En karlı çıkan ise; küresel oyunu bozarak, sahada anahtar konuma gelen Türkiye oldu. MİT Müsteşarı İbrahim Kalın’ın, HTŞ (Heyet Tahrir eş Şam) lideri Colani ile Şam Emevi Camii’nde birlikte görüntü vermesi de bunu gösteriyor.
Fırat’ın doğusu ne olacak?
SMO (Suriye Milli Ordusu, Tel Rıfat-Münbiç’te kontrolü sağladıktan sonra Ayn el Arap ve Rakka istikametine yöneldi. HTŞ -Arap Aşiretleri, Deyrizor şehir merkezini ele geçirdi. Rakka ve Haseke’de, PKK-PYD’ye karşı bir isyan başladı.
PKK-PYD’nin varlığı, ABD’nin sahadaki askeri desteğine bağlı. ABD; Türkiye-HTŞ ve halka rağmen, desteğini uzun süre sürdüremez. Bu nedenle PKK-PYD’nin direnişi boşa gayrettir.
Trump’ın Suriye politikası nedir?
Trump’ın dış siyasetinde; taşeronlarla değil, bölgesel güçler ile çalışma var. Bunun için; Suriye’de PKK-PYD’yi değil, Türkiye’yi tercih edeceğini düşünüyorum. Suriye gerçeği de bunu gerekli kılıyor.”.
İsrail’in Suriye saldırılarının nedeni nedir?
İsrail’in; Suriye’deki birçok askeri hedefi bombalaması, Golan’daki çatışmasızlık bölgesi ardından Suriye toprağına girmesi; Suriye’de oyunun bozulması, devrimin rüzgârı, yeni yönetime duyulan endişe, Suriye’nin askeri müdahaleden yoksun zayıf orduya sahip olması, istikrarsızlık, nihayetinde parçalanmış bir ülkenin ortaya çıkışı ile ilgilidir.
Kısaca;
İsrail’in Suriye saldırıları ve ABD’nin askerini çekmekteki isteksizliği; küresel oyunun bozulması ile istikrarsızlıktan medet umma, bir daha hedefe ulaşma çabası ile ilgilidir. Bu da PKK-PYD’nin kontrolündeki Fırat’ın doğusuna, gecikmeden bir harekâtı gerekli kılıyor.