Trump’a göre; “ABD, dünyada güç ve itibar kaybetti. Sorumlusu; devletin çıkarını hiçe sayan, devleti zarara sokan, devlete hükmeden küresel şirketler ve patronlarıdır. Yani küreselcilerdir. Küreselcilerin Kürtaj-LGBT politikaları; aile bağına ve nüfus artışına bir darbe vurdu. Göç politikası; ekonomik yük getirdi, güvenliği sarstı. Böyle gider ise ABD dünyadaki liderliğini kaybedecektir. Bunun için; ABD’nin, güçlü bir ekonomik sosyal yapıya sahip olması gerekir.”.
“ABD’deki 5 Kasım 2024 seçimleri; Trump-Kamala’nın başkanlık yarışı değil, ABD’de 2015’ten bu yana ulusalcılar ile küreselciler arasında yaşanan ideolojik kavgadır. Bu nedenle; seçim sonucunu, küreselciler kaybetti ulusalcılar kazandı şeklinde değerlendirebiliriz.
Trump’ın her türlü engellemeye rağmen ikinci kez başkan olarak seçilmesi; çok kutuplu dünya düzenine geçiş olarak değerlendirildi, bundan böyle dünya eskisi gibi olmayacak denildi.
Dünyada; siyasi-ekonomik-sosyal alanda, büyük bir değişimi getirecektir. Bunun; ilk yansıması, Almanya-Polonya ve Fransa’da olacaktır. Almanya’da Scholz hükümetinin düşmesi bunu gösteriyor.
Birinci döneminde büyük bir değişikliğe gidememesi; iktidara az farkla gelişi, ekibinin itaatkâr olmayışı, sivil ve askeri bürokrasinin engeline takılması, devlet dışı aktörlerin gücüne boyun eğmesidir.
Bu sefer iktidara güçlü geldi, meclis ve senatoda çoğunluğa sahip. Bir de kendisine destek veren ciddi bir sermaye grubu var. Öyle ki seçim kampanyasında Kamala’ya 80, kendisine 60 milyarder destek verdi.
ABD’nin güçlü bir ekonomik sosyal yapıya sahip olması, en önde gelen hedefidir. Bu nedenle dıştan çok, iç sorunlara odaklanacağı görülüyor.”.
ABD’de 5 Kasım 2024’te yapılan başkanlık, meclis ve senato seçimlerinde; Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Donald Trump, Demokrat Parti adayı Kamala Harris karşısında ezici bir üstünlük sağlayarak başkan olarak seçildi. Partisi; Amerikan tarihinde nadir görülen bir başarıyı göstererek hem meclis hem de senatoda çoğunluğa ulaştı.
Birçoğunuz “ne olacak; Biden gitti, Trump geldi” diyebilir. Ancak; bu, basit ve yüzeysel bir bakış olur. Zira seçimde her ne kadar Trump ve Kamala ismi çok öne çıktı ise de, seçimi önemli kılan ABD’de 2015’ten bu yana ulusalcılar-küreselciler arasında yaşanan ideolojik kavgadır. Donald Trump ve Kamala Harris’in saklı-siyaseten söylediği sözlerini bir tarafta bırakırsak bunu görürüz. Tarafların seçimleri hayat memat meselesi olarak görmesi de bu nedene dayanır. Bu nedenle seçimleri “küreselciler kaybetti, ulusalcılar kazandı” olarak değerlendirebiliriz.
Küreselciler kimdir?
ABD’de; Demokrat Pati, küreselcilerin temsilcisi olarak kabul edilir. Bu parti; genelde liberallerden her türlü sol grubun yer aldığı, çevrecilerin, kürtaj-göçmen-LGBT yanlıların, siyahların, Hispaniklerin, Yahudilerin, kendini azınlık olarak hissedenlerin tercih ettiği bir partidir. Siyasetini belirleyen ise çıkarını her şeyin üstünde tutan, kendini devletten üstün gören, çok uluslu küresel şirketler ve patronlarıdır. “Globalizm” diğer adı ile “Küresel Kapitalizm” de bunların ideolojisidir.
Küresel Kapitalizm nedir?
Sistemin, 1970’li yıllara uzanan bir geçmişi var. Fikir babası, Chicago Üniversitesi’nde bir siyaset-felsefecisi olan Friedrich Hayek. Ekonomi profesörü olan Milton Friedman ve Arnold Harberger ise buna katkısı olanlar.
Hayek; “Globalizm, Küresel Kapitalizm” diye farklı isimler ile söz edilen, siyasette; küresel şirketlerin çıkarını esas alan, uluslararası örgütleri etkin kılan, ekonomide; devleti müdahale-ekonomik-sosyal faaliyetten dışlayan, ekonomi alanını tamamen özel teşebbüse bırakan sosyal alanda; bireyciliği öne çıkaran, işbölümüne dayalı örgütlü topluma son veren, bireyi yalnızlaştıran, kültürde; milli kültür-milli his-heyecan-aidiyet-bağlılık gibi milli devleti var eden varlığını koruyan değer-unsurları erozyona uğratan, evrensellik adı altında yoz-kozmopolit kültür-ahlakı dayatan, tek dil-tek din-tek devleti hedefleyen bir ideoloji ortaya koydu.
Devletin ekonomiye yön-şekil veren plan-program-kontrol-müdahale gibi uygulamalardan vazgeçmesi, ekonomik-sosyal alandan çekilmesi, ekonomi alanının tamamen özel teşebbüse bırakılması, özelleştirme, gümrük duvarlarının kalkması, emek-sermaye-mal-hizmetin serbest dolaşımı gibi; temel ilkeleri içeren, Neo-Liberal Politikalar ise bunun doktrinidir.
ABD’nin Resmî İdeolojisi Oldu
Küresel Kapitalizm; 1979’da, Margaret Thatcher’in başbakan olması ile ilk olarak İngiltere’de uygulama alanı buldu.
1981’de; Ronald Reagan’ın ABD başkanı olması, elit sermaye ve küresel kapitalizm için bir zafer olarak kabul edildi.
İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in ekonomi uygulamalarını örnek alan Reagan; elit sermayeye ekonomik güç kazandıran, küresel piyasada karşılaştığı engelleri kaldıran, istediği gibi hareket etmesini sağlayan bir siyaset izledi. Küresel kapitalizmin ideoloji ve doktrinine popülerlik kazandıran siyasi bir lider oldu.
Tek Kutuplu Dünya
SSCB’nin 1991’de dağılması sonucu ABD tek süper devlet konumuna geldi. Arka planda küresel şirket patronlarının olduğu, ABD’nin askeri-ekonomik müdahale ile yaptırımlarının zirveye çıktığı, devletlere yön ve şekil verildiği bir dünya düzeni kuruldu.
Aykırı Siyasi Liderlerin Ortaya Çıkışı
1999’da Venezuela’da Chavez, 2000’de Rusya’da Putin, 2003’te Brezilya’da Lula başkan oldu.
Chavez; “Bolivarcı Sosyalizm” uygulaması ile başta petrol-doğalgaz olmak üzere, madencilik-sanayi-tarım alanında faaliyet gösteren çok sayıda yabancı şirketin millileştirilmesine gitti.
Putin; petrol-doğalgaz-kömür-kereste-kıymetli metaller gibi doğal kaynakları elinde tutan, küresel sermayenin Rusya’daki uzantısı olan oligarkları tasfiye etti, Rusya’nın yeni patronlarını belirledi.
Lula ile Brezilya, karma ekonomi modelini benimsedi. Başarısı ile dikkati çekti, Brezilya dünyanın belli başlı ekonomisinden biri oldu.
Batı’nın Çin Hesabı Boşa Çıktı
Çin; 2001’de, bir üretim üssü olmak şartıyla, küresel sisteme entegre olmayı kabul etti. 1997 Asya Krizi’nden çıkardığı ders ile plan-program-kontrol-üretim-ihracata dayalı, karma ekonomik bir model inşa etti.
KİT’ler ile üretimi sübvanse etti, Yuan’ın değerini düşük tuttu, sermaye hareketini sürekli kontrol altında tuttu.
Bu; Çin’in bundan karlı çıkmasını sağlarken, Çin’i pazar-ucuz iş gücü-hammadde kaynağı olarak gören, sermaye hareketleri ile dize getirmeyi düşünen Batı’nın hesabı boşa çıktı.
Batı’nın Ciddi Bir Yara Alması
2008’de; ABD’de varlık değerlerinin hızla düşmesi ile başlayan Mortgage Krizi, küresel sistemi derinden sarstı. Bu; ABD’de mali krize yol açarken, Amerikan-İngiliz-Alman-Fransız-İtalyan banka-şirketleri arasındaki büyük sermaye alışverişi de, krizin bu ülkelere doğrudan sıçramasına neden oldu.
Batı 2008’in Yaralarını Saramadı
Ne Arap Baharı ne de Kur Savaşları; Batı’nın, 2008’de uğradığı büyük zararı gidermedi. ABD ve AB’nin önde gelen ülkelerin hazinesi de bu yükü taşımaya devam etti. Bu da hem dolara hem de avroya duyulan güveni sarstı.
Batı’nın Gerileyişi Asya’nın Yükselişi
Çin’in; ekonomik büyüklükte yakın zamanda ABD’yi geçecek olması, Hindistan ve Brezilya’nın dünyanın önde gelen ekonomileri içinde yer alması, Rusya’nın uluslararası siyasette etkinliğinin artması; ABD’nin küresel egemenliğini sarstı, çok kutuplu dünyayı getirdi.
İdeolojik Ayrışma
Batı’nın gerileyişi, Asya’nın yükselişi; önce İngiltere, daha sonra da ABD’de, siyaset ve arka plandaki çevrede, bir küresel sistem tartışma ile kavgasını getirdi.
İngiltere’de soylular, ABD’de kendisini vatansever diye tanımlayan ulusalcılar; Batı’nın gerileyişi, Asya’nın yükselişinden küreselcileri sorumlu tuttu.
Sistemin Batı’nın aleyhine işlediği, küreselcilerin sadece kendi çıkarını düşündüğü, devletin çıkarına aykırı davrandığı, yanlış-aşırı ekonomik kararları ile devleti zarara soktuğu ileri sürüldü.
İngiltere; “Brexit” oylaması ile AB’den çıktı, hayat alanına yöneldi. Farklı tutum sergileyen Londra bankerleri ise; Çin’in, “bir kuşak, bir yol” projesine destek verdi.
ABD’de; Trump, ulusalcıların desteği ile başkan seçildi.
İdeolojik Ayrışmanın Dünyaya Yansıması
ABD-İngiltere siyasetinde yaşanan bu ideolojik ayrışma, AB ülkeleri ve gelişmekte olan ülkelere de yansıdı. Siyaset yelpazesinde belirleyici olan; sağcı-solcu değil, ulusalcı/millici-küreselci olmak oldu. Siyaset ve iktidar değişimi yaşandı.
Trump’ın Birinci Dönemi
Trump; iktidara, “lider ülke, güçlü ekonomi, işsizliğe son ve güvenlik” sloganları ile geldi.
Amerikan halkına bir his-heyecan vermeye çalıştı, küresel sistemin “bireysel tercih hak-hürriyeti” diye tanımladığı eşcinsel evliliğe karşı çıktı, demografik yapıyı bozan Hispanik göçü ile asayişi tehdit eden uyuşturucuya karşı savaş açtı.
Ekonomide; öncelikle işsizlik konusunu ele aldı, 15-20 yıldır yatırım yapılmayan altyapı yatırımlarına yöneldi.
İthalatı kısıtlayan, işsizliği azaltan, ekonomide büyümeyi sağlayacak tedbir-teşvikleri uygulamaya koydu.
ABD’nin lider ülke olduğu, Rusya ve bölgesel güçleri yanına alan, bir tehdit olarak gördüğü Çin’i çevrelemeye çalışan bir dış siyaset izledi.
Çin’den ithal edilen mallara, ek gümrük vergisi koydu. ABD merkezli küresel şirketlerin; ülkeye dönüşünü teşvik etti, dönüş yapmayanları vergi yoluyla cezalandıracağını söyledi. Ancak küresel şirketler Çin’de kalmakta ısrarcı oldu.
ABD ekonomisi; 2019’da % 2,3’lük büyüme hızına ulaşırken, işsizlik de % 3,5 ile tarihinin en düşük seviyesine indi.
İç siyasette küreselcilerin sürekli hedefinde oldu. ABD’yi içe kapama, Rusya’nın yanında olma, bireysel hak-hürriyeti kısıtlama ile suçlandı.
Eylül 2019’da; BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “gelecek küreselcilerin değil, vatanseverlerindir.” diyerek küreselcilere meydan okudu.
Herkesin bir daha başkan olmasını beklerken, Çin’de başlayan, İran’da görülen ancak fazlaca dikkate alınmayan, İtalya’ya sıçrayıp Avrupa’ya yayılan, dünyayı saran, ABD’de felaket haline gelen COVID-19 salgını; ekonomik başarısını boşa çıkardı, iktidarının sonunu getirdi.
COVID-19 salgınının, Kasım 2020’deki ABD başkanlık seçimine doğru çıkması anlamlı bulundu.
Salgının; küresel teknoloji-sanayi şirketlerin yoğun olduğu Çin’in Vuhan kentinde çıkması, küreselcilerin Dünya Sağlık Örgütü’ndeki etkinliği de bu şüpheyi doğurdu.
Küreselcilerin Geri Dönüşü
COVID-19 salgınının ABD’de bir felaket haline gelmesi, yarattığı ekonomik ve sosyal sorunlar, Demokrat Parti başkan adayı Biden’i iktidara taşıdı. Bu, küreselcilerin geri dönüşü olarak değerlendirildi.
Biden dönemi; gelişindeki şaibe nedeniyle kutuplaşmanın yaşandığı, Trump’ın hukuki davalarla hedef alındığı hatta suikaste maruz kaldığı, hayat pahalılığının arttığı, gelir dağılımın daha da bozulduğu, asayişin önemli bir sorun haline geldiği, uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı, ABD’nin göçmen akınına uğradığı, LGBT propagandasının öne çıktığı, Ukrayna-Rusya Savaşı’nın fitilinin ateşlendiği, İsrail’e Gazze-Lübnan saldırısında sınırsız destek verildiği bir dönem oldu.
Trump’ın İkinci Kez Başkan Olması
ABD’deki ekonomik ve sosyal sorunlar, her türlü engellemeye rağmen Trump’ı iktidara taşıdı. Bu; çok kutuplu dünya düzenine geçiş olarak değerlendirildi, “bundan böyle dünya eskisi gibi olmayacak” denildi.
Dünyada etkisi ne olur?
Dünyada; siyasi-ekonomik-sosyal alanda, 2015’ten büyük bir değişimi getireceğini düşünüyorum. Bunun; ilk yansıması Almanya-Polonya ve Fransa’da olacaktır. Nitekim Almanya’da Scholz hükümetinin düşmesi bunu gösteriyor. Yani başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde milliyetçi bir dalga bekleniyor.
Trump söylediğini yapacak ya da yapabilecek mi?
Trump; seçim kampanyasında hayat pahalılığı, işsizlik, sağlık, göç, asayiş, uyuşturucu vb ekonomik-sosyal-güvenlik sorunlardan sık-sık söz etti.
Kürtaj ve LGBT politikalarına karşı olduğunu, düzensiz göçe son vereceğini, 40.000 bürokratı tasfiye edeceğini, Amerikan Sağlık Teşkilatı’nı yeniden yapılandıracağını, Paris İklim Anlaşması’nı tanımadığını, petrol-gaz üretimini artıracağını, sanayi-teknoloji şirketlerini destekleyeceğini, Çin ile ticarette ek gümrük vergisi koyacağını, Ukrayna-Rusya Savaşı’nı sonlandıracağını, İsrail’e olan desteğin artacağını söyledi.
Birinci dönemine baktığımızda; altyapı yatırımlarına girişen, kaya gazı-sanayi ve teknoloji şirketlerine destek veren, ithalatı kısıtlayan, Çin’den ithal edilen mallara ek gümrük vergisi koyan, ABD merkezli küresel şirketlerin ülkeye dönüşünü teşvik eden ekonomi politikasını uygulamaya koyduğunu görüyoruz.
Her ne kadar Çin’de kalmakta ısrarcı olan ABD merkezli küresel şirketleri cezalandıracağını söylese de, cezai bir yaptırıma gidemedi.
Meksika sınırına engeller koyması, göçü azalttı ise de durduramadı.
Uyuşturucu ile mücadele ve asayişte, yeterli başarıyı gösteremedi
Neden?
Birincisi, iktidara güçlü bir şekilde gelmedi. İkincisi, ekibi sözünü dinleyecek türden değildi. Üçüncüsü; sivil ve askeri bürokrasinin engeline takıldı. Dördüncüsü; kendini devletten üstün gören çok uluslu küresel şirket-patronlarının gücü ile karşılaştı. Bu da O’nun radikal kararlar alamamasını, düzene ayak uydurmasını gerekli kıldı.
İkinci dönemi nasıl olacak?
Bu sefer iktidara güçlü geldi, meclis ve senatoda çoğunluğa sahip. Bir de kendisine destek veren ciddi bir sermaye grubu var. Öyle ki seçim kampanyasında Kamala’ya 80, kendisine 60 milyarder destek verdi. Yani geçmişe oranla oldukça güçlü.
Hedefi nedir?
Trump’a göre; “ABD, dünyada güç ve itibar kaybetti. Sorumlusu; devletin çıkarını hiçe sayan, devleti zarara sokan, devlete hükmeden küresel şirketler ve patronlarıdır. Yani küreselcilerdir. Küreselcilerin Kürtaj-LGBT politikaları; aile bağına ve nüfus artışına bir darbe vurdu. Göç politikası; ekonomik yük getirdi, güvenliği sarstı. Böyle gider ise ABD dünyadaki liderliğini kaybedecektir. Bunun için; ABD’nin, güçlü bir ekonomik sosyal yapıya sahip olması gerekir.”.
Not; devamı, “Küreselciler Kaybetti! Dünya Eskisi Gibi Olmayacak!” -2-‘de.