Rıza Tahir Yel
Rıza Tahir Yel

Millet Kime Derler? Kimliğin Sınırında Dolaşan Bir Kavramın Anatomisi

featured

“millet” kavramı, ne sadece kanla, ne toprakla, ne de bir liderin kararıyla tanımlanabilecek statik bir olgudur. O, tarihsel olayların, ekonomik yapıların, siyasi iradelerin, ortak sevinçlerin ve acıların, bazen de dış müdahalelerin şekillendirdiği, yaşayan ve sürekli dönüşen dinamik bir süreçtir.

Gündelik dilde “millet” ve “devlet” kelimelerini sık sık birbirinin yerine kullanırız. “Türk milleti” derken aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşlarını kastederiz, “milli maç” derken devletin takımını destekleriz. Bu iç içe geçmişlik o kadar doğaldır ki, bu iki kavramın aslında farklı içeriklere sahip olduğunu çoğu zaman unuturuz. Modern ulus-devlet yapısı, bu iki kavramı birbirine yapıştırmış olsa da, tarihin ve sosyolojinin sayfalarını araladığımızda, bir milleti millet yapan harcın ne denli karmaşık, değişken ve bazen de sancılı bir süreçle yoğrulduğunu görürüz.

Peki, bir insan topluluğunu “millet” yapan nedir? Bu kavramın iki temel ayağı var. İlki, o topluluğu diğerlerinden ayıran ortak niteliklerdir. Bu niteliklerin ne olduğunun dışarıdan bakanlarca fark edilmesi bile gerekmez; asıl önemli olan, topluluğun üyelerinin bu ortak paydaların bilincinde olması ve bunu bir kimlik olarak benimsemesidir. İkinci ve belki de en kritik unsur ise bu ortak kimliğin siyasal bir içerik kazanmasıdır. Yani, topluluğun tamamını ilgilendiren konularda ortak bir karar alma ve meşruiyet algısının, kısacası kamusal bir bilincin gelişmiş olmasıdır. Bir yörenin folklorü veya ortak bir kaderi paylaşan engelliler gibi gruplar da bir bilinç oluşturabilir, ancak milletin bilinci tüm farklılıkları aşan, daha kapsayıcı bir siyasal amaç güder.

Tarihsel süreçler incelendiğinde, milletlerin oluşumunda iki ana dinamik göze çarpar. Bir yanda, Alman kimliğinde dil ve ırk, Yahudi kimliğinde din, dil ve ırk gibi dışarıdan kolayca görülebilen, “objektif” kriterlere dayanan milletler vardır. Diğer yanda ise bu objektif niteliklerin ötesinde, tamamen üyelerinin bir arada yaşama iradesine dayanan “subjektif” milletler bulunur. Bugün farklı ırklardan, dillerden ve kültürlerden gelen milyonlarca insanın oluşturduğu bir Amerikan ulusundan bahsedebiliyorsak, bunun temelinde objektif kriterler değil, yaşanan ortak tarihsel deneyimler ve gelecekte de bir arada var olma iradesi yatar.

Millet ve devlet arasındaki ilişki de bu ayrım üzerinden daha net okunabilir. Örneğin Yahudiler, 1948’de İsrail Devleti kurulmadan çok önce bir millet olma özelliği taşıyorlardı. İsrail Devleti, din ve ırk temelinde oluşmuş bu köklü ulus kimliğinin siyasal bir ifadesi olarak doğmuştur. Benzer şekilde, Alman kimliğinin ırksal-kültürel vurgusu, bir dönem Nazi devleti gibi totaliter bir yapıyı beslemiş, bugün ise demokratik bir devlet olmasına rağmen vatandaşlık ve göç politikalarında etkisini sürdürmektedir.

Ancak her millet bir devlete, her devlet de tek bir millete tekabül etmez. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Arap coğrafyasıdır. Dil, din ve kısmen ırk gibi güçlü objektif bağlara rağmen, 1960’lardaki pan-Arap milliyetçiliği akımı, tek bir birleşik Arap devleti yaratamamıştır. Aksine, Osmanlı’nın dağılması sonrası sömürgeci güçlerin çizdiği sınırlar ve ardından gelen bağımsızlık hareketleri, Mısırlılık, Iraklılık, Faslılık gibi yeni ulusal kimliklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu devletler bugün, ortak sorunlarda birleşmekten çok, birbirleriyle çatıştıkları örneklerle anılmaktadır.

Devletin bir “üst aktör” olarak farklı toplulukları tek bir potada eritme çabaları da her zaman başarıyla sonuçlanmaz. Yugoslavya deneyimi, bu başarısızlığın en trajik örneğidir. Tito’nun liderliğinde Sırplar, Hırvatlar, Boşnaklar, Slovenler gibi birçok farklı kimliği “Yugoslav” üst kimliği altında birleştiren federal yapı, liderin 1980’deki ölümünün ardından bu yapay kimliğin ortak bir bilinç oluşturamadığını acı bir şekilde göstermiştir. 1990’larda başlayan dağılma süreci, Bosna-Hersek’te modern dünyanın gördüğü en kanlı soykırımlardan birine sahne olmuştur. Aslında Osmanlı döneminde İslam’ı kabul etmiş Sırplar olan Boşnaklar, Sırplarla aynı dili konuşmalarına ve aynı ırktan gelmelerine rağmen, farklılaşan kültürel bilinçleri nedeniyle “öteki” olarak görülmüş ve bu durum soykırıma varan bir nefreti tetiklemiştir.

Bazen de süreç tam tersi işler. Birbiriyle uyum içinde yaşayan topluluklar, dış müdahalelerle düşman haline getirilebilir. Ruanda ve Burundi’de Hutular ve Tutsiler arasında tarihsel olarak belirgin bir ayrım olmamasına rağmen, Belçika sömürge yönetimi, Tutsileri kayıran politikalarıyla bu iki topluluk arasında suni bir hiyerarşi ve ötekileştirme kültürü yaratmıştır. Aynı dili ve dini paylaşan bu iki halk arasında fitili ateşlenen gerilim, 1994’te yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği Ruanda soykırımıyla sonuçlanmıştır.

Tüm bu örnekler, bir topluluğu “millet” yapan şeyin ne kadar kaygan bir zeminde durduğunu gözler önüne seriyor. Bazen ortak bir dil ve kan bağı bile birliğe yetmezken, bazen de bambaşka coğrafyalardan gelmiş insanların ortak bir gelecek hayali, yepyeni ve güçlü bir ulus yaratabiliyor. Gellner’in de belirttiği gibi sanayileşme gibi ekonomik dönüşümler homojen kültürler yaratarak milletleri doğururken , Tilly gibi düşünürler de devletlerin savaşmak ve kaynak toplamak için merkezileşme ve bürokrasi yoluyla nüfusu homojenleştirerek milletleri inşa ettiğini savunur.

Sonuç olarak, “millet” kavramı, ne sadece kanla, ne toprakla, ne de bir liderin kararıyla tanımlanabilecek statik bir olgudur. O, tarihsel olayların, ekonomik yapıların, siyasi iradelerin, ortak sevinçlerin ve acıların, bazen de dış müdahalelerin şekillendirdiği, yaşayan ve sürekli dönüşen dinamik bir süreçtir. Başarılı bir birliktelik zamanla çatırdarken, sorunlu ilişkilerin de iyileşme yönünde evrilebileceği karmaşık bir ilişkiler yumağıdır. Bu karmaşık dokuyu anlamak, sadece geçmişi değil, aynı zamanda küreselleşmenin, göçlerin ve dijital çağın kimlikleri yeniden şekillendirdiği günümüz dünyasını ve kendi geleceğimizi anlamak için de bir zorunluluktur.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.