“Sönmüş Yıldızlar” ünlü Tatar yazar Kerim Tinçurin’in oyunun adıdır. Çarlık Rusya’sının bir köyündeki Tatar gençlerinin yıldızlar gibi sönüp yok olan hayatlarını konu alan bu oyun aslında imkânsız evrensel bir aşk üzerine kurgulanmıştır.
“Sönmüş Yıldızlar” oyunun yazarı Kerim Ali oğlu Tinçurin, 15 Eylül 1887 tarihinde Penza Bölgesi Demyan Bednıy ilinin Tarakan ( günümüzde Beloozerka) köyünde bir çiftçi ailesinde dünyaya gözlerini açmıştır. Bir süre komşu köyün medresesinde eğitim aldıktan sonra 1900 yılında eğitim için Kazan’a gitmiş ve o dönemin en ünlü medreselerinden birisi olan Muhammediye medresesine girmiş, burada 6 yıl eğitim görmüştür. Kaleme aldığı ilk eseri “Mönazare” (Münakaşa) adlı komedi türünden olan oyununu 1906 yılında medresedeyken yazmıştır. Medresede eğitim düzeninin değiştirilmesi isteğiyle ortaya çıkan 87 öğrenci arasında Kerim Tinçurin de bulunmuştur. Medrese öğrencilerinin bu başkaldırısı karşısında yönetim düzene karşı çıkanları medreseden atmıştır. Tinçurin, medreseden kovulduktan sonra 1910 yılında profesyonel tiyatro topluluğu “Seyer”e oyuncu olarak alınmıştır. İşte o günden itibaren Tinçurin tüm varlığını ve ömrünü Tatar Tiyatrosu ve Tatar Dramaturgisi’ni geliştirmeye adamıştır. O her yıl 1–2 tane oyun yazarak, Tatar Dramaturgisi’nin klasiği olmuştur. 8 Kasım 1922 tarihinde Tinçurin’in girişimi ve çabasıyla, Kazan’da Tatar Devlet Tiyatrosu açılmış, tiyatronun başkanlığını Tinçurin üstlenmiştir. Bu tiyatro günümüzde G.Kamal Tatar Devlet Akademi Tiyatrosu adıyla faaliyetlerine devam etmekte ve her yıl sahnesini Tinçurin’in “Mavi Şal” oyunu ile açmaktadır. Kerim Tinçurin’in “İlk Çiçekler” (1913), “Sönmüş Yıldızlar” (1923), “Amerikan” (1923), “Yelkensizler” (1926), “Kazan Havlusu”, “Mavi Şal” (1926) gibi değişik türlerden olan oyunları, Tatar Edebiyatı klasiklerinden olup, bugün de değerini ve güncelliğini korumakta ve seyircileri etkilemektedir.
Kerim Tinçurin, yalnız oyun yazarı değildir, on parmağında on marifet olan çok yönlü yetenekli bir şahsiyettir. O, usta bir eğitimci, roman ve hikâye yazarı, oyuncu, yönetmen ve iyi bir yöneticidir. Tanınmış dramaturg, 50.yaş gününün ertesinde, 16 Eylül 1937 tarihinde “halk düşmanı” suçu ile yakalanmıştır. Ardı arkası kesilmeyen “Japon casusu” suçlamasına kadar varan iftiralar karşısında Kerim Tinçurin boyun eğmemiştir. Hiçbir suçlamayı kabul etmeyen Tinçurin, zalim cellâtların yüzüne tükürmüştür. 14 Kasım 1938’de Kerim Tinçurin’in idam kararı çıkmış ve bu karar gereği 15 Kasım 1938 tarihinde saatler gece yarısı 1:50’yi gösterdiğinde kurşuna dizilmiştir. Ölümünden sonra tüm eserleri yasaklanmıştır. Böylelikle, Tatar Edebiyatı göklerinde parlayan en parlak yıldızların birisi olan Kerim Tinçurin’in yıldızı sönmüştür…
Stalin Devri kurbanı ünlü Tatar yazar Kerim Tinçurin, Stalin’in ölümünden sonra 1956 yılında aklanmışsa bile, onun eserlerini tekrar yayınlamaya ve sahnelemeye kimse acele etmemiştir. Dönem ve devir her an değişebilir endişesi insanları suçlanan yazarlara karşı temkinli yaklaşmaya itmiştir. Aradan yıllar geçtikten sonra Tinçurin’in oyunları tekrar sahnelere dönmüş, 1988 yılında adı Tatar Drama ve Komedi Tiyatrosu’na verilmiştir. Ancak Tatar Tiyatrosu’nun temelini oluşturan ve kendini tiyatronun gelişmesine adayan bu büyük insanın sevenlerinin gidebileceği ne mezarı, ne de müzesi vardır…
Kerim Tinçurin’in en önemli oyunlarından birisi 1923 yılında yazılan ve kendi yönetmenliğinde 26 Aralık 1924 tarihinde dünya prömiyeri gerçekleşen “Sönmüş Yıldızlar” adlı müzikli tragedyadır. Bu oyun, Tatar medeniyetinin iki dev ismi, Kerim Tinçurin ve Salih Seydeşev’i (1900–1954) bir araya getiren bir başyapıttır. Kerim Tinçurin, Tatar Tiyatrosu’nun kurucularından birisi, Salih Seydeşev ise Tatar profesyonel müziğinin kurucusu ve önemli bir bestecidir. “Sönmüş Yıldızlar” oyunu Şeydeşev’in besteleri ile daha da zenginleşmiş, anlamı da artmıştır. İlk kez 1924 yılında sahnelenen oyun, Tinçurin’in suçlanmasıyla yazarın diğer oyunları gibi yasaklanmış ve ancak 1971 yılında G.Kamal Tatar Devlet Akademi Tiyatrosu’nda sahneye dönebilmiştir. Daha sonra 1999 yılında Kerim Tinçurin Tatar Devlet Dram ve Komedi Tiyatrosu’nda repertuara alınan “Sönmüş Yıldızlar” oyunu yönetmen Raşid Zagidullin (1964) tarafından sahneye konulmuştur. Zagidullin, daha önce bir aşk tragedyası olmanın yanı sıra özgürlükçü gençliğin karanlık güçlerle mücadelesi olarak yorumlanan oyuna, simgesel ve evrensel bir aşk efsanesi olarak yaklaşmış ve “önüne geçilemeyen kötü talih” olgusunu ön plana çıkarmıştır. Bu oyun 1999 yılındaki Tataristan Cumhuriyeti Tiyatro Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” (Server – Zülfiye Valeyeva), “En İyi Erkek Oyuncu” (Nadir – Şamil Fahrutdinov) ve “En İyi Yönetmen” (Raşid Zagidullin) dallarında 3 ödülün sahibi olmuştur. 2000 yılında Başkurdistan’ın başkenti Ufa’da düzenlenen “Tuganlık” Dünya Türk Halkları Tiyatro Festivali’nde “Sönmüş Yıldızlar” oyunu “En İyi Erkek Oyuncu” (Nadir – Şamil Fahrutdinov) dalında ödül kazanmıştır. Yılların eskitemediği, seyircinin ilgisinin hiç eksilmediği bu oyun, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü tarafından karşılıklı sanat toplulukları değişimi hakkında yapılan anlaşma çerçevesinde hazırlanan proje olarak hayata geçirilmiştir. “Sönmüş Yıldızlar”, Albina Garifullina tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmış olup, oyunun yönetmenliğini K.Tinçurin Tatar Devlet Drama ve Komedi Tiyatrosu Başyönetmeni Raşid Zagidullin üstlenmiştir. Tatar halk motiflerini giysi ve dekora yansıtan kişi ise Tataristan Cumhuriyeti Halk Ressamı, G.Tukay Devlet Ödülü sahibi Sergey Skomorodov’tur. Müzikli, şarkı-türkü ve danslı oyunun müzik direktörü Çingiz Abızov, koreografı Salima Abrahmanova’dır. Kazan Tatarlarının unsurlarını koruyarak, seyircilerin dinlediğinde kolayca anlayacağı duruma getirmek için yoğun çaba harcanmıştır. Oyuncular seçildikten sonra 2–3 aylık hummalı bir çalışma sonucu oyun ilk kez 12 Nisan 2011’de seyircinin huzuruna çıkmıştır. 2010–2011 ve 2011–2012 yıllarında 2 sezondur oynanan “Sönmüş Yıldızlar” Türk tiyatro severlerinin beğenisini kazanmış olmalı ki, salonda boş yer bulmak neredeyse imkânsızdır. Tataristan ve Başkurdistan’da birçok ödüle layık görülen bu oyun Türkiye’de de 2010–2011 Sanat Kurumu En İyi Sahne ve Giysi Tasarımı /Sergey Skomorodov/ ve En İyi Işık Tasarımı /Ahmet Karademir/ dallarında ödül kazanmıştır.
Türk Tatar Tiyatroları tarihinde hayata geçirilen ilk ortak gösteri özelliğini taşıyan “Sönmüş Yıldızlar”, Türk seyircilerin Tatar tiyatrosunu yakından tanıması için bir başlangıçtır. Türkiye’de “ilk”lerin yaşanmasına neden olan bu oyunu izlemek için 7 Nisan 2011 tarihinde oğlum Erk’le beraber Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yolunu tuttuk. Daha önceden gitmek isteyip de bir türlü fırsat bulamamıştım… Benim açımdan “Sönmüş Yıldızlar”ı seyretmenin önemi büyüktü. Çocukluğumdan itibaren defalarca orijinalini izlemiş birisi olarak oyunun Türkçesini merak ediyordum. En meraklandığım olgu ise, oyuncular ve Türk tiyatro severlerin oyunu beğenip beğenmemeleriydi. Gösteriye bir saat kala ADT’nin Küçük Sahnesinin kapıları açıldı ve seyirciler içeri alınmaya başladı. Görevlilere oyuncularla görüşmek istediğimi söylediğimde, beni kulise yönlendirdiler… Sahne Amiri Sn. Dilek Çolak’a kendimi tanıttıktan sonra, sanatçılarla görüşmek istediğimi ilettim. Dilek Hanım isteğime olumlu yanıt verdi, oyuncular giyinip, makyajlarını yaptıktan sonra yanıma geleceklerdi… İlk önce Tatar milli giysileri giyen iki hanım geldiler yanıma. Kendimi bambaşka bir yerde, sanki Kazan’daymış gibi hissettim. Daha sonra başrol oyuncuları Deniz Yılmaz (Server), Deniz Evin (İsmail), Can Ali Çalışandemir (Nadir) ve Yasemin Karataş (Gülnür Nine), Meray Tuna (Fatma), Aylin Atilla Konak vs. geldiler. Fotoğraf çekildikten sonra kısa bir sohbet fırsatımız oldu. Merak ettiğim soruları oyunculara yönelttim ve birbirinden ilginç yanıtlar aldım. Bu oyunun hazırlık aşamasında ne gibi zorluklarla karşılaştığınız? sorusuna, Yasemin Karataş (Gülnur Nine) oyunun ona yabancı geldiğini, Tatar geleneklerinin Türk geleneklerine pek benzemediği için zorlandığını dile getirdi. Oyunculardan Aylin Atilla Konak ise, oyunu severek ve beğenerek oynadığını, yabancılık çekmediğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Tatarların ‘Kaz Kanadı’ oyunu bizim eskiden oynanan ‘Mendil’ oyununa benziyor. Bu oyunda rol aldığım için mutluyum, Kazan Tatarlarının geleneklerinin kültürümüze zenginlik kattığını düşünüyorum. 23 Nisan Çocuk bayramında değişik ülke çocukları kendi gösterilerini sergiliyorlar, “Sönmüş Yıldızlar” oyununu büyüklerin 23 Nisan buluşması diyebiliriz.” Oyuncular, Ankara Devlet Tiyatrosu’nda oyunun bu sezon son gösterisi olduğunu, bundan sonra Samsun, Çorum, Kırıkkale gibi şehirlerde turnelere gideceklerini söylediler. Sahne Amiri Dilek Çolak, oyunu Tataristan’da da sahnelemek istediklerini dile getirdi. Bu kısa sohbetten sonra oyunu seyretmek için salona geçtik. Oyuncular “umarız beğenirsiniz” diyerek uğurladılar. Salonda yerimizi aldık ve sahnenin açılmasını sabırsızlıkla beklemeye başladık… Sahne açıldı ve oyun şu şarkıyla başladı:
Bizim buruk hikayemiz
Uzak diyarda başladı
Elinde sevda defteri
Önünde yaban kışları
Kızları yardan ayrıldı.
Bizim buruk hikayemiz
Ateş hattına takıldı
Savaş yalnız can almadı
Parmak yüzük beklerken
Gönüller kor kor yakıldı.
Bizim buruk hikayemiz
İki yetim acısı
Aşkı bahardan sakındı
Silahların gölgesinde
Düşler gerçeğe takıldı.
Tatar milli kıyafetleri giyen gençler bir ağızdan bu şarkıyı söylüyordu. Oyun, Server ve İsmail adlı iki yetim-yoksul Tatar gencinin imkânsız aşkını konu almaktadır. Umutla umutsuzluk arasında gedip gelen gençler, çaresizlik içinde bir çıkış yolu bulabilmek için çırpınmaktadır. Yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veren köylüler her şeye rağmen geleneklerini yaşatmaya çalışmaktadır. Almanlar Çarlık Rusya’sına karşı savaş açtığı dönemde, tüm köy gençleri savaşa gönderilmek üzere askere alınmıştır. 1552 yılında Kazan Hanlığı Korkunç İvan tarafından işgal edildikten sonra Ruslar, Tatarlar başta olmak üzere tüm Türkleri zorla Hıristiyanlaştırma ve Ruslaştırma siyaseti yürütmüştür. Hıristiyanlığı kabul etmeyenler askere alınmış, askerlik süresi de 25 yıl olmuştur. Askerliğini bitirip geri dönenlere pek rastlanmamıştır o yıllarda. “Sönmüş Yıldızlar” oyununda da savaş yıllarından bahsedilmiştir. Gençler askere gitmemek için çeşitli batıl inançlara başvurarak, askere gitmemenin yollarını aramışlar. Burada gençler neden askere gitmekten kaçınıyor, savaş bitince nasılsa geri dönecekler sorusu kafaları kurcalayabilir. Tatarlara kan kusturan Rus Çarı için neden savaşa gitsinler ki? Sakat kalma bahasına da olsa köyünde kalmayı, bir nebze olsun yaşamayı seçmiştir bu gençler. Kulaklarına ilaç damlatarak sakat kalma yolunu seçen gençler arasında İsmail de vardır. Fakat İsmail hayatta kalamamış ve bu aşk da hazinli bir şekilde sonlanmıştır. “Sönmüş Yıldız”, işte kaybolan gençlerin, gençliğin ve hayatın simgesidir, kaybolup giden bir milletin acı kaderidir…
Oyunu seyrederken bambaşka uzak bir diyarlara memleketime gittim, çocukluk günlerime döndüm… Sahne dekoruna gelince, sahnede “u” şeklindeki duvar oymalı Tatar motifleri ile süslenmiş, ışıklar değiştiğinde motiflerin de rengi değişiyor ve hoş bir görüntü ortaya çıkıyordu. Evin içinde bir sandık ve ağaçtan bir yatak vardı. Bu görüntü o zamanın Tatar evlerini tam olarak yansıtamıyordu, hiç değilse sandığın üzeri Tatar motifli bir örtü ile örtülmüş, yatağın kenarına da Tatar motifli yorgan yastıklar konmuş, kapaklı pencerelere de örtüler takılmış olsaydı sahne daha da başarılı ve canlı olurdu. Genel bir değerlendirme yapacak olursak, oyunda en fazla akılda kalanlar Tatar gençlerinin şarkılı danslı “Kaz Kanadı” oyunu, Nadir’in yaptığı Tatar Halk dansı “Epipe”, kızların elindeki “Kazan Havlusu” olarak adlandırılan uzun havlular, oyuncuların milli kıyafetleri, Server rolündeki Deniz Yılmaz’ın Tatar kızlarına benzerliği ve güzel sesi, İsmail rolündeki Deniz Evin’in muhteşem performansı (bilhassa ölüm sahnesi çok etkileyici ve gerçekçiydi), Salih Seydeşev’in insanı heyecanlandıran besteleri vs. söylenebilir. Ve en önemlisi Ankara Devlet Tiyatrosu’nun gelecek vaat eden genç ve yetenekli kadrosunun göz dolduran oyunudur seyircileri kendine çeken. Server ve Nadir’in ölümü ile son bulan oyunun final şarkısı şöyleydi:
Bizim buruk hikayemiz
Uzak diyarda sonlandı
Elinde sevda defteri
Önünde yaban kışları
Kızları yardan ayrıldı.
Bizim buruk hikayemiz
Filizlenen çiçeklerdi
Aşkı bekler gönüllerdi
Ne de masum yüreklerdi
Cahillere kurban gitti.
Bizim buruk hikayemiz
Sevdanın erdemli sözü
Ağaya Rus’a direndi
Değişmez dünya düzeni
Mirastır sevda sözleri.
Oyunun sonunda oyuncular seyircileri selamlamaya çıktılar, herkes seyircinin takdirini kazanmış, oyun Türk tiyatro severler tarafından benimsenmişti. Bilhassa imkansız aşk üçgeninin kahramanları Server-İsmail-Nadir sahneye çıktığında tam anlamıyla alkış tufanı koptu. Tüm oyuncular rollerinin hakkını vermişti, ancak bu üçlünün yeri bambaşkaydı seyircinin gönlünde. Böylece “Sönmüş Yıldızlar” yeniden parlamış ve Ankara Devlet Tiyatrosu sahnesinde bir kez daha hayat bulmuştu. Oyunun yazarı Kerim Tinçurin’in bu yıl doğumunun 125.yıldönümüdür. Tinçurin, Stalin’in öldürmekle yok edemediği, tüm yasaklara rağmen bugün de kendinden söz ettiren Tatar yazarlarından sadece birisidir. Oyun ile beraber Tinçurin’in de Ankara Devlet Tiyatrosu sahnelerine çıkması mutluluk ve gurur kaynağıdır Kazan Tatarları için. Umarım Ankara Devlet Tiyatrolarının başlattığı bu projenin devamı da gelir ve Türk tiyatro severler Kazan Tatarlarının kültürü ile daha yakından tanışma fırsatı bulur.
Kaynakça:
1. Kurban, İklil, Yaşlı Tarihin Yankısı: Bulgar Tatar Tarihi ve Medeniyeti, İstanbul 1998.
2. Mostafin, Rafael, Repressiyelengen Tatar Edipleri (Cezalandırılan Tatar Edipleri), Kazan 2009.
3. Sönmüş Yıldızlar (Müzikli Tragedya), Ankara Devlet Tiyatrosu, 2010–2011.