Ukrayna Devlet Başkan’ı Yanukoviç’in Avrupa Birliği karşıtı tavırlarından dolayı ortaya çıkan gerilimin sonucunda yaşanan olaylar bir süredir dünyanın gündeminde ilk sıralarda yer almaktadır. Ukrayna Meclisi’nce Yanukoviç’in devrilmesi ve ülkesini terk etmesi ile başlayan olaylar zinciri adeta güçlerin savaşına dönmüş ve Amerika ile Avrupa Birliği’ni Putin yönetimindeki Rusya ile karşı karşıya getirmiştir.
“Filler tepişirken çimenler ezilir”, sözleri bu durumda çok manidardır. Batı yanlısı Turçinov başkanlığındaki yeni hükümet tüm dengelerin altüst olmasına neden olmuştur. Durumdan vazife çıkaran Putin ‘bölgedeki güveni korumak’ bahanesiyle askeri birliklerini Kırım’a indirmiş. Kırım Parlamento’su, havaalanları Rusların kontrolü altına alınmış, uluslararası uçuşlar iptal edilmiştir. Yaşananlar, Rus işgali altındaki Kırım ve bu toprağın asıl sahipleri olan Kırım Tatarlarının geçmişi ve tarihi sembolleri olan hiç dinmeyen gözyaşlarını bir kez daha hatırlattı dünyaya.
Toprak anlamına gelen ‘Kırım’ kelimesi Hun döneminden beri bir Türk yurdudur. Tarihi çok eskilere dayanan Kırım, 1239’da Altın Ordu terkibindeki bir Türk ülkesi olmuştur. Altın Ordu’nun çöküşünden sonra 1441 yılında Kırım Hanlığı kurulmuştur. 1475 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından fethedilen Kırım Hanlığı o tarihten itibaren Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Osmanlı idaresinde olan Kırım 1783’te Ruslar tarafından işgal edilmiş ve bu süreç Çarlık Rusya’sı çökene kadar sürmüştür. 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Kırım 1920 yılına dek Beyaz Ordu’nun üssü, 1921’de SSCB’nin özerk bir cumhuriyeti olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kırım Almanların eline geçmiştir. Kırım Tatarları bunun bedelini ağır ödemiştir. 18 Mayıs 1944’te Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle 193 bin Kırım Tatar’ı Stalin tarafından Sibirya, Özbekistan ve Kazakistan’a sürgün edilmiştir. Bir gecede yük vagonlarına yüklenip sürülen Kırım Tatarlarının büyük çoğunluğu yoldayken açlık, susuzluk ve çeşitli hastalıklardan dolayı hayatını kaybetmiştir. Gittikleri yerde asimilasyona uğrayan Kırım Tatar Türkleri uzun yıllar vatanlarına dönememiş, daha doğrusu dönmeleri yasaklanmıştır. 1990’lı yıllarda, bilhassa SSCB’nin çöküşünden sonra Kırım’a geri dönmelerine izin verilen Kırım Tatarlarının vatanlarına dönüşleri de hiç kolay olmamıştır. Kırım, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, önce Rusya’ya sonra Ukrayna’ya bağlı olmuştur. Günümüzde nüfusu 2 milyon olan Kırım’da, nüfusunun %58,32’sini Ruslar, %24,32’sini Ukraynalılar ve sadece %13’ünü Kırım Tatar Türkleri oluşturmaktadır. Rakamlardan da görüldüğü üzere ezici çoğunluk Ruslardadır. Ukrayna’da Avrupa Birliği yanlısı yönetimin işbaşına gelmesi ile Kırım’daki Rusya yanlıları Moskova’ya bağlanmak istediklerini açık şekilde dile getirmiştir. Tarihi boyunca çeşitli devletlerin denetimine giren Kırım bugünlerde yine yol ayrımındadır. Bir tarafta Ukrayna, diğer tarafta Rusya, iki ateş arasında kalanlar ise yine Kırım Tatar Türkleridir.
Napolyon’un “coğrafya milletlerin kaderidir” sözü Kırım Tatar Türkleri için de geçerlidir. Kırım’ın jeostratejik önemi çoktandır Ruslar tarafından fark edilmiştir. Deli Petro’nun (Moskova 1672–Petrsburg 1725) “sıcak denizlere inme” hayali her daim Ruslar tarafından hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Kırım’ın “jeopolitik satranç tahtasına” dönmesi İkinci Dünya Savaşı sonunda da kendini göstermiştir. Livadiya Sarayı’nda gerçekleşen Yalta Konferansı Churchill, Stalin ve Roosevelt “Doğu Avrupa benim, Akdeniz senin” diyerek dünyanın paylaşılmasına sahne olmuştur. Ruslar için Kırım bugün de önemlidir. Rusya’nın Ukrayna’dan 2017 yılına kadar kiraladığı Sivastopol’deki Deniz üssü, Ukrayna’nın AB yanlısı hükümetin yönetimine geçmesi bakımından askıya alınabilir korkusu da sarmış olmalı ki, Rusya apar topar askeri birliklerini Kırım’a yerleştirdi. Ukrayna’yı kaybedebilirim, fakat Kırım’ı asla mantığından yola çıkarak atılan bu adım Ruslar için Kırım’ın ne denli önemli olduğunun göstergesidir. Her ne kadar NATO, “Rusya uluslararası hukuk ihlali yapıyor” diye uyarsa da Rusya bunların hepsini duymazlıktan geliyor.
Kırım nüfusunun %58,32’sini oluşturan Ruslar, Kırım Parlamento’sunda da büyük çoğunluktur. Kırım Parlamento’su 8’e karşı 78 oyla Rusya’ya bağlanma kararını aldı. 16 Mart tarihinde referandum yapılacak ve halka “Kırım, Ukrayna’nın bir parçası olarak mı kalsın, yoksa Rusya’ya mı bağlansın?” sorusu yöneltilecektir. Önce 30 Mart’ta yapılacağı söylenen referandumun, yangından mal kaçırırmış gibi 16 Mart’a alınması Rusların endişelerinin ifadesidir. Referandum sonuçlarını tahmin etmek için bilgin olmaya gerek yok. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, derler. Referandumun sonucu şimdiden bellidir, tabii ki Kırım’da büyük çoğunlukta olan Ruslar ve Rusya kazanacaktır. Bu sebepten dolayı azınlıkta olan Kırım Tatarları referandumu boykot etme kararı aldı ve referanduma katılmayacaklarını açıkladılar. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olan, Amerika başta olmak üzere Avrupa ülkeleri referandum sonuçları ne olursa olsun tanımayacaklarını söylediler. Bunun aksine Rusya’dan farklı sesler yükselmektedir. Rusya alt meclisi Duma Başkanı Sergey Narışkin, Kırım ve Sivastopol (Akmescit) halkının özgür ve demokratik seçimini destekleyeceğini bildirdi. Narışkin, Kırım Yüksek Konseyi Başkanı Vladimir Konstantinov ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, Kırım halkının güvenliğini sağlamaya yönelik çabaları anlayışla karşıladıklarını belirterek “Kırım yönetiminin, Kırım halkının görüşlerini esas alarak referandum yapma arzusu doğal ve anlaşılabilir” dedi. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Putin, İngiltere Başbakanı David Cameron’la görüşmesi sırasında Kırım’daki Rusya yanlısı yönetimin “yasal” olduğunu savundu, ancak “demokratik çözümden” yana olduğunu söyledi.
16 Mart tarihinde yapılacak olan referandumu yasal zemine oturtup meşrulaştırmak için çoğunluğu Rus kökenli milletvekillerinden oluşan Kırım Parlamento’su, Kırım’ın bağımsızlığını ilan etti. Parlamento’daki oylamaya katılan 81 milletvekilinden 78’i Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin ve Kırım’a bağlı Sivastopol kentinin bağımsızlık ilanına onay verdi ve bağımsızlık bildirisini yayımladı. Bağımsızlık bildirisinde, Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasına atıfta bulunulurken, “BM Uluslararası Adalet Divanı’nın Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilan edebilmesi için 22 Temmuz 2010 tarihinde almış olduğu karar, Kırım’daki durum için de geçerli. Böylece biz de uluslararası hukuka aykırı bir davranışta bulunmamış oluyoruz” denildi. Bildiride şu ifadeler de bulunmaktadır: “Kırım Cumhuriyeti demokratik, laik ve çok milletli bir devlet olarak kendi topraklarında barışı, etnik ve dini dirlik ve düzeni koruyacağını taahhüt ediyor. Referandum sonuçlarına göre uygun devletlerarası sözleşmelere dayanarak Kırım Cumhuriyeti’nin Rusya’nın yeni federal birimi olarak Rusya Federasyonu’na dâhil edilmesi talebiyle müracaat edilecektir.” Kırım Parlamento’sunun bağımsızlık bildirisinin ana konuları bu şekilde beyan edildi. Bildiri, Kırım için ya da Kırım Tatarları için değil de Putin’in siparişi üzerine kaleme alınmış, Rusya’nın uluslararası hukuk ihlallerine bir kılıf uydurulmuş havası yaratıyor. Ayrıca Kırım Parlamento’su bağımsızlık bildirisinin ardından, yarımadada yaşayan Tatar azınlığının haklarını genişleten bir kararname kabul edildiği de söylenmektedir. Kırım Parlamento’sunun bu davranışı göz boyamaktan başka bir şey değildir. Rusya’ya katıldıktan sonra, Kırım Parlamento’sunun kararlarının hiçbir anlamı kalmaz. “Rusya Ruslar İçindir” şeklindeki slogan, yalnız slogan değil gerçek ve Rusların hayat tarzıdır. Bu bağımsızlık bildirisinin de, referandumun da Kırım’ı uçuruma sürükleyen bir olgu olduğu aşikârdır.
Bu noktada bir soru geliyor akıllara. Kendini demokrat, başkalarının haklarına saygılı göstermeye çalışan, referandum yapma bölge halkının en doğal hakkıdır, diyen Rusya neden Tataristan’ın bağımsızlığını tanımıyor? Bu büyük bir soru işaretinin arkasında, Rusya’nın ikiyüzlü siyaseti açıkça ortaya çıkmaktadır. Kazan Tatar Türklerinin yaşadığı Tataristan, 1990 yılının 30 Ağustos tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş ve SSCB’nin 16. cumhuriyeti olmuştu. 1991 yılının sonunda SSCB çöktükten sonra, 26 Aralık 1991 tarihinde Tataristan Parlamento’su Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) kurucu olarak katıldığını bildirmişti. Fakat Rusya ne Tataristan’ın bağımsızlığını ne de BDT’ye katılmasını kabul etmemiştir. Bunun karşısında Tataristan Parlamento’su 1992 yılının 20 Şubat tarihinde halk oylamasına gitme kararı almıştı. Halk oylamasının asıl mimarları şoven Ruslardı, onlar Tataristan’ın referandumu kazanamayacağından emindi. Fakat olaylar onların beklentilerini karşılamadı ve 21 Mart 1992’de yapılan referandumda halka “Siz Tataristan’ın egemen devlet, uluslar arası hukuk sübjekti, Rusya ve başka cumhuriyetler, devletlerle ilişkilerini eşit şartlarda hukuki anlaşmalar yapan Cumhuriyet olmasını istiyor musunuz?” sorusu sorulmuş ve “evet” veya “hayır” olarak yanıtlanması istenmişti. 3.768.500 nüfuslu Tataristan halkının % 51,3’ünü Tatarlar, % 41’ini Ruslar, % 3’ünü Çuvaşlar, kalan % 4,7’sini de diğer milletler teşkil etmektedir. Toplam nüfusun % 56,58’ini oluşturan 2.132.351 kişi referanduma katılmıştı. Katılımcıların 1.309.056’sı (%61,4) “evet” , geriye kalan 799 bin 444’ü “hayır” oyu kullanmıştı. Dünya’dan gelen gözlemcilerinin katılımıyla Tataristan’da yapılan referandumdan sonra 31 Mart 1992 tarihinde, Rusya imzalanması için federe cumhuriyetlere “federatif antlaşma” sunmuş, fakat Tataristan ve Çeçenistan bu antlaşmaya imza atmamış, haliyle Tataristan’ın Rusya Federasyonu’na dâhil olduğuna dair herhangi bir sözleşme bulunmamaktadır. Referandum sonrası 1992 yılının 6 Kasım tarihinde Tataristan Anayasası Tataristan Parlamento’sunda kabul edilmişti. Bunların hiç birsini Rusya kabul etmemiş, görmezlikten duymazlıktan gelmiştir. Bunun birçok nedeni vardır. En önemli nedenlerden birisi de Rusya ekonomisine büyük katkı sağlayan ve Putin’in tehdit aracına dönüşen petrol ve doğalgazdır. Rusya’nın yurtdışına sattığı petrol ve doğalgazın büyük bir kısmı Tataristan topraklarından çıkarılmaktadır. Günümüzde Putin, doğalgaz sattığı ülkeleri ‘doğalgazı kesmek’ veya ‘fiyatını artırmakla’ tehdit etmektedir. Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığım olaylar zincirinden de görüldüğü üzere, Tataristan’ın Rusya Federasyonu’na katıldığına dair hiçbir belge bulunmamaktadır. Ayrıca Tataristan’ın bağımsızlığını, referandum sonuçlarını dile getirenlere hemen “bölücü”, “terörist” damgası vurulacak yargılanmaktadır. Şimdi Rusya, Ukrayna’nın topraklarını işgal etmiş durumda ve bunu meşrulaştırmak için çeşitli kılıflar uydurmaktadır. Kırım’daki referandum yasal da, neden Tataristan’da yapılan referandum yasal değildir? Bu bir çifte standart değil midir? Gerçi Rusya için dünya kanunları geçerli değildir, Rusya’nın kendi orman kuralları vardır ve Putin de ülkeyi bu kanunlara göre yönetmektedir. Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din egemendir. O da Rusya Devleti (Rusya Federasyonu kelimesi sadece sözdedir), büyük (!) Rus milleti, Rus dili ve Hıristiyan dinidir. Eğer Kırım Rusya’ya katılırsa bu kanunlara göre yaşayacak, zaten sayıca az olan Kırım Tatar Türkleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. 2 Aralık 2007 yılında Putin tarafından imzalanan 309 nolu kanun gereği Rusya Anayasası’ndan “Milli Komponent (kısım, parça)” çıkarılmış ve okullarda ana dilde eğitim yasaklanmış, ayrıca lise mezuniyet ve üniversiteler giriş sınavları da Rus dilinde yapılması kararlaştırılmıştır. Kırım’da büyük çoğunlukta olan Ruslar için hava hoş, onlar nasılsa güçlerine güç katacak sesleri daha da gür çıkacaktır. Kırım Parlamento’sunun önünde ellerinde Rusya bayraklarıyla “Putin!”, “Rusya!” diye slogan atan Ruslar ve endişeli bekleyiş içinde olan yarımadanın gerçek sahipleri Kırım Tatar Türkleri… Kırım Tatarları, burası bizim anavatanımız, bizim gedecek yerimiz yok, ölsek dahi burada ölelim, diyecek kadar cesurdur. Geçenlerde televizyonda Kırım’ın başkenti Akmescit’te 10 kilometre uzaklıkta olan Kırım Tatar köyü sakinlerini gösterdiler. Köyün camisinin yanına ateş başında toplanmış Tatarlar, gece nöbeti tutuyorlardı. Ellerinde ne bir silah, ne de başka bir şey vardı. Köyün erkekleri gövdelerini siper etmiş öylesine olası bir saldırı karşısında önlem almak için bekliyorlardı. Gözlerinde hüzün, sözlerinde sitem vardı… 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da yapılacak sonucu belli olan referandum Kırım Tatar Türklerinin yararına olmayacağı kesindir. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması Kırım Tatar Türklerinin mazide yaşadıkları olayları tekrar depreştirecektir. Kırım Tatarlarının bu referandumdan payına düşecek olan yine kayıp ve hiç dinmeyen gözyaşıdır…
Bu Dünya’da hep Türkler mi acı çekecek, gözyaşı dökecek?