Roza Kurban
Roza Kurban

Dünya Türklüğünün Meseleleri ve Sıkıntıları (İdil-Ural-Kırım Türkleri Örneğinde) -3

       Bilim adamlarına tüm bunlar uygulanırken, Tataristan’daki bilim dünyasına da el atmak amaçlı üniversiteleri Moskova’ya bağlamak gerekmekteydi. Yeni bir kanunla Rusya Federasyonu – Moskova Merkez, Kuzey-Batı, Ural, Kuzey Kafkasya, Uzakdoğu, İdil ve Sibirya olmak üzere 7 federe idari bölgeye bölünmüştür. İdari bölgelerde federal üniversiteler kurma kararı da önceden planlanmış olmalıdır ki, “Kuzey-Batı, İdil, Ural ve Uzak Doğu Federal Bölgelerinde Federal Üniversitelerin” kurulması ile ilgili karar 21.10.2009 tarihinde Medvedev tarafından imzalanmıştır. Söz konusu karar gereği, Kazan Devlet Üniversitesi, Hümanitar (Sosyal Bilimler) Üniversitesi, Kazan Devlet Pedagoji Enstitüsü, Kazan Finans Ekonomi Enstitülerinin 3 ay içerisinde tek çatı altında toplanarak İdil Boyu Federal Üniversitesi adını alması planlanmıştır. Tek çatı altında toplanarak kurulacak olan üniversitenin adının İdil Boyu Federal Üniversitesi olarak adlandırılacak olması, üniversite adından şehrin adının kaldırılması büyük tepkilere yol açmıştır. Bu tepkiler karşısında Moskova geri adım atmak zorunda kalmış ve üniversite Kazan (İdil Boyu) Federal Üniversitesi (KFÜ) olarak değiştirilmiş ve bu ad 2 Nisan 2010 tarihinde Putin başkanlığındaki hükümet tarafından kabul edilmiştir.

Kazan (İdil Boyu) Federal Üniversitesi 19 Mayıs 2011 tarihinde Rusya Eğitim Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Söz konusu olan, “Tatar Filolojisi ve Tarihi Fakültesi’ne ne oldu?” sorusu geliyor insanın aklına. Fakülte parçalanmış, yıllardır kullandığı Kazan şehrinin Kremlin sokağındaki üniversitenin 2.binasının 11. katından sürülmüştür. Tatar Dili-Edebiyatı Bölümü 30 Mart 2013 tarihinde Filoloji ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün Filoloji ve Sanat Küçük Enstitüsü terkibine dâhil edilmiştir. Filoloji ve Sanat Küçük Enstitüsü, Rus Dili-Edebiyatı, Tatar Dili-Edebiyatı, Yabancı Diller ve Sanat-Dizayn gibi dört bölümden ibarettir. Tatar Filolojisi ve Tarihi Fakültesi’nin diğer bölümleri de aynı şekilde farklı bölüm veya enstitülere katılmıştır.

Örneğin, Tatar Tarihi Bölümü, 1 Kasım 2013 tarihinde oluşan Uluslararası İlişkiler, Tarih ve Şarkiyat Enstitüsü’ne dâhil olmuştur.  Sıradaki hedef Tataristan Bilimler Akademisi’dir. Şu günlerde Akademi’nin kapatılacağından söz edilmektedir. Konuyla ilgili yalanlamalar gelse de, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” derler, bunu da zamanla göreceğiz. 

6. Günümüzde Tataristan’da Tatarlara karşı kelimenin tam anlamıyla soykırım uygulanmaktadır. Tatarlar kendi topraklarında yabancı muamelesi görmektedir. Bilindiği üzere soykırımın 3 türü mevcuttur: fiziksel, biyolojik ve kültürel soykırım. Günümüz şartlarında katletmeye dayalı fiziksel soykırım uygulamak imkânsızdır, fiziksel soykırımın ancak savaş şartlarında meydana gelmesi olasıdır. Soykırımın diğer iki türü bugün Ruslar tarafından Tatarlara uygulanmaktadır. Biyolojik soykırım, insanları zor ekonomik şartlar altında bırakarak yok etmektir. Tataristan, milli gelirinin %85’ini Rusya’ya vermektedir. Petrol ve doğalgaz zengini olan Tataristan halkı varlık içinde yoksulluk çekmektedir. Buna bağlı olarak Tataristan’da işsizlik, içkicilik her geçen gün daha da artmaktadır. İş aramak amacıyla Tataristan’ın dışına gitmek zorunda kalan gençlerimiz, ister istemez Tatar çevresinden uzaklaşmakta, Ruslaşmaktadır. İçkicilik Kazan Tatarlarının geleneklerinde olmayan bir şeydir, işsiz, mutsuz, gelecekten umutsuz olan gençlerimiz teselliyi içkide aramaktadır. Alkol, uyuşturucu kullanımının artması gençler arasındaki ölüm oranını da artırmıştır. Ayrıca içki ve uyuşturucu batağına düşen işsiz gençlerimiz, içki – uyuşturucu alabilmek için hırsızlık yapmanın yanı sıra cinayet bile işlemektedir. Bunlara yardım eli uzatan yoktur, ölen gençlerimizin ölüm nedenleri araştırılmamakta, suçlular cezalandırılmamaktadır; ölen öldüğü ile kalmaktadır.

Tataristan’daki kültürel soykırımın boyutları daha da vahimdir. Tatar okullarının kapatılması, lise mezuniyet ve üniversiteye giriş sınavlarının Rus Dili’nde yapılması sonucu Tatar gençlere üniversite kapılarının kapanması sonucunda Tatarları Edebiyatı’ndan, Tarihi’nden yoksun bırakarak mankurtlaştırmak kültürel soykırımın başında gelen nedenlerdendir. Tatar Dili başta olmak üzere Tatar Edebiyatı’nın, Tatar Tarihinin kısıtlanması, Tatar Dili’nde çıkan gazete ve dergilerin azalması, ihtiyaç yok bahanesiyle bütçeden kaynak ayrılmaması Kazan Tatarlarını uçurumun kenarına götüren gerçeklerdir. Ayrıca Tatarlara geçmişini unutturmak amacıyla tarihi binaların yıkılması da söz konusudur.

7. Ruslar, bölgedeki milliyetçi Türklerin bağımsızlık uğruna verdiği mücadeleyi durdurmak için çeşitli yollara başvurmaktadır. Bugüne kadar birçok milliyetçi, FSB tarafından fişlenmiş, takibe alınmış, sorgulanmış, ev ve işyeri aranmış, yargılanmış ve çeşitli hapis, sürgün veya para cezasına çarptırılmıştır. Milliyetçileri susturmak, sindirmek için hiçbir iftiradan çekinmeyen Ruslar, suç üretmekte sınır tanımamaktadır. Milliyetçiler, en çok Rusya Federasyonu Anayasası’nın 282 maddesi olan “Milletler ve dinler arası düşmanlığı körükleme (tahrik)” maddesi ile yargılanmaktadır. Ayrıca Rusya Ceza Kanun’da yapılan düzenlemeler sonucu, “bağımsızlık” fikrini öne sürerek yapılacak propagandalara 3 yıldan 6 yıla kadar, siyasi hareket oluşturma, harekete para yardımında bulunma 10 yıldan 20 yıla kadar, “bağımsızlık” fikrini internet ve medya aracılığıyla büyük kitleleri kapsayan organizasyon yapma 20 yıl hapis cezasına çarptırılacaktır. Milliyetçilere karşı çıkarılan bu kanunlara her gün bir yenisi daha eklenmektedir. Milletini, dilini, bağımsızlığını savunanlar yargılanmakta, cezalandırılmaktadır. Örneğin, bugünlerde Kazan Tatar milliyetçisi Rafis Kaşapov, 2014 yılının Aralık sonundan beri tutukludur. Rusya Anayasası’nın 282 madde 1.fıkrası gereği 4 aydır tek kişilik hücrede psikolojik baskı altında tutulan Kaşapov’un son duruşması 23 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşmiş ve 2 ay daha tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Kaşapov’un “suçu” Kırım’ın Rusya’ya ilhakına karşı internette yazı yazması, Türk Birliği fikrini savunmasıdır. Rafis Kaşapov, kimsenin önünde eğilmeyen baştan beri Rusların yaptıklarını ifşa eden milliyetçilerdendir. Daha önce de “Petro’nun Gizli Vasiyeti” (18.12.2007) ve “Hıristiyanlığa Hayır”  başlıklı yazılarından dolayı yargılanan Kaşapov, RF Anayasası’nın aynı maddesi gereği yargılanmış ve 24.04.2009 tarihinde bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırılmış, daha sonra bu ceza şartlı cezaya yani ev hapsine çevrilmiştir. Şimdi tekrar aynı madde ve aynı suçlamalar…

  Rusya’daki Türklerin durumunu daha iyi anlayabilmek için birkaç örnek vereceğim. İster çocuk, ister büyük ol, eğer Türk’sen suçlusun. 2010 yılında Moskova’da yaşanan bir olay. Askeri Okulun 3.sınıf öğrencisi olan 10 yaşındaki Seyet (Sait) Fehretdinov, yaşananlara daha fazla dayanamamış ve evinin penceresinde atlayarak intihar etmiştir. Ölümü kurtuluş yolu olarak gören Seyet’i buna sürükleyen olaylar zinciri nedir? Seyet, Kazan Tatar Türklerinden olduğu için sınıftaki Rus öğrenciler tarafından defalarca bayılana kadar dövülmüş, beyin kanaması geçirmiş; öğretmenleri ve okul yönetimi bunu görmezlikten gelmiştir. Anne babasına “merdivenlerden düştü” diyerek açıklama yapılmıştır. Ayrıca Seyet öğretmenleri tarafından zorla kiliseye götürülmüş, öğretmen ve görevlilerin taciz ve tecavüzlerine maruz kalmıştır. Durumu ailesine izah etmeye çalışan Seyet ailesini inandıramamış ve son çare olarak intiharı seçmiştir. İntihar etmeden önce annesine yazdığı mektupta, anne babasından halellik istemiş ve yaşananlardan dolayı kendinin son aylarda yaşlandığını yazmıştır. Seyet yaşasaydı şimdi 15 yaşında olurdu, ama o ne yazık ki Rusların Rus olmayanları hor görme, küçümseme, aşağılama, nihayetinde yok etme siyasetinin kurbanı olmuştur. Söz, Rus ve Türklerden açılmışken, Türkler Rusların burnunu dahi kanatırsa hapishanede çürür, eğer bir Rus bir Türk’ü öldürürse cezalandırılması bir yana ödüllendirilir. 10 yaşındaki Seyet Fehretdinov’a bunu yapanlar da ödüllendirildiğinden eminim. Rusya’da Türk olmak “suçtur”. Bunun aksini iddia eden Rus yetkililer, ‘Rusya’da 145 millet barış ve huzur içinde yaşamaktadır’ şeklinde konuşmaktan utanmamakta ve çekinmemektedir.  

Kırım Tatar Türkleri ve Kırım’ın Rusya’ya İlhakı

  Ukrayna Devlet Başkan’ı Yanukoviç’in Avrupa Birliği karşıtı tavırlarından dolayı ortaya çıkan gerilimin sonucunda Ukrayna Mecilisi Yanukoviç’i devirmiş o da ülkeyi terk etmiştir. Batı ile Rusya’yı karşı karşıya getiren olaylar zincirinin başlanması ile birlikte, durumdan vazife çıkaran Putin ‘bölgedeki güveni korumak’ bahanesiyle askeri birliklerini Kırım’a indirmiştir. Kırım Parlamento’su, havaalanları Rusların kontrolü altına alınmış, uluslararası uçuşlar iptal edilmiştir. Bilindiği gibi, 2 milyonluk Kırım nüfusunun %58,32’sini Ruslar, %24,32’sini Ukraynalılar ve sadece %13’ünü Kırım Tatarları oluşturmaktadır. Nüfusunun %58,32’sini oluşturan Ruslar, Kırım Parlamento’sunda da büyük çoğunluktur. Kırım Parlamento’su 8’e karşı 78 oyla Rusya’ya bağlanma kararını almış ve 16 Mart 2014 tarihinde referandum yapılmıştır. Kırım Tatar Türklerinin boykot ettiği referanduma katılım oranı %83,1[1] olup, katılımcıların %96,77’si Rusya’ya, %3’ü Ukrayna’ya katılma yönünde oy kullanmıştır. Referandum sonucunun çıkmasının hemen arkasından Kırım’ın bağımsızlığı ilan edilmiş ve Rusya’ya katılma başvurusu yapılmıştır. Olaylar o kadar hızlı gelişti ki, sanki Ruslar yıllarca bu günü beklemişti; önceden hazırlıklı oldukları belliydi. Putin’in Kırım’ın Rusya topraklarına katılmasını öngören anlaşmayı onaylarken yaptığı konuşma bunu doğrular nitelikteydi. İmza töreninde Kremlin’den ulusa seslenen Putin, “insanların kalbinde ve aklında Kırım’ın hep Rusya’nın bir parçası” olduğunu, “tarihi adaletin yeniden sağlandığını” söylemiştir. Kırım’ın Rusya’nın ayrılmaz bir parçası olageldiğini belirten Putin, 16 Mart tarihinde gerçekleşen referandumun “fazlasıyla ikna edici” olduğunu savunmuş, Kırım halkının da “bu tarihsel adaletsizliğe katlanmak zorunda olmadığını” söylemiştir. Putin’in sözlerinden de anlaşıldığı üzere, hem Ruslar hem de Kırım’da çoğunlukta olan Rus nüfusu, ilhakı, tarihi yanlışın düzeltilmesi olarak görmektedir. Putin, referanduma katılmayan, Kırım’ın Ukrayna’ya bağlı kalmasını isteyen Kırım Tatar Türklerine de Tatar dilinin Rusça ve Ukraynaca ile birlikte resmi dil olarak kullanılacağı sözünü (!) vermiştir. Kırım’ın Rusya’ya ilhakını öngören anlaşma, Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma’da tek “hayır”a karşı 443 oyla 20 Mart 2014 tarihinde kabul edilmiş, daha sonra parlamentonun üst kanadı Federal Konsey tarafından da onaylanmıştır. Burada göze çarpan ilginç nokta şudur ki, Rusya, 1992 yılının 21 Mart tarihinde Tataristan’da yapılan referandumu tanımayan Rusya’nın Kırım’daki halkoylamasını jet hızıyla tanıması Rusya’nın ikiyüzlü siyasetinin bir göstergesidir. Kırım’daki referandum yasal da, neden Tataristan’da yapılan referandum yasal değildir? Bu bir çifte standart değil midir? Gerçi Rusya için dünya kanunları geçerli değildir, Rusya’nın kendi orman kanunları vardır ve Putin de ülkeyi kendi kanunlarına göre yönetmektedir. Rusya’da tek devlet, tek millet, tek dil, tek din egemendir.  O da Rusya Devleti (Rusya Federasyonu kelimesi sadece sözdedir), büyük (!) Rus milleti, Rus Dili ve Hıristiyan dinidir. Rusya Kırım ilhakını “resmileştirdikten” sonra, milliyetçilere karşı savaş bayrağını açmıştır… Bir tarafta milleti için canını feda etmeye hazır olan milliyetçiler, diğer tarafta ise Rusların ağızdan çıkan emri hemen uygulamaya hazır olan hainler. Tataristan’ın bağımsızlığını, referandum sonuçlarını dile getirenlere, Kırım’ın Rusya’ya ilhakının ihlal olduğunu söyleyenlere hemen “bölücü”, “terörist” damgası vurularak yargılanmaktadır. Hainler ise ödüllendirilmektedir. Hainleri ödüllere boğmak, Rusya’nın eskiden beri gelen bir geleneğidir. Bu Çarlık Döneminde de, günümüz Rusya’sında da geçerli bir yöntemdir. Hainler de zaten ödüllere bayılırlar… Kırım konusunda da Putin bu geleneği sürdürmüş, Kırım’ın kuşatılmasına katılanları madalya ile ödüllendireceğini söylemiştir…

  Kırım Tatar milliyetçileri denince ilk akla gelen isim Kırım Tatarlarının efsanevi lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu’dur. Bugüne kadar direnişi ile birçok milliyetçiye ilham kaynağı olan Mustafa Cemil Kırımoğlu, SSCB döneminde “Benim milletimi tanımayan devlete ben askerlik yapmam” diye askerlik yapmayı reddettiği için 1968 yılında 15 yıla hapsedilmiştir. Sovyetler döneminde Sibirya hapishanelerini tek tek dolaşan Mustafa Bey kendini milletine adamış bir şahıstır. Kırımoğlu ödüllere kanmayan, dik duruşundan taviz vermeyenlerdendir. Kırım’da yaşanan olaylar sırasında Putin, Kırım Tatar Türklerinin liderinden yararlanmak üzere Kırımoğlu ile görüşme isteğini dile getirmiştir. Kırım olayları ortaya çıktıktan sonra çeşitli ülke liderleri ile temaslarda bulunarak destek arayan Mustafa Cemil Kırımoğlu, Tataristan’ın eski Cumhurbaşkanı Mintimer Şemiyev’in daveti üzerine Kazan’a gitmiştir. Kırımoğlu-Şeymiyev görüşmesi sırasında Kırım’daki olayları, endişelerini dile getiren Kırım liderinin sözleri karşısında Şeymiyev, “ben bu dediklerini yapamam, sen bunu Putin’e anlat, onunla görüş” diyerek Putin’e telefon açmıştır. Görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmamış aksine Putin her zamanki tehditkâr tavrını sürdürmüş ve görüşme sonunda: İcabında bazı süreçler, bazı durumlarda feda edilir! Ukrayna’nın Sovyetler Birliği’nden kopması da neticede gerçek manada ‘legal’ biçimde gerçekleşmemiştir…” Kırım’ın ilhakı sonrası tehditlerini resmiyete döken Putin, başta Mustafa Cemil Kırımoğlu olmak üzere Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, toplum eylemcileri İsmet Yüksel, Sinver Kadırov gibi birçok milliyetçinin 16 Nisan 2019’a kadar 5 yıl süreyle Kırım’a (Rusya topraklarına) girmesini yasaklamış, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkan Yardımcısı Ahmet Çiygöz tutuklanmıştır. Kırım topraklarında yaşayan Kırım Tatar Türklerine karşı uygulanan baskı ve zulüm devam etmektedir. Yapay davalar, sorguya çağırma, sivil toplum kuruluşlarının kapatılması, mevcut olanlarının faaliyetlerinin kısıtlanması, toplu eylemlerin yasaklanması, Kırım Tatar Türklerinin evlerinin gayri resmi biçimde gecekondu yapıldığı gerekçesini öne sürerek düzenleme yapılacağı bahanesiyle evlerinden kovulması, Kırım Tatar okullarının kapatılması, Kırım Tatar televizyon kanalı ATR’nin kapatılması uygulanan baskılardan bazılarıdır. Sorgulama sırasında yapılan işkenceler, Kırım Tatar gençlerinin ölüm haberleri, referandum sonrası bölgedeki Rusların Kırım Tatar Türklerinin evlerini bir savaş ganimeti gibi paylaştıkları, “bu Tatar buradan taşınınca bu ev senin, o ev benim olacak” şeklindeki konuşmalarına da yansıdığı bir gerçektir.

Sonuç

  Yukarıda kısa olarak anlatmaya çalıştığımdan da anlaşıldığı üzere Rusya’da Türklere yer yoktur. Tek yol vardır “Ya Rus olacaksın, ya da yok olacaksın!”. Türklere uygulanan zulmün haddi hesabı yoktur. Rusya’da yapılan insan hakları ihlalleri AİHM’ye de yansımış, Rusya bu konuda ilk sıralarda yer almaktadır. Rusya dün neyse bugün de odur. Sadece devir ve yöneticiler değişmiş, zihniyet ise aynıdır. Korkunç İvan’ın “kahraman”, Deli Petro’nun “dahi”, katil Stalin’in “büyük siyaset adamı” olduğu bir ülkeden ne beklenebilir ki? Ruslar, Türk milliyetçilerini üç tane isimle adlandırmaktadır: bağımsızlıktan söz edenler – bölücü, Türklere yapılan haksızlıkları dile getirenler – aşırı (extremist), Müslümanlarsa – teröristtir. Ayrıca Rusya diasporadaki milliyetçi Türkleri de iftira atma yoluyla susturmaya, sindirmeye çalışmaktadır. Kazan Tatar, Başkurt, Kırım Tatar Türkleri ile ilgili yapılan bilimsel toplantıları da kontrolü altına almak isteyen Rusya, Türkiye Dışişleri Bakanlığına nota vermekten de çekinmemektedir. Rusya’nın kendisi ise, bölge Türklerin tüm etkinliklerini siyasi amaçlarına alet ederek kendi propagandasını yapmaktadır. Ancak tüm zorluklara rağmen milliyetçi Türkler dün olduğu gibi bugün de bağımsızlık mücadelesini sürdürmektedir. Kendini milletine adayan bu insanları ne tutuklama, ne sorgulama, ne takip, ne yargılama, ne sürgün, ne hapis, ne ölüm korkutabilir.

  Bir dava uğrunda bir işi başlatmak zor, bu işi sürdürmek, başarıyla geleceğe taşımak daha da zordur. 1945 yılının 3 Mayıs tarihinde, Tophane Askeri Hapishanesinde Hüseyin Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançarlar başta olmak üzere 10 mahkûmun kutlamasıyla başlayan Türkçülük Günü kutlamaları günümüzde tüm dünya Türklerince kutlanmaktadır. 10 cesur insanın başlattığı Türkçülük Günü, bugün milyonların bayramı olmuştur. Sözlerimi Büyük Önder Atatürk’ün sözleri ile sonlandırmak istiyorum: “ Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz. Türk milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu millet istiklâlsiz yaşamamış, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.”
Ve paneli düzenleyen Ahdi Vefa Turan Derneği, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrenci grubu Asenalar, Buğra Kitabevi, Harun Meral, Ali Bulgurcu, tüm emeği geçenlere ve katılımcılara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.   

Kaynakça:

1.  Kerimullin, Ebrar, Yazmış, Yazmış… (Kader, Kader…), Kazan 1996.
2.  Kurban, İklil,  Yaşlı Tarihin Yankısı (Bulgar-Tatar Tarihi ve Medeniyeti), İstanbul 1998.
3.  Tahirov, İndus, Beysezlek Baskıçları (Bağımsızlığın Basamakları), Kazan 1994.
4.  Tatarstan Respublikası Konstitutsiyase (Tataristan Cumhuriyeti Anayasası), Kazan 1995.
5.  Togan, Zeki Velidi, Hatıralar, Ankara 1999.
   


[1] Son bilgilere göre referanduma katılım %50–60 civarında olduğu belirtilmiştir.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!