Bir insan için vatan kadar değerli başka bir şey var mıdır bu dünyada? Her insan doğup büyüdüğü topraklarda yaşamak, vatanına ve milletine hizmet etmek, ölünce de vatan topraklarında gömülmek ister. Ancak bu her zaman mümkün olmuyor. Siyasi, ekonomik, toplumsal sebeplerden dolayı vatanlarından ayrılmak, yurt dışına kaçmak zorunda kalanlar arasında Kazan Tatarları da az değildir. Yurt dışında Kazan Tatarlarını kimse kırmızı halı sererek karşılamamıştır. Kazan Tatarlarının doğasında olan çalışkanlık ve genlerinde olan zekâ onların önemli yerlere gelmesini sağlamış, yurt dışına kaçmak zorunda kalan hiçbir Kazan Tatarı çaresiz kalmamıştır. Birçok zorlukları aşarak “ikinci” vatanlarında büyük başarılar elde eden Kazan Tatarları arasında bilim adamları, siyasetçiler ve yazarlar vardır. Tarihçi İndus Tahirov (1936) Kazan Tatarlarına özgü olan vasıfları şöyle sıralamıştır: “Tatarların ululuğu onların bağımsızlık ruhunda, savaşlarda kahramanlıklarında, her hangi bir işte becerikli ve hevesli olmalarında saklıdır.” (Tahirov 1994: 26–27).[1] Çarlık Rusya’sı, SSCB döneminde Türkiye’ye kaçmak zorunda kalanların en büyük hayali ve umudu bir gün vatana dönmek olmuştur. Ancak ne yazık ki bu insanların çoğunluğu vatanına dönememiştir. Dönem ne olursa olsun yurt dışına kaçıp başka ülkelere sığınan insanlar sorgusuz sualsiz “vatan haini”, “casus” ilan edilmiştir. SSCB Dönemi’nde kaçanlar da “vatan haini”, “halk düşmanı” ilan edilmiş ve adlarının dahi dile getirilmesi yasaklanmıştır. 1980’lı yılların sonlarında meydana gelen değişimler sonrasında yurt dışına kaçanların adları birer birer konuşulmaya, onlarla ilgili yazılar kaleme alınmaya ve eserleri yayımlanmaya başlanmıştır. 2000’lı yıllardan sonra “dönüş” Putin’in kontrolü altına alınmış ve ancak sansürden geçen projeler hayata geçirilmektedir. 1990’lı yıllardan sonra isimleri vatanına ve milletine dönenlerden bazı örnekler verecek olursak:
2. Yusuf Akçura (1876–1935) ile ilgili konferanslar yapıldı, tebliğler kitap olarak yayımlandı.
3. Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat’ın (1903–1971) iki kitabı Ş.Mercani Enstitüsü’nce Rusçaya çevrilip yayımlandı.
4. 7 Aralık 2016 tarihinde Kazan’daki İstanbul Parkı’nda Sadri Maksudi Arsal’ın (1878–1957) heykeli açıldı.
2017 yılı, Ahmet Temir’in doğumunun 105. yılıdır. Bu bağlamda Ahmet Temir’in vatanına ve milletine dönüşü ile ilgili konulardan söz edeceğiz. Ahmet Temir, denince sizin aklınıza ilk ne geliyor? Ahmet Temir her şeyden önce bir “Kazan Tatarı”dır. Temir hayatının başından sonuna kadar Tatar kalmış birisidir. Kazan Tatarı Ahmet Temir, dünyaca tanınmış bir Türkolog, Mongolist, akademisyen, bir evlat, bir kardeş, mesai arkadaşı, bir dost, bir eş ve babadır. Bu listeyi daha da uzatabiliriz. Ahmet Temir bir akademisyen olarak arkasında yüzlerce makale ve kitaplardan oluşan dev bir miras bırakmıştır. Bazı eserleri defalarca yayımlanmış büyük ilgi görmüştür.
1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başlayan değişimler SSCB’de “demir perdenin” kalkmasına neden olmuştur. Demir perdenin kalkması, Kazan Tatarlarının yurt dışına çıkmasına, yurt dışına kaçmak zorunda kalanların vatana gitmesine yol açmıştır. 1990’lı yıllar Ahmet Temir’in hayatında duygu yüklü, heyecanlı bir dönem olmuştur. Temir sevinç, mutluluk ve hüznü bir arada yaşamıştır. Vatandan gelen haberlerden Ahmet Temir, 1938 yılında babasının ve bazı yakınlarının idam edildiğini, ailesinin memleketinden uzaklarda olan başka bir yere gitmek zorunda kaldığını, İkinci Dünya Savaşı sırasında ağabeyi Muhammed’in, 1955 yılında kardeşi Beşir’in, 1978 yılında annesinin vefatını öğrenmiştir. Bu kadar acı haberler karşısında ayakta kalmak zor olmuş olsa gerek. Ahmet Temir teselliyi diğer kardeşlerine kavuşmakta bulmuştur. Aynı zamanda çeşitli toplantılar için Türkiye’ye gelen akademisyenlerle görüşmeyi, onlarla bilgi alışverişinde olmayı da ihmal etmemiştir. Her görüşme onun için memleket özlemini, vatan hasretini bir nebze olsun gidermek için bir fırsat yaratmıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin 900.yılı dolayısıyla 26–29 Mart 1993 tarihinde Kayseri’de gerçekleşen sempozyuma katılan Tatar tarihçi, bibliyograf Ebrar Kerimullin (1925–2000) Kayseri dönüşü Ankara’ya uğradıklarından söz etmiştir: “Biz Kayseri’den dönüşümüzde Ankara’da bulunduğumuz gün de birçok bilim adamı, sıradan Türkler, aynı zamanda Ankara’da ikamet eden âlimimiz Ahmet Temir ile de görüştük. Bunlar ayrı bir konudur.” (Kerimullin 1996: 162). Ebrar Kerimullin Ahmet Temir ile görüşene kadar onun hayatı ve eserlerinden haberdar olmuştur. Tataristan Gençleri (Tatarstan Yeşlere) Gazetesi’nin 1991 yılının 30 Mayıs tarihinde yayımlanan “Tarihteki Beyaz Lekeler” başlıklı makalesinde Kerimullin, Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü (TKAE), enstitünün çıkardığı Türk Kültürü Dergisi ve Ahmet Temir’in hayatından kısaca söz etmiştir. Ebrar Kerimullin, Ahmet Temir’i “dünya çapında tanınmış bir bilim adamı” şeklinde nitelendirmiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: “Ahmet Temir’in eserleri Türk halklarının dilini, edebiyatını, tarihini öğrenmeye yöneliktir. O Türk (Tatar) halkının günümüzdeki durumu ile ilgili de birçok eserin yazarıdır. Türkiye ve başka ülkelerdeki çeşitli bilimsel kuruluşların üyesidir. Sırf “Türk Kültürü” dergisinde yayımlanan eserleri Ahmet Temir’in geniş bilgi sahibi bir bilim adamı olduğunu göstermektedir. O yurt dışında ilimin durumu, bilimsel kurumların faaliyetleri ile ilgili de yazılar yazmaktadır. “Türk Kültürü” dergisinde Ahmet Temir “Birlik”, “Emel”, “Azerbaycan”, “Dergi”, “Mücahit” gibi dergiler ile ilgili değerlendirme yazılarını kaleme alıyor. Avrupa’da milli konular üzerine yayımlanan kitaplarla ilgili tanıtım yazıları yazıyor. Bize göre, Ahmet Temir bu dergiye can veren, onun yönünü belirleyen âlim ve büyük bir yönetici olarak da büyük emek harcayan aydınlardan en önemlisidir.” (Kerimullin 1996: 97).
Tataristan basınında Ahmet Temir ile ilgili yazılar, genç Kazan Tatar araştırmacı ve gazetecileri tarafından da kaleme alınmıştır. Günümüzde Kazan Federal Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler, Tarih ve Doğuyu Araştırma Enstitüsü’nde doçent olarak görev yapan Azat Ahunov 2002 yılında Ahmet Temir’le Ankara’daki evinde görüşüp söyleşi yapmıştır. Ahunov, bu görüşme sonrasında farklı gazete, dergi ve kitaplarda Ahmet Temir ile ilgili yazılar kaleme almıştır. Ahmet Temir’le ilgili ilk yazısı “1 numaralı Demir” (Железный No1) başlığı altında Kazan’da yayımlanan “Doğu Ekspressi” gazetesinin 5–11 Eylül 2002 tarihli 27.–28. sayılarında basılmıştır. Daha sonra “Özgürlüğü Seçti, Fakat Vatanını Kaybetti” (Rusça) başlıklı yazısı 2003 yılında Kazan’da yayımlanan “Elmet” kitabında yer almıştır. Aynı yazı 2004 yılında “Özgürlüğü Seçti, Fakat Vatanını Kaybetti. Tatar Âlimi Ahmet Temir’in Muhaceretteki Kaderi” adı altında Rusça ve Tatarca Tataristan (Tatarstan) Dergisi’nin 2004 yılının 9. sayısında yayımlanmıştır. Azat Ahunov, Ahmet Temir’in vefatından sonra “Ahmet Temir. Vatan Özlemi İle” başlıklı bir yazı kaleme almış, söz konusu yazı İdil (İdel) Dergisi’nin 2009 yılının 2. sayısında Rusça ve Tatarca yayımlanmıştır. 2012 yılında ise bölge tarihçisi, Tataristan Gazeteciler Birliği Üyesi Roza Abzalova-Salmanova tarafından yayına hazırlanan “Ahmet Temir: Dönüş” kitabında Azat Ahunov’un “Özgürlüğü Seçti, Fakat Vatanını Kaybetti” yazısına yer verilmiştir. Ahmet Temir’le yaptığı söyleşiye dayanarak kaleme alınan yazıda, ‘Ahmet Temir’in Şeceresi’, ‘SSCB’den Kaçış’, ‘Yeni Vatanındaki Başarıları’, ‘Almanya’daki Eğitimi ve Hayatı, Tatar Esirleri ile Çalışması’, ‘Ahmet Temir ve Musa Celil’, ‘İkinci Dünya Savaşından Sonraki Hayatı ve Bilimsel Çalışmaları’, ‘Ahmet Temir’in Hayatının Son Yıllarındaki Çalışmaları’ gibi bölümler bulunmaktadır. Azat Ahunov yazısında sadece Ahmet Temir’in hayatı ve başarılarına değinmemiş onun heyecan ve özleminden de söz etmiştir: “Ahmet Bey’in vefatından bir yıl önce onun Ankara’daki dairesinde gerçekleştirdiğimiz söyleşi, onun doğduğu köyü Elmet hakkında sorularıyla başladı. O her şeyi merak ediyordu: çevrenin nasıl değiştiğini, köyün civarındaki ormanlar, nehirlerin durumunu. Bilgin heyecanını gizleyemiyordu, onun nefesi daralıyor, konuşurken Tatarcadan Türkçeye geçiveriyordu; biraz soluklanmak ve ilaç almak için zaman zaman yatak odasına gidiyordu. Daha o zaman, Ahmet Temir’in hasta olduğu belliydi. Denilecek bir söz yoktu, yıllar yılları kovalamış, Ahmet Temir yaşlanmış (o sırada ona 90 yaştı) ve bu ünlü Tatar ömrünün sonuna doğru yaklaşıyordu. Yeni vatanında büyük başarılar elde eden Ahmet Bey, doğup büyüdüğü toprakları bir daha asla göremeyeceği, çocukluğunda duyduğu nehrin çağıltısını hiçbir zaman duyamayacağı için acı çekiyordu…” (Ahmet Timer 2012: 120).
Milliyetperver gazetecimiz Ruşaniya Altay’ın “Sıla Özlemi ile Geçen Bir Ömür” başlıklı yazısı Asırlar Avazı (Gasırlar Avazı) Dergisi’nin 2007 yılının 2.sayısında yayımlanmıştır. Söz konusu yazı, aslında Tataristan’daki televizyon kanalı için Ahmet Temir ile ilgili bir belgesel çekimi projesinin senaryosu olarak kaleme alınmıştır. Belgesel çeşitli nedenlerden dolayı çekilememiştir. Altay belgesel projesinin yarı yolda kalmasına üzüldüğünü dile getirmiş ve şöyle demiştir: “Hemşehrimizin vefatının 4. yılında, onu saygı ile anarak, söz konusu projenin senaryosunu bu yazıda kaydetmeyi uygun buldum.” (Altay 2007: 118). Altay’ın yazısı Ahmet Temir’in çocukluk yılları ile başlamış, “Vatandan Sonsuza Dek Ayrılma”, “Merhaba, Türkiye”, “60 Yıl Almanya’da”, “İlkbaharlardan – Sonbaharlara, Sonbaharlardan – Ebediyete” başlıkları altında toplanmış bölümlerle devam etmiştir. Ahmet Temir’in hayatı, eserleri ve çalışmaları ile ilgili detayların bulunduğu bu yazısında Ruşaniya Altay, değerlere sahip çıkılmadığı konusundaki fikirlerini de paylaşmıştır: “Halkımızda çok güzel, derin anlam barındıran bir deyim vardır: Esenlerin – değerini, ölenlerin mezarını bil. Ancak zannedersem millet olarak biz buna sadık kalamadık. Yazgımızın maruz kaldığı totaliter rejimi bunun önemli sebeplerinden birisi diyebiliriz.” (Altay 2007: 118).
Ahmet Temir’in adı, Tataristan’da Türkiye ile ilgili yazılan kitaplarda satır aralarında, paragraflarda çıkıyor karşımıza. Prof. Dr. Hatıyp Miñnegulov da toplantılar için sıkça Türkiye’ye gelenlerdendir. Edebiyat profesörü olan Miñnegulov’un incelemelerinin büyük çoğunluğunun Gayaz İshakıy ile ilgili olduğunu söylemek gerek. Türkiye’deki Kazan Tatarları ile ilgili yazılarının içinde “Tatar-Türk Manevi İlişkileri Kontekstinde ‘Kazan’ Dergisi” başlıklı yazı bulunmaktadır. Yazıda, 1970–1980 yılları arasında Türkiye’de yayımlanan dergiden söz edilmiştir. Bilindiği üzere Ahmet Temir, Kazan Dergisi’nin yayımlandığı süre içerisinde derginin redaksiyon kurulu üyesi olmakla kalmamış aynı zamanda yazılarıyla da katkıda bulunmuştur. Söz konusu yazıda satır aralarında Ahmet Temir’den “millettaşımız, muhacir Tatar yazar” şeklinde söz edilmiştir. Miñnegulov, Kazan Dergisi’nin önemini şu sözlerle dile getirmiştir: “Özetle, ‘Kazan’ – sırf Tatarların manevi hayatını değil, Türk-Tatar bağlantılarını pekiştirmekte, iki millet arasındaki anlaşmayı sağlamakta da önemli katkılarda bulunan bir mecmuadır.” (Miñnegulov 2010: 190). Ayrıca Ahmet Temir’in adı “Tatar Kaderinde İstanbul” başlıklı yazıda da “bilim adamı”, “tanınmış Tatarlar” diye nitelendirdiği isimler arasında geçmektedir.
Yukarıda Ahmet Temir ile ilgili yazılan makalelerin bazılarını inceledik. 2012 yılında doğumunun 100. yılında “Ahmet Temir: Dönüş”[2] kitabı Kazan’da yayımlanmıştır. Böylelikle Ahmet Temir, vatanına ve milletine kısmen de olsa dönmüştür. 1992 yılında Ankara’da Türk Kültürü Araştırmaları tarafından yayımlanan “Ahmet Temir’in kendi kaleminden hayatı ve eserleri” Rusçaya çevrilip söz konusu kitabın içinde yer almıştır. Ahmet Temir’in Türkiye’ye kaçışı ile son bulan bu kitap Ahmet Temir’i tanımak, anlamak ve incelemek için yeterli değildir. Ancak burada önemli olan şu ki, bu bir başlangıçtır, devamının da gelmesini temenni ediyoruz. Yukarıda gördüğümüz üzere, Tataristan’da Ahmet Temir ile ilgili bir tane kitap, Ahat Ahunov ve Ruşaniya Altay’ın makaleleri ve Tatar aydınlarınca kaleme alınan Türkiye konulu yazılarda TKAE, Türk Kültürü ve Kazan Dergisi’nden söz edilirken yazılan paragraflar ve satırlar… 91 yıllık ömür ve yüzlerce bilimsel çalışmanın bu denli kısa tutulması kabul edilir bir durum değildir.
Ahmet Temir çocukluğundan itibaren gerçek bir milliyetçi olmuş, yıllar sonra Rusların çektirdiklerini, Türk-Tatar Dünyası’nı şöyle anlatmıştır: “İlk gittiğim Rus okulunda çok eziyet çektim. Tatar diye çok tahrik ederler, sıradan itip düşürürlerdi. Üstelik dertleşecek kimse de yoktu, sınıfta Tatar olarak yalnızdım… Fakat bütün bunlara rağmen biz yine de bir ‘Türk-Tatar’ idik. Okullardaki komünist propaganda, dersler ve kurslardaki telkinlere rağmen koyu bir milliyetçi idik. Kim olduğumuzu, niçin böyle olduğumuzu biliyorduk. Resmî okullar dışında Tatar dünyasının kendi görüşü, kendi kültürü ve şuuru vardı. Devletin Ruslaştırma ve Hıristiyanlaştırma politikasına karşı başarı ile mücadele ediyorduk. (Temir 2011: 48–49). İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur, derler. Bu sözler Ahmet Temir için de geçerlidir. Ahmet Temir’e daha çocukluk yıllarında aldığı aile terbiyesiyle aşılanan milliyetçilik, millet sevgisi onun hayatının ilkelerinden birisi olmuştur. Temir Türkiye’ye gelişinin maksat ve sebeplerini açıklarken şunları sıralamıştır: “Esaret diyarından kurtulup, bir insan gibi en tabii hakkımız olan hürriyete kavuşarak Türk kültürü alanında ilmî ihtisas yapmak, elimizden geldiği kadar Türkiye’nin ve Türklüğün yaşaması ve güçlenmesi için gerekli hizmetlerde bulunmak, işte bunlar Türkiye’ye gelişimizin esas maksat ve sebeplerini teşkil ediyordu.” (Temir 2011: 55). Temir maksadına ulaşmıştır. İster bilimsel çalışmalarında, ister gündelik hayatta her daim Kazan Tatarlarını ilk planda tutmuş ve elinden geldiği kadar millettaşlarının eğitimine katkıda bulunmaya gayret göstermiştir. Temir, vatanından ayrılmak zorunda kalsa da milletinden asla kopmamış, milletine bağlı kalmıştır. Kazan Tatar dili, edebiyatı, tarihi ve medeniyetini tanıtmak için birçok yazılar yazan, kitaplar yayımlayan, toplantılarda sunumlar yapan Ahmet Temir, Kazan Tatar Derneklerinin faaliyetlerine katılmaya çalışmıştır. Kazan Tatarları arasında gizli bir dayanışma olduğu da bir gerçektir. Örneğin Ahmet Temir Türkiye’ye geldiğinde Yusuf Akçura’nın desteği ve yardımıyla sorunsuz bir şekilde Trabzon Muallim Mektebi’ne kaydını yaptırmıştır. Almanya’da Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat’ın (1900–1964), Türkiye’de Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Dr. Hamit Zübeyr Koşay’ın (1897–1984) yardımlarını da Ahmet Temir elbette unutmamıştır. İleriki yıllarda, bilhassa İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendisi de Tatar-Başkurt gençlerinin hayatta kalması ve eğitim alması ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur. Azatlık Radyosu Tatar-Başkurt Redaksiyonu’nun (1953–1989) kurucusu ve başkanı olan millettaşımız Garif Soltan (1923–2011) 2011 yılında Ahmet Temir’i Mezarı başında anma törenine gönderdiği mesajda şu satılar vardı: “Ahmet Temir, birçok Türk-Tatar gencinin eğitim alması için büyük çaba harcadı. Ben de onlardan birisiyim. O beni 1942 yılının Ağustos ayında esirler kampından çıkardı. Doktor Temir, Tatar milletinin geleceğini düşünen, Tatarlar için tasalanan birisiydi.” (Kurban 2011:9).
Ahmet Temir’i anlamak da anlatmak da kolay değildir. Temir’i anlamak için vatandan ayrılmış olmak gerek, vatan toprakları dışında dünyaya gelenler Temir’in yaşadıklarını anlayamaz. Ahmet Temir’i anlatmak için ise kelimelerin özenle seçilmesi gerek. Erbar Kerimullin’in “Türkiye’ye gitti”, Azat Ahunov’un “özgürlüğü seçti” şeklindeki tabirleri gerçekleri yansıtmamaktadır. Temir’in eğitimini devam ettirmek için Türkiye’ye kaçması bir tercih değil mecburiyettir. Onun için konuşma ve yazılarımızda sözlerimize dikkat etmeliyiz.
Ahmet Temir’e bir Kazan Tatarı, bir bilim insanı olarak hak ettiği önem ve değer verildi mi? Bence, hayır. Ünlü Tatar bilgini ve yazar Rizaeddin Fehreddin (1858–1936), “Yazar ve âlimleri olmayan millet bahtsız; tanınmış kişilerini unutan millet yaşamaz, edebiyatı olmayan millet ruhsuzdur. Onun için milletimizin ünlü şahıslarını tanıtmalıyız…” demiştir. (Abzalova-Salmanova 2012: 144) Ahmet Temir’in adını yaşatmak Kazan Tatarlarının önemli görevlerinden birisidir. Mutlu olmak, milleti yaşatmak ve milli şuurumuzu korumak için elimizden geleni yapmaya gayret göstermeliyiz. Ahmet Temir’in adını yaşatmak ve geleceğe taşımak için neler yapılmalı veya yapılabilir:
2. Ahmet Temir’in yayımlanmamış eserleri yayına hazırlanmalı ve baskıya verilmeli; Temir ile yazılan makaleler, anılar toplanıp kitap haline getirilmeli;
3. Üniversitelerde Ahmet Temir’in hayatı ve eserleri yüksek lisans ve doktora tezi konusu yapılmalı;
4. Ahmet Temir’in adını taşıyan bir dernek oluşturulmalı;
5. Ankara Üniversitesi DTCF, TKAE başta olmak üzere üniversitelerde toplantılar düzenlenmeli;
6. Türkiye’de Ahmet Temir’in adı sokağa, vatanı Tataristan’da okula verilmeli;
7. “Ahmet Temir Ödülü” tesis edilmeli;
8. Ahmet Temir’in yaşadığı ev müze yapılmalıdır;
Ahmet Temir bilim dünyasında derin iz bırakan bir isim olmasının yanı sıra Tatar milletinin vefakâr evladıdır. Kazan Tatarları olarak Ahmet Temir’e vefa borcumuz vardır. Temir’in bıraktığı izlerin kumsaldaki izler gibi kaybolmaması için Kazan Tatarları başta olmak üzere tüm ilgililerin ellerinden geleni yapmasını temenni ediyorum.
Yapanda-yalanda ezlerem kalır,
Üzem kitsem de süzlerem kalır.
(Bozkırda-vadide izlerim kalır,
Kendim gitsem de sözlerim kalır.)
Kaynakça:
1. Abzalova-Salmanova, Roza, Axmet Timer: Vozvraşçeniye (Ahmet Temir: Dönüş), Kazan 2012.
2. Altay, Ruşaniya, Cirsep Ütken Gomer (Sıla Özlemi ile Geçen Bir Ömür), Gasırlar Avazı Dergisi, Kazan, 2007, sayı: 2, s: 118–122.
3. Kerimullin, Ebrar, Yazmış, Yazmış… (Kader, Kader…), Kazan 1996.
4. Kurban, Roza, Biz İdil’den, Ural’dan…, İstanbul 2014.
5. Kurban, Roza, Prof.Dr. Ahmet Temir’in Vatanına ve Milletine Dönüşü, Önce Vatan Gazetesi, İstanbul, 19.04.12 sayısı, s: 8.
6. Kurban, Roza, Prof. Dr. Ahmet Temir Ankara’da Anıldı, Önce Vatan Gazetesi, İstanbul, 24.04.11 sayısı, s: 9.
7. Miñnegulov, Hatıyp, Gasırlar Arasında Uylanular (Asırlar Arasında Düşünceler), Kazan 2010.
8. Tahirov, İndus, Beysezlek Baskıçları (Bağımsızlığın Basamakları), Kazan 1994.
9. Temir, Ahmet, Vatanım Türkiye: Rusya-Almanya-Türkiye Üçgeninde Memleket Sevgisi ve Hasretle Şekillenmiş Bir Hayat Hikâyesi, Ankara 2011