2024’te “Tokalaşma Süreci” adıyla yeni bir çözüm planı devreye sokulmak isteniyor. Bahçeli-DEM tokalaşması üzerinden yeni bir masa kurulmak isteniyor. Yine Öcalan, yine “barış” söylemi… Ama bu barış Türk milletiyle değil, Türk milletine rağmen yapılmak isteniyor! Hacı Bektaş-ı Veli şöyle demişti: “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Bir millet düşünün…
Bin yıl boyunca at sırtında adalet taşımış,
Gittiği her yere kılıçtan önce ahlakı,
Zırhtan önce hikmeti götürmüş…
Bugün o milletin üzerine çökmek isteyenler,
Bir zamanlar el etek öptükleri değerleri şimdi “çağdaşlık” maskesiyle küçümsüyor.
Korkuyla baktıkları yiğitliği, bugün “aşırılık” diyerek yok saymak istiyorlar.
Oysa biz, sadece bir siyasi aidiyet değiliz.
Biz, Yusuf Akçura’nın üç tarz arasında seçtiği kaderiz.
Sultan Galiyev’in tanımıyla “ezilen milletlerin ortak vicdanı”yız.
Mullanur Vahidov’un şehit düştüğü Kur’an sayfasına kan damlatan elleriz.
“Türk’ün toprağını çiğnetmeyiz” diyen Orhun Kitabelerinin çocuklarıyız.
Bizi sadece silahla değil, fikirle, algıyla, içerideki satılmış zihinlerle bölmeye çalışıyorlar.
Her darbenin, her sözde “açılımın”, her sahte “demokrasi” hamlesinin ardında aynı akıl var:
Türkiye’yi yeniden çizmek isteyen bir plan…
Millî orduyu etkisizleştirmek,
Millî hafızayı silmek,
Millî kimliği “çoğulculuk” kılıfıyla eritmek istiyorlar.
1980’de 12 Eylül Darbesiyle hafızamıza sopa indirildi.
“Bizim çocuklar başardı” diyen Amerika, NATO eliyle kontrgerillayı yerleştirdi.
Amaç, Türkiye’nin bağımsız karar alma iradesini yok etmekti.
1983’te Turgut Özal’la neoliberal açılım başladı.
Ekonomi küresel sermayeye açılırken, devlet etnik ve mezhebi fay hatlarıyla parçalanmaya başlandı.
1988’de Kürt göçü bahanesiyle sınırlar gevşetildi, kimlik siyaseti meşrulaştırıldı.
1990’larda Çiller hükümeti döneminde hem savaş hem müzakere yürütüldü.
Derin ilişkiler, faili meçhuller, Gladyo artıklarının dönemi başladı.
Batı destekli PKK şehir savaşlarına hazırlandı.
1993’te Özal’ın Kürt açılımı, şüpheli ölümüyle sona erdi.
17 Nisan’da Özal öldü, 24 Mayıs’ta 33 askerimiz şehit edildi.
Barış değil, kaos dayatıldı.
1997’de 28 Şubat tanklarla değil, medya ve FETÖ ortaklığıyla yürütüldü.
Laiklik sopasıyla dindar halk sindirildi, FETÖ’nün orduya sızmasının önü açıldı.
2002’de AKP iktidarıyla Batı’nın “Ilımlı İslam” projesi sahneye kondu.
AB yasalarıyla ulus-devletin temelleri oyuldu.
2004’te PKK yeniden silahlandı.
2005’te Erdoğan, Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim sorunumdur” dedi.
2007’de “Genç subaylar tedirgin” manşetleriyle Ergenekon süreci başladı.
FETÖ kumpaslarıyla Atatürkçü ve milliyetçi subaylar tasfiye edildi.
2009’da Demokratik Açılım süreci başladı.
TRT Şeş, Habur gösterileri, ‘barış’ kampanyaları milletin vicdanını çiğnedi.
Kandil’le örtülü temaslar kuruldu.
2013’te Çözüm Süreci ihanete dönüştü.
Şehirler bölündü, bayraklar yakıldı, hendekler kazıldı.
FETÖ devleti ele geçirmiş, PKK şehir savaşlarına hazırlanmıştı.
Gezi kalkışmasıyla seküler cephe de devreye alındı.
2015’te Suruç ve Ceylanpınar olayları süreci bitirdi.
HDP barajı geçti, Kandil sevinç naraları attı.
Devlet geri çekilince şehirler yakıldı.
2016’da 15 Temmuz Darbe Girişimiyle işgalin son adımı atıldı.
Ama halk direndi, Batı’nın planı duvara çarptı.
2024’te “Tokalaşma Süreci” adıyla yeni bir çözüm planı devreye sokulmak isteniyor.
Bahçeli-DEM tokalaşması üzerinden yeni bir masa kurulmak isteniyor.
Yine Öcalan, yine “barış” söylemi…
Ama bu barış Türk milletiyle değil, Türk milletine rağmen yapılmak isteniyor!
Hacı Bektaş-ı Veli şöyle demişti:
“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Bu sadece bir çağrı değil, bir kaderdir.
Çünkü millet dağılırsa insan dağılır.
Millet unutursa, devlet düşer.
Ve unutma kardeşim: Devlet düşerse, adalet de düşer, ekmek de, haysiyet de…
Ahmet Yesevi der ki:
“İlimsiz ibadet, temelsiz duvar gibidir. İlk rüzgârda yıkılır.”
Bugün de ilimsiz, tarihsiz, kimliksiz bir “barış” inşa etmeye çalışıyorlar.
Ama biz, temelimizi bin yıllık hikmetle attık.
Onlar parayla çözüm satarken, biz kalbimizle vatan savunuyoruz.
Onlar iktidar pazarlığı yaparken, biz Türk milletinin istikbalini düşünüyoruz.
Ey Türk Genci!
Bu topraklar sana sadece emanet değil, aynı zamanda hesaptır!
Atatürk’ün dediği gibi:
“Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Kimseden af dileme, kimseye eyvallah etme!
Bu memleketi önce kaosa sürükleyip sonra kurtarıcı kılığına giren güçler hep aynıdır!
Ve şimdi çağrımız açıktır:
Ey milletim, uyan!
Bizi bölmek isteyenler sadece sınırları değil, kalplerimizi de parçalamak istiyor!
Bu yüzden “Türküm” demekten çekinme, gurur duy!
Çünkü bu söz bir ırkın değil, bir medeniyetin adıdır:
Adaletin, eşitliğin, kardeşliğin ve hürriyetin adı!
Biz Türk Milliyetçileriyiz!
Bu, sadece bir fikir değil; bir vicdan, bir ahlak ve bir vatan borcudur!
“Hep Birlikte Türk Milletiyiz” derken kimseyi dışlamıyor, ama kimseye de teslim olmuyoruz!
İçimizdeki satılmışlara rağmen, dışımızdaki düşmanlara inat,
Atatürk’ün izinde, Orhun’un göğünde,
Alp Er Tunga’nın haykırışıyla,
Son nefesimize kadar bu vatanı savunacağız!