Özgür Çelik
Özgür Çelik

3 Mayıs 1944’ten Bugüne – Yasaklı Bir Kimliğin Hikâyesi

featured

3 Mayıs 1944’te Sansaryan Hanı’nda işkence gören Türkçüler nasıl yılmadıysa, bugün Ümit Özdağ gibi Türk milliyetçileri de yılmayacaktır. Çünkü bu mücadele şahısların değil, bir milletin mücadelesidir. Ve bu milletin özünde her zaman özgürlük, bağımsızlık ve onur vardır. Türk kimliğini bastırmaya çalışan her iktidar, sonunda tarihin kara sayfalarına gömülecek; ama Türk milliyetçiliği, tıpkı 3 Mayıs 1944’te olduğu gibi, yeniden ve yeniden doğacaktır.

Türkiye’de “Türküm” demek, tarih boyunca kimi zaman bir övünç kaynağı, kimi zaman da adeta bir suç vesilesi olmuştur.

1944 yılında Türk kimliğine yönelik saldırılar devlet eliyle sistematik hale geldiğinde, bu ülkede Türk olmak bile savunulması gereken bir değer haline geldi.

Aradan geçen seksen yılda çok şey değişmiş gibi görünse de, özünde aynı zihniyet farklı biçimlerde hâlâ sürmektedir.

3 Mayıs 1944’te başlayan Türkçülük Davası, bu mücadelenin tarihsel kırılma noktalarından biridir.

Bugün ise Ümit Özdağ gibi Türk milliyetçileri üzerinde kurulan baskılarla bu hikâye yeni bir evreye taşınmıştır.

 

3 Mayıs 1944 – Bir Kimliğin İdam Fermanı

1944 yılında, Ankara Adliyesi önünde toplanan binlerce genç, yalnızca bir dava için değil, Türk kimliğinin onuru için meydanlara çıktı.

Komünist ideolojinin ordu ve bürokrasiye sızdığını gören gençler, Türkiye’nin bağımsız geleceğini koruma çabasındaydı.

Ancak devletin refleksi, inkâr, baskı ve zulüm biçiminde tezahür etti.

Sansaryan Hanı gibi karanlık merkezlerde işkence gören gençler, “ırkçılık ve Turancılık” suçlamalarıyla yargılandı.

Oysa onların tek “suçu”, Türk gibi yaşamak, Türk gibi düşünmek ve Türk kimliğini savunmaktı.

Verilen mahkemeler, Türk kimliğinin mahkûm edilmeye çalışıldığı siyasi bir tiyatrodan ibaretti.

Amaç, devlete sadık ama kimliğinden habersiz bir nesil yetiştirmekti.

 

Tarih Tekerrür Ediyor

Yıllar geçti.

İktidarlar değişti, anayasalar değişti, ideolojiler şekil değiştirdi.

Ama bir gerçek değişmedi:

Türk kimliğini savunanlar, her dönemde hedef alındı.

Bugün de farklı isimler, farklı yöntemlerle aynı mücadelenin içindeyiz.

Ümit Özdağ’ın başına gelenler bunun güncel örneğidir:

  • PKK ile müzakere yürütenler dokunulmazken,
  • Çocuk katili Abdullah Öcalan’a saygı gösterilirken,
  • Türk milletinin geleceği için konuşanlar susturuluyor, gözaltına alınıyor.

Devletin bazı kademeleri hâlâ milliyetçiliği “tehlikeli fikir” olarak kodlamaktadır.

Tıpkı 1944’te olduğu gibi.

 

Recep Tayyip Erdoğan ve Türk Milliyetçiliği: Sorunlu Bir İlişki

Bugün iktidarın başındaki isim Recep Tayyip Erdoğan, zaman zaman milliyetçi bir dil kullansa da geçmişteki söylemleri ve icraatları Türk milliyetçiliğine mesafeli durduğunu açıkça göstermektedir:

  • 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmada, “Biz milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diyerek niyetini açıkça ilan etmiştir.
  • Çözüm süreci boyunca PKK ile müzakere yürütülmüş, teröristlere alan açılmıştır.
  • Buna karşı çıkan Türk milliyetçileri ise “barışı istemeyenler” olarak damgalanmıştır.
  • Ne Mutlu Türküm Diyene” yazıları kamu binalarından kaldırılmıştır.

Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar zaman zaman “milliyetçi” retoriğe sarılsa da sistematik olarak Türk milliyetçiliğini marjinalize etmeye çalıştığı ortadadır.

Bugün Ümit Özdağ gibi isimlerin baskı altına alınması, bu tarihsel çizginin devamı niteliğindedir.

 

Stalin Dönemi – Unutulmayan Katliamlar ve Bir Sembol; Sultan Galiyev-

Türk kimliği yalnızca Türkiye’de değil, Sovyetler Birliği’nde de acımasız baskılara uğramıştır.

Özellikle Stalin dönemi, bu trajedinin en karanlık sayfalarından biridir:

  • 1944 sürgünleriyleKırım Tatarları, Ahıska Türkleri, Çeçenler ve diğer Türk soylu halklar hayvan vagonlarında Sibirya’ya sürülmüş, yüz binlercesi açlık ve hastalıktan ölmüştür.
  • Kırım Tatarlarının yaklaşık %46’sı sürgün sırasında hayatını kaybetmiştir.
  • Sovyetler, Türk kimliğini sistematik şekilde silmeye çalışmış, Türk aydınlarını ya idam etmiş ya da Gulaglara sürgün etmiştir.

Bu dönemin en trajik figürlerinden biri de Sultan Galiyev’dir.

 

Sultan Galiyev – Özgürlük İçin Kurşuna Dizilen Türkçü

Sultan Galiyev, Sovyet devriminin ilk yıllarında, Türk ve Müslüman halkların özgürleşmesi fikrini savunmuş önemli bir düşünürdü.

Proleter halkların Turancılığı” teziyle, Sovyet hegemonyasına karşı Türk ve Müslüman halkların bağımsız birliğini savundu.

Bu düşünceler, Stalin tarafından büyük bir tehdit olarak görüldü:

  • 1923’te tutuklandı,
  • Yıllarca hapishane ve sürgün hayatı yaşadı,
  • 1940 yılında, Stalin’in emriyle gizlice kurşuna dizildi.
  • Ailesi de bu süreçte baskı ve yok edilme politikalarına kurban gitti.

Galiyev’in suçu, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı Türk halklarının özgür geleceğine inanmasıydı.

Bugün Sultan Galiyev’in adı, Türk kimliğini savunurken bedel ödeyenlerin ortak sembolüdür.

 

Sultan Galiyev:

Türk halklarının kurtuluşu, yalnızca kendi elleriyle mümkündür. Başkalarının merhametiyle değil.”

Bu söz, bugün dahi Türk milliyetçilerinin yolunu aydınlatmaktadır.

 

Güncel Dünya – Avrupa ve ABD Politikaları

Bugün yalnızca içeride değil, dış politikada da Türk kimliği sistematik olarak hedef alınmaktadır:

  • Avrupa Birliği, Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerde kendi çıkarlarını öne çıkarırken, Türk halklarının bağımsız iradesini görmezden gelmektedir.
  • Suriye’de kurulan sözde “demokratik yönetimlerde” Türkmenler sistematik olarak yok sayılmakta, ABD destekli yapılar, Türkmen nüfusunu bölgeden silmeye çalışmaktadır.
  • ABD’nin PYD/YPG üzerinden yürüttüğü siyaset, doğrudan Türk kimliğini hedef alan bir projedir.
  • Avrupa ülkeleri PKK ve FETÖ gibi Türkiye düşmanı yapılara ev sahipliği yaparken, Türk milliyetçilerini “aşırı sağcı” diye yaftalamaktadır.

Bu tablo, Türk milliyetçiliğinin yalnızca iç politikada değil, küresel ölçekte de tehdit altında olduğunu göstermektedir.

 

Gerçek Tehlike Nerede?

Bugün Türkiye’de gerçek tehlike:

  • Türk kimliğini savunanlar değil,
  • Türk kimliğini inkâr edenlerdir.

Gerçek tehlike, milletin değerlerini yok etmeye çalışan ideolojik projelerdir.

Çözüm süreci boyunca, ülke içindeki terör yapılanmalarına göz yumanlar, gerçek tehdidin ta kendisidir.

Ve ne yazık ki, devletin refleksi bugün de değişmemiştir:

  • Milliyetçiler susturulmak isteniyor,
  • Türk milleti yalnızlaştırılıyor,
  • Türk kimliği kriminalize ediliyor.

 

3 Mayıs Ruhu Yaşıyor

3 Mayıs 1944’te Sansaryan Hanı’nda işkence gören Türkçüler nasıl yılmadıysa, bugün Ümit Özdağ gibi Türk milliyetçileri de yılmayacaktır.

Çünkü bu mücadele şahısların değil, bir milletin mücadelesidir.

Ve bu milletin özünde her zaman özgürlük, bağımsızlık ve onur vardır.

Türk kimliğini bastırmaya çalışan her iktidar, sonunda tarihin kara sayfalarına gömülecek;

ama Türk milliyetçiliği, tıpkı 3 Mayıs 1944’te olduğu gibi, yeniden ve yeniden doğacaktır.

 

Çünkü biz biliriz:

Her bastırılan ses, bir gün çok daha güçlü haykırır.

Ve Türk milletinin sesi, susturulamayacak kadar gür, bastırılamayacak kadar derindir.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!