Vücudun hareketi, onarımı, hastalıklara karşı direnci; ENERJİ sayesindedir. Canlılar için enerji ne kadar önemli ise ENERJİ; ülkeler için de aynı önemdedir. Enerjiniz varsa hayatınız devam eder. Enerji demek ülkelerin hayatı demektir.
Bu kadar önemli olan enerjinin önemi, ülkeniz içinde ne kadarını üretebildiğinize de bağlıdır. Hızla büyüyen Türkiye’nin enerji ihtiyacı da hızla büyümektedir. Buna karşılık, yerli enerji üretimimiz de hızla azalmaktadır. Bunun anlamı, ne yazık ki her geçen gün enerjide dışa bağımlı hale gelmekteyiz.
Dışa bağımlılık; sattıklarınızla aldıklarınız dengeli ise, dış ticaret açığınız aleyhinize büyümüyorsa, mesele yok denebilir. Ama dış ticaret açığınız her geçen gün ülkeniz aleyhine büyümekteyse, oturup bir düşünmeniz gerekmektedir.
Büyüyen dünyada ülkeler, birbirlerine bir şekilde bağımlıdırlar. Enerji, gıda, teknoloji gibi.. Buna dünya ticaretinde: “karşılıklı-bağımlılık” deniliyor.
Türkiye elektrik hariç hem petrolde hem de doğalgazda dışa bağımlıdır. Dış ticaretine ödediği dolarların yüzde elliden fazlasını enerjiye ödemektedir. Bana göre Türkiye, etrafında doğalgaz ve petrol çıkartılmasına rağmen; petrol ve doğalgazını bulamayan bir ada konumundadır.
Türkiye bu bağımlılıkta da, Rusya ve İran’ın insafındadır. Büyük ölçüde de Rusya’ya (Mavi Akım) bağlıyız. Bu bağımlılık ne yazık ki her geçen gün, yeni boru hatlarıyla daha da büyümektedir. Böylesine bağımlılık iyi midir? Ülkemiz petrolde % 35, doğalgazda % 61 oranında Rusya’ya bağımlıdır ki bu, korkunç ve ürkütücü bir durumdur.
2002 ‘de Rusya’ya ödediğimiz 5 milyar dolara karşılık 2012 sonunda 34 milyar dolar ödemişiz. Bu dudak uçuklatan bir rakamdır. Bu durum Rusya’ya olan enerji bağımlılığımızın hızla artması anlamındadır. Ve büyük bir dengesizlik oluşturmaktadır.
Enerji konusunda ülkelere güven olur mu?
Elbette olmaz, olmaması da normaldir. Hangi ülke, hayat kaynaklarını bir başka ülkenin insafına terk edebilir? Hangi ülke enerji güvenliğini bir başka ülkenin güvenliği üzerine oturtmak ister?
Kaldı ki, şöyle bir tarihe bakacak olursak, geçmişimiz hiçte parlak değil; Rus-Türk savaşlarıyla dolu ve acımasızdır.
Türkiye, bu gerçeği gördüğünden midir nedir, İran ile denge kurma gayretine girmiştir. 2005’de 4 milyar dolar olan ticaretimiz 2012 sonunda 22 milyar dolara çıkmıştır. Buna sevinilmeli mi bilemeyiz. Burada da büyük bir dengesizlik var ki, Türkiye’nin aleyhinedir. Bu ticaretin, % 60’dan fazlası Enerjiye ödenen paradır. Yağmurdan kaçmak isteyen Türkiye, doluya yakalanmak üzeredir.
İran, enerji de hiçte kolay bir ülke değildir. Geçtiğimiz yıllarda, doğalgaz akışını azaltmasını hatırlardan asla çıkarmamalıyız.
Türkiye, hızla enerjide alternatif ülkeler bulmak zorundadır. Böylece Rusya-İran enerji alımını dengeleyebilir. Bunun yolu, Azeri doğalgazı ve petrolü ile Irak doğalgazı ve petrolü olabilir mi?
Belki diyebiliriz. Fakat şu gerçeği unutmamak gerek, Irak petrol güzergâhı Irak Kürt bölgesinden, Azerbaycan petrol ve doğalgaz boru hattı da Ermeni işgalinde olan Karabağ engeliyle karşı karşıyadır. Kaldı ki bu hatlara, Rusya ve İran karşıdır.
Burada ince ve akılcı dış politika zekâsı ortaya çıkmaktadır. Davutoğlu bunu gösterebilir mi? Bu soruya keşke “ÉVET” diyebilsek.
ABD, Türkiye’nin yıllardır müttefiki olmasına rağmen; Bu alternatif arayışlar, Rusya’nın yanında ABD’de rahatsız etmektedir. Kuzey Irak’ta da onlarca ABD petrol şirketi faaliyet göstermesine karşın; Kuzey Irak-Türkiye arasında bir petrol boru hattı döşenmesine şiddetle karşıdır ABD. Enerji bakanı S. T. Yıldız, Irak merkezi hükümetiyle anlaşmış gibi görünmekte. Kuzey Irak petrol ve doğalgazı Türkiye’ye akacak. Ankara’da bir hesap açılacak ve her gün Irak’a dekont gönderilecek. Ne kadar sıkıntılı bir çalışma.
Öyle görünüyor ki, enerji sıkıntımız; Türk birliğinin kurulmasına vesile olacak gibi.
En kestirme yol ise kendi petrol ve doğalgazımızı en kısa zamanda bulup çıkarmak olacaktır. Gerisi lafı güzaftır. Çünkü, “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez.”
Her şey: Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından olandır.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı