İnsanlığın baş belalarından birisi de: emperyalizmdir. Çünkü emperyalizmin amacı; dünyayı köleleştirmek, ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmek, ülkeleri de birbirlerine düşman ederek kırdırmaktır.
15 Temmuzu hep beraber gördük. Peki 15 Temmuza nasıl geldik/getirildik?
İnancım ve tecrübelerim gereği her türlü Darbeye-ihtilale adı ne olursa olsun asker-sivil fark etmez karşıyım. En kötü sivil idare en iyi darbeden daha iyidir.
Atatürkçüler, demokrasi âşıkları, gerçek Müslümanlar; Fetullah ve cemaati hatta diğer cemaat ve tarikatlar için;” iyi değiller, iyide gitmiyorlar. Onların amacı siyasettir. Dini görünümlü taşeronlardır. Onların maksadı ŞEYH olmak değil ŞAH olmaktır” dediğimizde: bize yapılan küfürleri ve hakaretleri edebim elvermediği için yazmıyorum. “Türkiye’de Cemaat gerçekleri” yazımın altına yapılan hakaret yorumları unutmuş değilim.
Ben kafesteki aslana taş atanlardan da hiç değilim. Ülkem, demokrasi, cumhuriyet, Atatürk ve silah arkadaşları ile gerçek İslam benim çıkış noktamdır. Varış noktam ise huzur ve kardeşlik içinde kimsenin kimseyi aşağılamadığı, ötelemediği, saydığı ve sevdiği kalkınmış, huzuru yakalamış bir Türkiye Cumhuriyetinde yaşamaktır.
Müslüman diye gördüğün, Müslümanları iktidar yaptık diye öğündüklerin bile seni yok etmek istiyor, seni devirmek için darbe yapıyor.
Bunun Müslümanlıkla, namazla, oruçla alakası yok. Hele cemaat ve tarikatla hiç mi hiç ilişiği bile yok. Bilmem anladınız mı; bunun adı: Müslüman kardeşliği değildir.
Ergenekon-Balyoz davaları bütün acımasızlığıyla sürerken, Namuslu ve suçsuz insanlar Silivri’de yargılanırken söylemekten dillerimizde tüy bitti, yazmaktan yazıcılarımızın toneri tükendi. Devleti ve hukuku, CEMAAT tipi örgütlere bırakırsanız: Afganistan’a, Hindistan’a, Pakistan’a, Irak’a döneriz diye…
Cemaat tipi örgütün ağzıyla; cumhuriyetin kazanımlarını sıfırlar, devletin ana çivilerini söker, toplumsal uzlaşmayı bozarsanız: gelinen nokta: 15 Temmuz akşamı olur. Çünkü cemaatler ve tarikatların % 85 i yabancılara hizmet eden taşeronlardır. İnanmış, tabanda kendini sadık bir mürit sananlara lafım yoktur. Onlarda benim, senin gibi insanlardır ve temizdirler.
Ülkede çeşitliliğe ve inanca saygı duyulmalıdır.
Maalesef on dört yılın sonunda: toplumsal bir krizle baş başayız. Devlet kadroları arasına liyakat değil kabile anlayışıyla, liyakata ve tecrübeye değil de; benim adamım, benim partilim ve benim Müslümanım anlayışıyla: tekli liyakat(!) esas alınırsa: darbeyi enişteden öğrenebilirsin, kendini kurtarmaya gelen pilotlara: “Doğru söyleyin siz kimden yanasınız” sorusunu sormak zorunda kalırsınız.
Yüzeysel tarih öğretisiyle, siyasal İslamcılardan öğrenilen bilgilerle Atatürk düşmanlığından, laiklik karşıtlığından,” benim başörtülü bacım.” Söylemlerinden de vaz geçilmelidir.
Öğreniyoruz ki; Marmaris’te sizi korumak için canını veren polis: solcu ve alevi imiş.
Öyle görünüyor ki başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere devleti yönetenler: Toplumsal uzlaşıya mecburdurlar. Önemli bir kavşakta olduklarını asla unutmamalılar.
Aklıselim hâkim kılınarak, cadı avına çıkmaktan kaçınılmalıdır. Öfkeye sebep olacak, nefret uyandıracak söylem ve eylemlerden uzak durulmalıdır. Keskin sirke önce küpüne zarar verir. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım. PKK’yı göz ardı etmeyelim. PKK’yı destekleyenleri de aynı şekilde takip edelim, para ve gelir musluklarını kısalım, mallarına el koyalım, destekçilerini tutuklayalım.
Evrensel değerler içinde kardeşliğe mecburuz sevgiyi, ülkeye egemen kılmalıyız. Bunun için de: Demokratik ve laik devletten yana olmak zorundasınız. Otokratik devleti kurma sevdasından acilen vaz geçmelisiniz. Dayılanmakla; “Ey ABD, ey AVRUPA!” demekle bu işler yürümüyor.
Derhal “Fabrika ayarlarına” dönmeliyiz. Yeni Anayasa saçmalığından da vaz geçmeliyiz.
“Ne istediler de vermedik? Devlete cemaat sızmış lafına kargalar bile güler” sözlerini nereye ve nasıl koyacağız?
Geçmiş olsun Türkiyem!
Esen kalınız.
NOT: TV’lerdeki o ne mutlu… filan-falan etnisite reklamını derhal kaldırınız. Bu ülkenin insanı Türktür, ülkenin adı da Türkiye