Bizde demokrasi, sandıktan çıkmayla eş değer görülmektedir. Bu anlayışı, sade Erdoğan değil, Erdoğan’dan öncekilerde söylüyorlardı: “Bulun 226’yı düşürün beni” lafını hatırlarsınız sanırım.
Oysa demokrasi, eşittir tek başına sandık değildir.
Demokrasinin saç ayakları denilen; yasama ve yargı da yürütmeyle eş değerdir. Bunlara “Kuvvetler Ayrılığı” denir. Demokrasiyi kurumsallaştıranlar; zaman zaman yürütmede, yargıda ve hatta yasamada TİRANLARIN çıkabileceğini öngörmüş olacaklar ki, bu üç temeli birbirlerine hem bağlamışlar hem de yaslamışlardır.
S. Başbakan’a göre demokrasi, “Sandıktan çıktık ya! Milletin iradesi sandıkta belirdi ya! Gerisi teferruattır. Her istediğimi, her aklıma eseni yaparım. Önümde de hiçbir engel tanımam” Mantığı ve anlayışıdır ki, bu, çok ama çok yanlış bir teoremdir.
Sandık, demokrasilerin olmazsa olmazlarıdır. Zaten sandıktan çıkan iradedir ki, yasamayı oluşturur. Oluşan bu yasama ise hem yargıyı, hem de yürütmeyi düzenler. Siz ne sanmaktasınız? Bugünkü demokratik hayatımızın esasını, zaten sandıktan çıkan İRADE olan YASAMA bir başka deyişle TBMM yapmıştır.
Öyleyse, sandığa saygılı iseniz; sandığın tecellisi olan TBMM’nin yaptığı tüm icraatlara da saygılı olmak durumundasınız. O iradenin oluşturduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakanlık yapmakta olduğunuzu da asla unutmayınız.
Asıl olan; HUKUKUN üstünlüğüdür. Üstünlerin hukuku değil, siyasilerin ki hiç değil.
Yürütmeler, genelde siyasidirler. Bir siyasi akımın temsilcileridir. Bu irade, iktidar olduğunda kendi ideolojisini, düşünce tarzını iktidara taşımak isterler. Bu ideolojileri ve düşünceleri kimi zaman, sistemle çatışabilir. İşte bu gibi hallerde devreye; Yasama ve Yargı girer. Yasama, son yıllarda, kendi iradesini yürütmenin emrine verdiği için yetersiz kalmaktadır. Bakınız yolsuzluk iddia ve ithamlarıyla istifa eden bakanların araştırılacağı komisyon çalıştırılamaz hale getirilmiştir. Neden?
Fransa’nın eski başkanı Sarkozy’e dava açılmış. Sebep, rüşvet değil, ihaleye fesat karıştırma değil, Anayasayı ihlal değil. Hakkında açılan bir davada, davanın içeriğine ulaşmak için “NÜFUZUNU” kötüye kullanmak suçundan 10 yıl HAPİS, 10 yılda siyasetten MEN cezası verilebilecekmiş. Sarkozy, sandıktan çıkmamış mıydı? Sarkozy’nin sandığı Fransız halkının milli iradesini yansıtmıyor muydu?
Berlusconi, İtalya’nın birkaç kez hükümetini kurmuş yönetmiş birisi değil miydi? Kimi zaman adı, rüşvet ve yolsuzluklarla anılmıştı. Berlusconi, sandıktan çıkmamış mıydı? Onu, hükümet kurması için sandıktan; İtalyan halkının iradesi çıkarmamış mıydı?
Bu iradeler, demek ki hata yapabiliyormuş. Ama İtalya ve Fransa, demokrasilerini kurumsallaştırmış medeni ve demokrat ülkeler olduğu için, onların sistemi, sen sandıktan çıktın, seni milli irade belirledi; “İstediğini as-kes-yap” demedi.
Yargı, yaptıkları hata ve kusurlardan dolayı yakalarına yapıştı. Berlusconi, yaşından dolayı bir huzur evinde cezalandırıldı. Yaşlılara hizmet ediyor.
Demek ki, hiçbir kantarın ayarını bozmayacaksın, demokrasi sınırlarının dışına da çıkmayacaksın. Demokrasiye, kurumlarıyla birlikte saygılı olacaksın, saygı duyacaksın. Ya değilse gün gelir; “Ayarını bozduğun kantar, seni de tartar.” İş, bu kadar basit!
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı