Bunun adına ne denir bilmiyorum.
Türk toplumu, bu gibi hallerde oldukça metanetli ve vakurdur.
Onun için ben de:
“Kıbrıs Türk halkının yılmayan, yenilmeyen, pes etmeyen lideri gitti;
Kaybımız büyük,
Acımız sonsuz.
Türk dünyasının, azimli lideri Hak’ka yürüdü;
Türk dünyası büyük liderini yitirdi.
Türk dünyası, Türkün gururlu liderini ahirete gönderdi.” diyeceğim
Bence bizim kadar, Türkler kadar İnsanlığında kaybıdır O’nun kaybı.
Türk olmak ve Türk kalabilmenin oldukça zorlaştığı bu dünyada, Rahmetli Denktaş’ı kaybetmek büyük bir acıdır, hüzündür.
Ama gel gör ki, her şeyi yoktan var eden Ulu Tanrı, sistemi böyle kurmuş, düzen böyle demiş.
Bu emre ve bu İlahi buyruğu boynumuz kıldan ince.
Her canlının er veya geç tatmakla karşı karşıya kalacağı bir GERÇEK.
Osmanlı, tarih olduktan sonra; onların küllerinden ancak bir ANADOLU kurtarabilen Atatürk ve arkadaşları, bu başarıyı Kıbrıs’ta gerçekleştiremediler.
Kıbrıs, esası Yunanistan olan Rumlara terk edildi.
Adada yaşanan onca Türk soykırımı sonrası Kıbrıs, geldi Türkiye’nin gündemine oturuverdi. Nasıl oturmasın?
Ölenler, işkencelere tabi tutulanlar öz be öz bizim soydaşlarımız ve dindaşlarımızdı.
Türkiye, ayağa kalktı. Anadolu’nun her yerinde, “Ya taksim, ya ölüm” mitingleri yapıldı. Londra ve Zürih antlaşmaları sonucu Kıbrıs; iki halklı bir konfederasyona dönüştürüldü. Cumhurbaşkanı Rum, Başbakanı Türk olan.
O da yürümedi.
Rumlar, “ya hep ya hiç!” taktiği uygulamaya başladılar.
Olaylar, öldürmeler, huzursuzluklar yeniden nüksettirildi Rumlarca.
Bütün bunlar olurken genç Denktaş, avukatlığının yanında mücahitlikte yapıyor Türk mücahitleri örgütlüyor, Dr. Fazıl Küçük ve diğerleriyle el-ele, kol-kola, beyin-beyine mücadele de yer alıyordu.
O, şiddetten yana değildi. O, daima hukuk, barış, güzellik ve huzurdan yanaydı. Görüşmeler olsun, istekler ortaya konsun, doğru olan yapılsın istiyordu.
Rahmetliyle, Ereğli Türk Ocakları Başkanı sevgili kardeşim Neşet Peker’in bir konferans için çağırdığında 2010’un Aralık ayında tanışmıştım..
Özel bir odada bir elin parmakları kadar insanla beraber yediğimiz yemekte yan yanaydık. Yaşına rağmen diri, ihtiyarlığına rağmen aktifti.
O balık söylemişti.
Bana, “Nazım Bey ne olur ülkenize sahip çıkın, insanlarınıza sahip çıkın” dedikten sonra; “Allah korusun eğer şuurlu mücadele etmeseydik Kıbrıs, Girit gibi elimizde çıkıverecekti” sözlerini hiç unutmuyorum.
Yılmadı, korkmadı, yıldırılmadı, cesaretini hiçbir zaman kaybetmedi. Kurulan K.K.T. C’nin ilk Cumhurbaşkanı olma şansını da yakaladı
Son nefesinde bile, “Klerides’e ve Hristofyas’a söyleyin burası bir Türk devletidir” demiştir.
S. Başbakan Erdoğan, onun Türkiye’deki bazı konuşma ve konferanslarından o kadar rahatsızlık duydu ki, “Siyaset yapacaksan git KIBRIS’ta yap” deme basiretsizliğini bile göstermişti. Çünkü söyledikleri S. Başbakan’ını işine gelmiyor ve rahatsız ediyordu.
Allah rahmet eylesin. Nur içinde yat, mekânın cennet olsun İnşallah!
Esen kalınız.
NOT: Bu yazı sanırım 2012 yılında da yayınlanmıştı. Anısına hürmeten