Yüz bir gündür IŞİD elinde esir tutulan Musul Konsolosluk görevlisi vatandaşlarımız serbest bırakıldılar. Buna sevinmemek aptallık olur. Kendilerine geçmiş olsun derken vatanınıza da hoş geldiniz diyorum.
Bu kurtarma işinde emeği geçenleri de kutluyorum.
Aklıma takılan, eleştirilmesi ve sorulması gerekenlere geçiyorum.
Musul Başkonsolosluğumuzun basılacağı, Mit ve bazı istihbarat örgütlerince Türk yetkililere bildirilmesine rağmen; konsolosluk neden tahliye edilmedi.
Bu, kaçırılma işinin üzerine neden yayın yasağı konuldu da, Türk kamuoyu bu konuda bilgiden mahrum bırakıldı?
Yüz bir günlük esaretten sonra bir sabah saat. 05.00 de esirler bırakılınca, S. Erdoğan bundan kendisine ve hükümete neden aslan payı çıkarmaya kalkarak, “Bu bir operasyon sonucudur.” Açıklamasında bulundu.
Aynı konuda S. Davutolu ise, “Bu bir dizi temas sonucu” oldu beyanında bulundu?
Türk insanı iyi bilir ki, “temas” ile “operasyon” arasında dağlar kadar fark vardır. Temasta: konuşma, görüşme, rica, taviz, istek ve takas vardır.
Operasyonda ise bunların hiç biri yoktur. Devlet acı gücünü gösterir, yapar baskınını ve koparıp alır alacaklarını. Bu, büyük ve güçlü devletlerin, karizmatik liderlerinin yapacağı bir yiğitliktir.
Kurtarılmayla ilgili söylentiler çok:
Güya Arap şeyhlerinin ricası sonucu imiş! Madem Işid, söz dinliyor, ricadan anlıyor. Öyleyse şu Arap şeyhler kimse Işid’e rica etseler de, kafa kesmeden-toplu katliamdan, kızların ırzına geçmeden de vaz geçirseler ya! Yaptıklarının İslam’la ve Kuranla zerre kadar; uzak-yakın ilgisi yok. Bilakis yaptıklarıyla İslam ve İslam dünyası büyük bir zarar görmekte, itibar kaybetmekte! Barış, huzur, kardeşlik ve hoşgörü dini olan İslam, terörle ilintilendirilmek istenmektedir.
Takas sonucu denmekte ki, galiba gerçeğe en yakın olanı da budur.
Orada da merak edilen soru. Neyle, kimle ve nasıl bir takas yaptınız?
Ulukışla’da öldürülen MEHMETÇİKLERİN katilleri de bu takasın içinde var mı?
Yoksa Türkiye’den kendilerine katılacakların sınırdan geçmesine izin mi istediler?
Çok yakında bunları da ABD’den CIA’dan öğreneceğiz.
Büyük devletlerin vatandaşları değerlidir, kıymetlidir. Onun için büyük devletler, vatandaşlarının kılına zarar gelmesin diye her türlü alternatifi denerler ve devreye sokarlar. Bunda utanılacak, ayıplanacak bir yan da yoktur.
Ayıplanacak ve utanılacak yön; gerçekleri halkından saklayarak ucuz kahramanlığa ve sahte başarıya soyunmak ve tenezzül etmektir diye düşünmekteyim.
İsrail bu işleri yapıyor. Ama kendi kamuoyuna yalan-yanlış bilgi de veriyor mu?
Müslüman yalan söyler mi, Müslüman’a yalan yakışır mı? Kahramanlar sahteliğe tenezzül ederler mi?
Şimdi öze dönersek: temas ve takas doğru olan.
Operasyon ise yalan ve sahte olan.
Sonunda baklayı da ağızlarından çıkardılar ve o meşhur kendileriyle özdeşleşen, “velev ki takas” sözcüğünü kullandılar. Asil Türk halkı, bunun ne anlama geldiğini iyi biliyor.
Türkiye’yi yönetenler; Koyunlarını önce kaybedip sonra bulanların sevincini yaşamaktalar. Adama sormazlar mı? Neden koyunlarını kaybettin diye?
Türkiye, iyice gariplikler ülkesi olmaya başladı. Dışta sözüne güvenilmeyen ve itibar kaybeden bir Türkiye görünümü verirken içerde de aynı görüntü verilmeye başlandı.
Benim endişem; bu aziz devletin haysiyet ve itibar çıtasının aşağı seviyelere iniyor algısıdır. Bu algıdan, bu devleti acilen kurtarmak gerekiyor ki, bu da ancak ŞEFFAFLIK ve HESAP verilebilir olmakla mümkündür. 17 Aralık ve 25 Aralık “Büyük rüşvet ve yolsuzluk” iddialarının hesabı bu millete verildi mi? Örtülü Ödenekteki, dudak uçuklatan: 2002-2014 Haziran arası harcamaların hesabı da öyle.
Esen kalınız.