Allah hiç kimseyi Başbakan’ın durumuna düşürmesin. S. Başbakan suçlu mu değil mi? Rüşvet ve yolsuzluk var mı yok mu?
Günümüz şartlarında bu soruların cevabı, hem; EVET, hem; HAYIR olabilir.
Hayır, için sebepler;
Cemaat, Başbakan ve AKP ile kanlı-bıçaklı. Her iki tarafta da baltalar, ellerde. Cemaat, iletişim sektöründe epey organize ve köşe başı tutmuş vaziyette. Bu sebeple, Dershanelerin kapatılacak olması, cemaatin elinden ekmeğinin alınması manasınadır ki, cemaat bunu, kolay kolay sindiremez. Onun için de Başbakan ve hükümete karşı her türlü eylemi yapabilirler.
Evet için sebepler daha fazla.
Bunun için; bu iş var mıdır, yok mudur bakacak merci yargıdır. Yargının da ne hale geldiğini herkes biliyor. İzin verin bir bakılsın dense baktırmıyorlar. O yönü şüpheli.
Başbakan’ın oğlu Bilal ile böyle bir konuşmayı; 17 Aralık sabah saat, 8.02 de, 10.34 de, 15.15 de, 17.21 de, 19.38 de ve gece 23.07 de yaptığı iddia ediliyor. S. Kılıçdaroğlu ise “Ne iddiası, üç kaynaktan doğrulattık. Yapılmış bir konuşmadır. Hatta konuşmalar devletin özel ve gizli işleri konuşulsun diye kendine tahsis edilmiş KRİPTOLU telefonla da yapılmış ki, kendisi de söylüyor ” demekte.
Bu konuşmalar yapıldı mı yapılmadı mı? Bunun en güzel tespiti TİB’in elinde. TİB, bütün konuşmaların kayıtlarını biliyor. TİB, bu konuşmaları yayınlayarak işin aslını kamuoyuna açıklayabilir.
Başbakan,” Bu bir alçakça MONTAJDIR” demekte.
Burada benim aklıma şu takılıyor. S. Başbakan, “Bu, alçakça bir montajdır” diyor da; neden, “Böyle bir konuşma, asla ve kata benimle oğlum arasında olmamıştır, geçmemiştir.” Demiyor, diyemiyor.
Günümüz teknolojisi, her alanda sınır tanımıyor. Bu seslerin, Başbakan ve oğluna ait olup olmadıkları uzmanların, 10-15 dakikasını alacak kadar kısa bir zaman diliminde de belirlenebilir. Baba ve oğul Erdoğan’lar ses örneklerini versinler, tahliller yapılsın, montaj mı, gerçek mi ortaya çıksın.
Ayrıca S. Başbakan, madem böylesine ağır bir itham ve komplo ile karşı karşıya, savcı ve hâkimleri neden göreve davet etmiyor? Versin mahkemelere, ispatlasın montaj olduğunu. Böylesine ağır bir hakareti yapanları da sürüm sürüm süründürsün.
Biz S. Başbakan’ın, basit karikatürleri bile dava konusu yaptığını çok iyi bilmekteyiz. Acaba bu konuda neden yargıdan kaçmakta?
Bu konuda, S. Kılıçdaroğlu’nu, S. Bahçeli’yi ve S. Baykal’ı sessiz kalmakla, bu çirkin olayda tavır almamakla itham ediyor.
Başbakan bu konuda haklı! Haklı amma; S. Baykal’ın kasetleri, MHP’lilerin kasetleri havalarda uçuşurken kendileri, ne yapmışlardı bir düşünse ya!
S. Generaller, S. Başbuğ, S. Hilmioğlu, Balbay, Özkan, Engin ALAN içerde ne diye yatmaktalar?
Bunun muhasebesini yaptı mı Başbakan?
Kılıçdaroğlu, “Baş çalan” diye ağır bir suçlama yapıyor: S. Başbakan buna neden dava açmıyor,?
Çekindiği, korktuğu bir şeyler mi var? Neden, “İddia sahibi, iddiasını ispatlamakla yükümlüdür!” diyemiyor?
İşin özü; bir soygun, bir hırsızlık iddiası var. Ama montajdır deyip geçiştirilmeye, ihtilâldir diye savuşturulmaya çalışılıyor
İşe adalet el atıp, aklanıp-paklanmadıkça bu işlerin, sonu gelmez.
Doğru mu?
S. Başbakan’ın işi çok zor. Allah kimseleri bu durumlara düşürmesin. Başbakan ne zaman kaybetti biliyor musunuz? 17 Aralık emniyeti dağıtmaya başladığı gün. Eğer o gün, kıyım yerine adalete” BUYRUN, görevinizi yapın, her türlü yardıma hazırım!” diyebilseydi. Kazanıp gitmişti. Macun tüpten çıktı. Her hamle, her tedbir boşa artık
Bekleyip göreceğiz. Bakalım ne kadar da soyulmuşuz, dn adına, dindarlık adına?
Daha ne kasetlere, ne tapelere şahit olacağız?
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı