Milletleşme önemlidir. Bu önem kadar millet olmayı sürdürmekte önemlidir.
Millet olma şuurunu/ bilincini nasıl sürdürmeliyiz?
İşin en önemli tarafı da budur. Dil ve tarih, iki önemli öğe, iki önemli hassasiyet.
Milletlerin hayatında tarih, bilgi ve dil şuuru çok önemlidir ve önemli bir yer tutar. Tarihini bilmeyen, bu şuuru taşımayan milletler hafıza ve idraklerini kaybetmiş kimselere (ALZHAYMER) hastalarına benzerler.( Yeni Anayasa’da Türk milletini çıkarırsanız; millet kim olacak?)
Dil ve tarih bilincinden yoksun olan milletler, millî birliklerini ve beraberliklerini oluşturup koruyamazlar. Millî birliklerini kuramamış milletler ise uzun ömürlü olamazlar. Uzun süre yaşamaları da mümkün değildir..
Dil birliğini ortaya koyamayan ve tarih şuurundan yoksun olan ulusların siyasi ve sosyal alanlarda birçok sorunlarla karşılaşmaları doğal ve olağandır. Zira kendi kültüründen, kendi ananesinden uzak olan toplumlar, başkalarının kültürü etkisi altında kalmaya mahkûmdurlar. Böylesi bir durum ise sosyal ve siyasi hayatta tamiri mümkün olmayan facialara yol açar.(Çok dilli bir devletin uzun yaşaması mümkün değildir)
Ecdadımızın İslam’a yaptığı hizmeti bilemeyenler, bu milleti İslam düşmanı gibi görürken, diğer İslam ülkelerini, kahraman ve dine hizmette bir numara olarak tanırlar. Bu milletin insanlığa yaptığı hizmetleri bilemeyenler, başkalarının kültürü altında kalarak, kendi milletine yabancılaşırlar.
Bu yüzden milletler, kendi toplumlarını; dil birliği, tarih şuuru/bilinci içerisinde yetiştirmek mecburiyetindedirler. Eğer uzun ömürlü ve tarih sahnesinden silinmek istemiyorlarsa!?
Bu önemli iki konu: dil ve tarih bilincini kendi milletlerinin hafızasında canlı tutmak, milli kültürle beslemek, onunla dost etmek, ona düşman etmemekle mümkündür.
Bir zamanlar Fatih Altaylı’nın programında bir kızımız ne demişti, “Keşke bu ülke İngiliz işgalinde kalsaydı. O zaman daha hür ve bağımsız olurduk, başörtüsü yasağı da olmazdı.” Bu kızımızda ne yazık ki, dil ve tarih şuuru verilmemiş. Oysa etrafına bir baksaydı İngiliz zulmünü görür.”İngiliz bıçağı gibi iki tarafı da kesiyor.” Sözünün ne anlama geldiğini bilirdi.
Milli kültürün içinde dil, din, edebiyat, tarih, manevi değerler, moral değerler, örf ve âdetler yer alır. Bunların birisini göz ardı etmek olmaz. Bunların tamamı ve burada sayamadığım daha pek çok değer ve ananemiz bu bilincin içindedir.
Bizim kültürümüzde vatan-millet, din-devlet, ordu-millet sevgisi gibi değerler İNANAÇ dünyamız içindedir.
Bununu içindir ki milletimize dil ve tarihini çok iyi öğretmemiz gerekiyor. Eğer bu bilinci veremiyorsak, zaman zaman içine düştüğümüz ya da düşürüldüğümüz badirelerden çıkış ve kurtuluşumuzu, başkalarının gayretlerinde ve bazılarının reçetelerinde aramak durumunda kalırız. Böylesi bir durum, Allah esirgesin milletimizin felaketi olur.
Bu bilinç ise öncelikle evde ana-baba, okulda öğretmenler, camide imamlar-vaizler, yazılı ve görsel medya aracılığıyla olur.
Buna top yekûn, millî kültür ve millî şuur denir. Milletimiz hızla İngilizce öğrenimi ile DİL şuurundan, İthal mallar ve sinema ile geleneklerinden ve millî kültüründen uzaklaştırılmaktadır. Tembelliğe alışan, çalışmadan harcamak isteyen bir kültüre yuvarlanmaktadır.
Bu arada G.M. Kemal’in, “ Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da İSTİKLÂL ve İSTİKBALLERİNİ-geleceklerini kaybederler.” Vecizesini hatırlatmadan edemeyeceğim.
Lafın özü, yazının özeti; eğer uzun süreli devlet-millet olarak yaşamak istiyorsak; dilimize ve tarih şuurumuza sahip çıkmalıyız. (Bunun için de yani Anayasa ve yasalar yapılırken TÜRK Milletinden özellikle bahsedilmelidir.)
Esen kalınız.