Devletler kurmuş Türk insanı, Anadolu’yu kendine yurt yaptıktan sonra; büyüdü büyüdü ve üç kıtada toprak sahibi oldu.
Devlet büyürken, devletin ruhu olan İslam’da kıtalara yayılmaya Hıristiyanlığı tehdit etmeye başladı. Bu büyüme İslam’ın, “El adlü esas-ül Mülk” Adalet Mülkün Temelidir felsefesi ve anlayışı ile birleşince Hıristiyanlık büyük bir tehlike içine girmiş oldu.
Bu tehlikeyi gören Hıristiyan âlemi (İngilizler, Almanlar, Avusturyalılar, Macarlar, Ruslar, Vatikan Vs) gerekli önlemleri alma planları yaptılar.
Bu plan, 10-50-100-500 yıllık geleceği tanzim edecek şekilde geniş tutuldu.
Bu planın başlıca maddesi, Osmanlı Devletini önce parçalamak, sonra yıkmak ve Küçük Asya dedikleri Anadolu’dan Türk Irkını kovmak ve böylece İslam’ı, Batıdan- Avrupa’dan uzaklaştırmaktı.
Plan, Osmanlı Âlimlerince İslâm’ın, sadece ibadet yönüne indirgenmesi bilimi ve fenni ötelemesi sonucu tıkır tıkır işledi. Sanayi devrimini tamamlayan Batı, tasarılarını eyleme döktü. İsyanlar başlatıldı. Sırplar, Rumlar, Bulgarlar derken Osmanlı Devleti Karlofça Antlaşması ile bölünme sürecine sokuldu.
Bunun sonucu, Osmanlı önce borçlandırıldı ve parçalandı. Parçalanmakla da kalmadı Mondros Ateş Kes antlaşmasının maddeleri hiçe sayılarak Anadolu işgal edilmeye başlandı. İşgaller devam ederken, bölünme parçalanma süreci de hızlandırıldı. Canım Anadolu toprakları Güneyde Klikya, Güneydoğuda Kürdistan, Doğu ve Kuzeydoğuda Ermenistan, Karadeniz’de Pontus Rum Devleti kurulacak, Egede İyonya- Yunanistan, Kuzeybatı da Bulgarlara verilecek şekilde paylaşıldı. Biz Türklere de Orta Anadolu’da küçücük bir Hilafet Devleti kurdurulacaktı. Hani bizim saf Müslümanlar var ya ille de “Hilafet Devleti isteriz!”diyenler. Onların da böylece gazları alınmış olacaktı
İş, Sevr’e taşınarak bu bölünme ve parçalanma kayıt altına alındı. İngilizlere yakınlığı ile bilinen Damat Ferit Türk’ün idam fermanı olan bu antlaşmayı imzalayarak işi resmileştirmiş oldu.
Bu arada bazı gerçek aydınlar, “Vatan bir bütündür parçalanamaz- Ya istiklâl ya ölüm!” sloganlarıyla bitmiş bir millete gaz vererek ayaklandırdı. Bu Milli Güçler, Atatürk’ün önderliğinde “Kurtuluş Savaşı’nı” başlattılar ve alınlarının akıyla da işin üstesinden geldiler. İşgalciler birer birer Vatan topraklarından Türkün kanı ve canı pahasına atıldılar.
Sonuçta bunun da bir belgelenmesi, kayıt altına alınması gerekirdi. Heyetler İsviçre’nin Lozan kentinde toplandı. Uzun ve çetin geçen 8 aylık bir görüşmeler sonucunda Lozan Antlaşması imzalandı: 24. Temmuz 1923.
Kürt unsurlar, MİLLETİ HÂKİME adıyla, bu ülkenin asli unsuru arasında yerini aldı.
Lozan, Anadolu’un Türklere tapulanmasının belgesidir. Lozan, Anadolu’nun ilelebet Türk yurdu olarak kalacağının dünyaya duyurulmasıdır.
Onun için Lozan çok önemlidir. Lozan’ı delmek, uygulayamadıkları SEVR’i yeniden hortlatmak için var güçleriyle çalışmaktalar ve o gün yaptıkları planları, yeniden gündeme getirmektedirler. (Bu sefer yanlarına ABD’yi de alarak)
Lozan’a sahip çıkmak, Lozan’ı korumak ve Lozan’ı yaşatmak her Türk’ün ve ben Türk milliyetçisiyim diyenin baş görevi olmalıdır.
Esen kalınız.
Önemli NOT: ABD, halen Lozan’ı tanımamış ve imzalamamıştır.