Nazım Peker
Nazım Peker

KISACA ZEKÂ ÖZÜRLÜYÜM DESENE

KISACA ZEKÂ ÖZÜRLÜYÜM DESENE

Tarih tekerrürden ibaret derlerse de inanma.
Osmanlı da Türkler, iki sahada kullanılır ve hatırlanırdı: Vergide ve askerlikte.
Verdi de gırtlağı sıkılır, askerlikte de sırtı sıvazlanırdı.
Yani, Osmanlı da Türkler, yıllarca savaşan fakirler, vergi alınan marabalar düzeyindeydi.
Özetle sarayın gönüllü köleleri idiler. İnsanca yaşamak nedir görmemişler, bilmemişler,
yaşamanın tadını almamışlardı. Değil dünya, imparatorluktan da haberleri yoktu.
Din kisveli adamların, din soslu yalanlarıyla hallerine şükretmeleri öğretilmişti. Sesi, sedası
güzel aldatmacasıyla uyutulmuşlardı.
Bütün Anadolu, devletin kurucu asli unsuru Türkler, saray ve sarayın lüks yaşamına hizmet
etmeye programlanmıştı.
Bütün bunlara karşın bir de gür sesle: “Padişahım çok yaşa!” diye tempo tutmaya
şartlandırılmıştı. Çünkü Padişah HALİFE idi. Yani Tanrı’nın yeryüzü temsilcisi!.
Haşa padişaha karşı gelmek, Tanrı’ya isyan hükmündeydi.
Bu düzen Ortaçağ Hristiyan Avrupa’sında da böyleydi. Halk krallar, tekfurlar ve kilise için
vardı. Ne zaman ki, düşündüler, İncili kendi dillerinde kaynağından öğrendiler insan olmayı, insanca
yaşamaya hakları olduğunu bildiler. Böylece medeniyeti kurdular.
Şimdilerde durum yine aynı!.
Galiba bu bir IQ sorunu. Maşallah IQ’muz fena değil, geri zekâlılığın bir tık önünde.
Kadın pahalılıktan,” Faturamı ödeyemiyorum, tencere kaynatamıyorum, eşim asgari ücretli
geçinemiyoruz” feryadında. Ama oyum yine de Reiz’e diyor.
Bir başkası: “Pahalılık benim için fark etmez, ben eskiden de fakirdim, yoksuldum”
tesellisinde.
Adam kahvede kimin bir bardak çay söyleyeceğinin derdinde!. Ama lafa gelince: “Herkesin
kapısında iki, üç araba, cebinde en lüks telefon var” basitliğinde.
İyi de birader, bütün bunları sana yaşatan kim, seni insanca yaşamaktan mahrum eden kim?
seni medeniyetin elektriğini, kaloriferini korkarak kullanmaya kim mecbur, televizyonun ışığında
oturmaya kim getirdi?
Bunları düşünmüyor/düşünemiyor: Ama oyum İrecebime diyor.
Dünyanın hangi ülkesinde, neresinde: “Çalıyor ama çalışıyor” diyen bir zihniyet vardır?
“Başka kime oy vereceğim, başka adam mı var, 2023’de düzelteceğini söylüyor” sözüne inanmanın
mantığının mantığını bilen var mı?

Oğluna kızına iş bulamayıp, beş altı yerden maaş alanları, yapıyorsa elbette bir bildiği vardır
diye savunmak nasıl bir zekânın ürünüdür?
Kusura bakmayın ama siz, geri bırakılmaya, tv ışığında aydınlanmaya, işsiz kalmaya razı
birisiniz. Yani ezilmeye, horlanmaya, modern köleliğe.
Sanırım bu alışkanlık Osmanlı’dan sizlere miras.
Ev kirasını ödeyemeyenin sarayları kutsaması, yapılan sarayı da evine mi götürecek
savunması bir IQ meselesidir.
Bu algıyı da, “Fakirlik Allah’a yakın olmaktır. Peygamber açlığını bastırmak için karnına taş
bağlardı” diye dini sosla sana yedirenlere bir baksana kardeşim. Enseleri kalın, göbekleri kemere
sığmıyor ve de hiç fakir olanı var mı?
Bana göre bunların bütün nedeni asla ve asla İreceb değil, sadece ve sadece bizlerin IQ
seviyemizdir. Yani zekâ özürlüyüz o kadar.
Gördük ve öğrendik ki, yüce Atatürk sadece düşmanla değil bu kara cehaletle de savaşmış.
Ne yazık ki ATATÜRK, IQ seviyesi düşük olan kafalara bol gelmiş.
Esen kalınız.

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!