S. Başbakan ve hükümet yetkilileri mensup olduklar partinin adını AKP, yazanlara çok sinir olmaktalar çok kızmaktalar.
Neymiş?
AK PARTİ denilecekmiş.
Büyük Rüşvet Operasyonları sonrası ben de soruyorum; “Madem AKSIN, müsaade et savcılar bir BAKSIN!”
Ak isen, püri pak isen lafımızı geri alalım, tükürdüğümüzü yalayalım.
Operasyon patlak verince; Türkiye’de, tarihinde görülmeyen bir Emniyet Amiri ve amir yardımcısı, polis, savcı görevden alma-atama trafiği yaşandı.
Başımız döndü.
Çetelerden bahsedildi.
Kimdi bu çeteler, devletin kilit noktalarına kim atamıştı; ikili, üçlü kararnamelerle? Bu atama emirlerinin altında; kimlerin imzası vardı? Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin mi?
İşi o hale getirdiler ki emniyete, gazetecilerin sokulması yasaklandı, Kesmedi vatandaşın girmesi de belli bölümlere yasaklandı.
Neden?
Savcıdan dosya alındı, beş savcıya verildi. Savcıların Vali ve Kaymakamlara, üst amirlerine haber vermeden kovuşturma yapmaları, dosya hazırlamaları yasaklandı.
Bu yasak, HSYK’dan döndü. Danıştay, Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir yaptırım dedi. Taha Akyol köşesinde,”Bu yasaları siz çıkarmıştınız. Yapılan hukuka aykırıdır”, duayen hukukçu Sami SELÇUK,“Bu olamaz, savcı soruşturmanın imparatorudur. O, nasıl isterse, ne isterse derhal yapılmalıdır.” Görüşünü açıkladı.
Ortak görüş ve kanaat; Hükümetin bu konuda yasaları ve Anayasa’yı pay-pas ettiği ve çiğnediği şeklinde oldu.
Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonun ikinci dalgası, Yeni Adalet Bakanı’nın özel girişim ve gayretleri, emniyete yapılan suni müdahalelerle engellendi, gözaltı ve tutuklanmalar yapılamadı.(Öyle deniliyor ki doğru ise VAHİM bir durum)
Savcının imparatorluğu sökmedi.
Üstüne üstlük, S. Başbakan, bu yolsuzluk ve rüşvet işlerine hiç dokunmadan, bunların bir “F tipi komplo olduğunu, kökünün dışarıda olduğunu, hükümeti yıkmaya yönelik bir gayret, çalışma” olduğunu söyledi ve savcıları, HSYK’nu şikâyet etti.”Yetkim olsa yargılarım” dedi.
Oysa bu yasaları çıkaran bizzat AKP ve S. Başbakan’ın başında bulunduğu hükümetti.
Neden böyle oldu?
Şimdi ortada kocaman bir ANAYASA ve HUKUK suçu var. Bu suçu hükümet adına, Başbakan adına bazı KAMU GÖREVLİLERİ yapıyorlar.
Neden?
Keser dönüp, sap dönünce, iktidar el değiştirip garson hesabı getirince bu hesabı KİM nasıl ve KİMİN adına ödeyecek?
Yolsuzluk duruyor mu?
Bütün hızıyla devam ediyor. Katar Emiri cilalamasıyla, Halk Bankası ve TC. Ziraat Bankası, katkılarıyla ÇALIK gurubuna aktarılan ATV ve SABAH gurubu; şimdi de Kalyon gurubuna aktarılmıştır. Yaygın görüş, Kalyon gurubunun bu kadar parası olmadığıdır.
İş(Söylenenler doğru ise), Devletin büyük ihalelerini alan on işadamından toplanan 100 milyonar liralık AK VERGİLERLE yapıldığı söylenmekte.
Bunun neresi doğruluk ve dürüstlük?
Bu kamu suçu işleyenlerin gelecekleri ne olacak? Acaba onlara kim, kol-kanat gerecek?
Öyle görünüyor ki, önümüzdeki yıllarda Yüce Divan’ın görev dosyaları epey yüklü olacak. Bir Başbakan bir Savcıyı tehdit ediyorsa, bilin ki orta da büyük bir sıkıntı, büyük bir yolsuzluk, kocaman bir korku var demektir.
Şahsen bu olaylardan ve yarın olacaklardan ne zevk alıyorum nede gurur duyuyorum.
Ülkemin içine düşürüldüğü bu utanç verici durumdan yüzüm kızararak utanıyorum.
Müslüman bir ülkenin DİNDAR denilen kesiminin, ülkemi ne hallere getirdiğine hayıflanıyorum.
Doğrunun yardımcısı, Allah’tır. Allah, doğruları görür.
Madem AKSIN, izin ver savcılar bir BAKSIN!
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı