Böyle bir soruya, hem EVET hem HAYIR diyebiliriz
Çünkü; şartları oluşmuş, insan ve ülkenin hak ve şerefinin kurtarılması ve korunması için kaçınılmaz hale gelinmişse İslam, bu durumda savaşa “EVET” demekle de kalmaz, emreder, teşvik eder.
Böylesi bir savaşın ilk şartı, “Savunma” bilinen adıyla “Meşru müdafaa”dır. Bu izahı yaptıktan sonra; hiçbir saldırı savaşına İslam asla onay vermez.
Öyle ise Osmanlının, “Allah’ın adını yüceltme” savaşları ile adına “Cihat” denen savaşları nereye koyacağız? Bu savaşlar, saldırı ve zorla hâkim olma, zorbalıkla ele geçirme savaşlarıysa bunun kaynağı İslam değildir.
İslam’ı diğer dinlerden ayıran temel öğelerden biri de, şartları oluşmuşsa, savaşa evet demesidir. Savaşa onay vermek, şiddete onay vermek olmadığının altını çizmek gerek.
Bu hassas nokta; savaşa evet demekle hayati bir gerçeği kabul etmektir. Dinde savaş yok demek iki yüzlülüktür.
Bugün İslam coğrafyasını ve İslam’ı, terör, gözyaşı ve kan dökmenin kaynağı gibi gösteren ve sevgiden bahseden dinlerin, bu öğretileri, kendi tarihlerinin gerekçeleriyle de insanlık tarihinin gerekçeleriyle de taban tabana zıttır.
Bilhassa, en kanlı savaşların arkasında Kilise’nin, sevgiden söz eden din adamlarının olduğunu tarih yazmıyor mu? Yüzyıl savaşları, Yedi yıl savaşları, Haçlı Savaşlarının arkasında ve önünde kimler vardı unuttuk mu? Böyle söylemeleri de bir çelişkiden ve ikiyüzlülükten öte bir şey değildir.
Öyleyse İslam’a göre, insan hak ve onurunu, insanlık hakları ve insani değerleri savunmanın tek yolunun “savaş seçeneği” kalmış ise bu savaş; meşrudur ve onurludur. Kuran, burada devreye girerek bu değerli ilkeye evet, ikiyüzlülüğe karşı çıkmaktadır. Sahteciliğin ve aldatmacılığın önünü tıkamaktadır.
Ne yazık ki Batı, İslam’ın bu yüce değerini tersten okuyarak İslamiyet’i, şiddete ve teröre ONAY verir gibi göstermesi esastan yanlıştır, haksızlıktır, iftiradır. İkiyüzlülüğün daniskasıdır, insanlık ve insani değerler suçudur.
Batı, İngiliz bıçağı gibi çalışmakta; hem giderken hem gelirken kesmektedir. Bazı Müslüman gurupları “CİHAT” övgüleriyle gaza getirerek, kana ve şiddete bulaştırmakta, sonrada bu İslam dışı eylemleri bahane ederek, İslam’a ve Müslümanlara vurmaktadır.
Bazı ahmak Müslümanlar, Batı’nın bu tuzağını maalesef görememekte ve “Şiddet tuzağına” düşmektedirler.
Bunun kolay yolu, dini ideolojileştirmektir. Batı, “ SİYASAL İSLAM” saçmalığıyla ilk adımı atmış ve başarmıştır da. Ardından ikinci adım olan, o dinin mensuplarını şiddete, teröre ve kana bulaştırmaktır. Son 15 yılın terör olaylarına bakarsak bunu daha net görürüz. Hatırlayınız, amelesi ideolojik Müslümanlardan seçilen amma; patronu asla belli olmayan “11 Eylül saldırısını” Bu saldırının meyvelerini toplama sürecine: ABD ve BATI, Irak’ın işgali ve Arap Baharı olaylarıyla başlamıştır.
Dinde ilk ideolojikleşmenin ağa babası Emevilerdir.. Onlar, işe Hz. Muhammed’in ailesini öldürerek başlamışlardı. Emevilerin yaptığı Harra baskınında, Peygamberin soyundan dokuz binden fazla insan öldürülürken binden fazla da kız çocuğunu ırzına geçilmişti. Bu olaylar şunu göstermektedir ki, dinin siyasete bulaştırılması halinde hangi felaketlerle karşılaşılacağının açık birer misalidir.
Mezhep adı altında yapılan savaşlar ise, Kuran’ın asla tasvip etmediği ve onay vermediği cahiliye savaşlarıdır.
Terör meselesinde Batı’nın gazına gelerek, laf olsun torba dolsun misali konuşan ve hareket edenlere naçizane tavsiyemiz şudur; Emeviler dini ideolojikleştirip SAHABE kanı döktüğünde Mezhep denen olay yoktu. Mezhepler bu olaydan 100-150 yıl sonra oluşmuştur. İslam’ı bir MEZHEP ile onu da terör, şiddet ve kanla özdeşleştirmek son derece yanlıştır. Bu yanlışı, kendinize pay çıkaracak şekilde devam ettirmeyiniz..
İslam, içine Emevi terörü girmemiş, Arap saltanat kültürü katılmamış, terör, şiddet ve kandan uzak; bizzat Kuran’ın getirdiği ve Hz. Muhammed’’in gösterdiği ve yaşadığı “İSLÂM”dır.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı