IŞİD, kimdir, nasıl ortaya çıktı. Az bir sürede bu kadar nasıl büyüdü ve etkinleşti? Elbette bunun altında da, ABD, Türkiye, AB ve İsrail parmağı aramak en doğal hakkımız.
Işid, İslamla uzak-yakın alakası olmayan bir terör örgütüdür. Gerçi bizim S. Davutoğlu’na göre ise, “Canı sıkılan, kafası bozulanların bir araya gelip oluşturduğu sıradan bir topluluk” Ammaaaa! Eylemleri hiçte öyle değil.
Işid, her türlü işin içinde. Kafa kesmeden, petrol kaçakçılığına- toplu katliamlardan, ırza geçmelere kadar!
Işid’in bu ipe-sapa gelmez eylemlerinden onu parlatanlar bile ürkmekteler, korkmaktalar. Onlara göre IŞİD, kumandası kaybolmuş bir torpido gibi. Kime, nerede ve ne zaman çarpacağı belli değildir.
ABD, deneyim kazandı. Yeni bir Afganistan, yeni bir El Kaide ve yeni bir Usame Bin Ladin istemiyor artık. Esad’ı yıkarsa, Suriye’de nelerin olabileceğinin de farkına vardı ki, böyle bir kaosu da istememekte.
Işid konusunda İran ABD’ye yeni önerilerde bulundu. “İşid’le mücadelede size destek vereyim. Sizde bana nükleer çalışmalarımda esneklik gösterin” dedi. ABD, bu teklife şimdilik sıcak bakmadı.
ABD, Suriye’de Esad’la işbirliğine gitti. Böylece Esad, hem kendisini hem de ülkesini garantiye almış oldu. Esad’ın gitmesini isteyen ve Emevi camisinde namaz kılmayı planlayanların hayalleri de, ümitleri de suya düştü. ABD, Dışişleri bakanı bile, “Esad’ı devirme uğruna IŞİD’e destek verenler, bu pisliği temizlemekle de görevlidir” demekte. Anlaşılıyor ki; Esad kalcı da bakalım kimler gidici?
Esirlerin kurtarılmasında hangi tavizler verildi?
Işid’in, Türkiye’nin parasına ihtiyacı yok. Onda para gani! Çaldığı petrolü pazarlayacak Türkiye’den başka işbirlikçisi ülkede yok. Demek ki, bir şekilde Türkiye’ye ihtiyacı var. Avrupa’dan ve Anadolu’dan IŞİD’e katılacaklara sınırları aç mı istediğinde bulundular? Bütün bunları yakında CIA aracılığıyla öğreneceğiz!
Durumun bu hale gelmesinde büyük payı olduğu iddia edilen dünya liderimiz de artık, olayları takip edemez ve sonucunu kestiremez haldedir. ABD’nin söylemleri sonucu; “IŞİD bir terör örgütüdür” deme zorunda kaldı. Dünya hali böyle, “İnsan bazen tükürdüğünü yalamak” durumunda da kalabiliyormuş.
Lafa ebesi, konuşma sihirbazı liderimiz, işlerin sarpa sardığını gördükçe uykuları kaçmakta, endişeleri, kat be kat artmakta. Türkiye’nin içine sürüklendiği iç ve dış durum; O’nu da rahatsız etmeye başladı. Diyarbakır B. Şehir belediye başkanının değerli bir subayımıza, “Senin devletin” diye hitap etmesi yenilir-yutulur şey değildir. Ne demek senin devletin? Diyarbakır hangi devletin şehri, bu bayan hangi devletin belediye başkanı? Bunun hesabı da sorulmayacak mı?
S. Erdoğan ABD’de. Bu saatten sonra kiminle ne ve nasıl konuşacaksa?
Bu toplantıdan ne beklemektesiniz? Türkiye artık itibarını kaybetmiş, sözüne güvenilmeyen, terör örgütleriyle dirsek temasında olan bir ülke olarak algılanmakta ve öyle görünmekte. El Kaide ve Hamas’a destek vermekle resmen suçlanmakta.
Ama Birleşmiş Milletler kurulunda, müthiş bir konuşma yaptı ve yine sağı solu fırçaladı. Kendilerini hâlâ ciddiye alan varsa!
Kendilerini tükettikleri gibi Türkiye’yi de itibarsızlaştırdılar. Dünya liderimiz, gözlerimizin önünde bir mum gibi erimekte artık.
Işid’i ise yine Müslümanlara ezdirecekler. Yine Müslümanlar cepheye sürülecek. Buna bir Atasözümüz güzel giderdi, ama terbiyem izin vermiyor.
Suriye’den kaçan PYD’liler IŞİD’e taş dahi atamazlar iken; benim sınırımda benim Mehmetçiğimi taş yağmuruna tutmuşlardır. Buna densizlik ve terbiyesizlik denir. Bu olaya suskun kalanları da lanetliyorum. Mehmetçiğe ve Türk’e uzanan eller elbet bir gün kırılacaktır.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye, yine ön cephede mi? “Askeri dahil her türlü desteği vereceğiz.” Dediniz ya! Adamlar, “Siz önden buyurun” demeyecekler mi?
Esen kalınız.