Ortalık toz duman. Başbakan ve AKP kurmaylarını bir telaş, bir endişe almışa benzemekte! Bu endişe ve korku öylesine fazla ki, muhalif partilere ve adaylara; edep ve adap dışı söylemlerden zerre kadar çekinmez oldular.
İnsan, kazandığı gibi elbette kaybedecekte!
Bunun ne yadırganacak nede yadsınacak bir yanı yok.
Demokrasilerin olmazsa olmazı da budur. Seçimle başlayan bir süreç, yine seçimle sona erecektir.
Sandıkta kazanılan yetki ve sorumluluklar yine sandıkta devredilecektir.
İşin normali ve doğası bu ise, AKP ve kurmaylarındaki korku, endişe ve paniğin sebebi ne?
Eğer bir insan kaybetmekten korkuyorsa; bilin ki hesabını veremeyeceği bir kabahat ve kusur sahibi demektir.
Bir iktidar kaybetmekten korkuyorsa; halkın ve kendisini seçen seçmenlerinin duymasını, bilmesini istemediği bir suçlar listesi oluşturmuş demektir.
Öyle ya! Seçimle gelen elbette yine seçimle gidecektir.
Benim asla tasvip etmediğim ve seçimlerden hemen sonra yayına vereceğim; “Türkiye’de cemaat gerçeği” isimli iki bölümlük yazımda da anlattığım gibi; İslam’da cemaat, fırka olmadığı gibi Şeyh, şıh ya da önderde yoktur.
Başbakan ve AKP, 2002 öncesi sıkı fıkı oldukları, içtikleri suyun dahi ayrı olmadığı cemaat birlikteliğinden; 17 Aralık “Büyük yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları” sonrası kanlı-bıçaklı oldular. İşi kan davasına kadar getirdiler.
Başbakan, bakanlarının ve kendisi ile evlatlarının arasında geçtiği söylenen asla tasvip edilmeyecek olan bir para sıfırlama konuşması kaseti sonrası, iyice öfkelendi. Yine olgun bir Müslüman’a yakışmayacak, hakaret ve suçlamalara kadar işi taşıdı. Seçimi de bunun üzerine kurguladı.
Haşhaşi- iç boş âlim- İlkokul mezunu, âlim müsveddesi hakaretlerini çekinmeden söyledi. “İnlerine gireceğiz inlerine!” tehdit ve şantajlarını da yaptı. Sonra da bu işi seçimden sonraya bıraktığını söyledi nedense.
Ama S. Başbakan, kendisi hakkındaki isnat ve iddiaları, her nedense yargıya taşımaktan tırstı, korktu ve çekindi. Böylece ülkede yaşayan 76 milyon insanda bu suçlamaların doğru mu- iftira mı, montaj mı olduğunu bir türlü öğrenemedi.
Eğer ine gireceksen ben size inleri sayayım:
· Ateş kes aldatmacası ile Karakolların karşısına sığınak yapıp- silah depolayan PKK’lıların inlerine.
· Şehirlerde polisleri karakollara hapseden PKK ve KCK’lıların inlerine,
· Aynı şekilde TSK’yı garnizona sıkıştıran PKK ve yandaşlarının inlerine,
· El Kaide militanlarınca büyük şehirlerde eylem için kiralanan terör evlerine,
Girmeniz ülke için daha faydalı olur diye düşünmekteyim.
Cemaatin inlerine hangi gerekçeyle gireceksin. 17 Aralık 2013’e kadar bütün pis ve kirli işleri; S. Baykal ve MHP’li vekillere kaset operasyonlarını beraberce yapmadınız mı?
Cemaat, inan sana hâlâ sevecen davranmakta.
Çünkü kantarın ayarını beraberce bozmuştunuz..
İlahi adalet; “Ayarının bozduğunuz kantar, günü geldi sizi de tartıyor.” O pis kasetler çıktığında, “Ne özeli, ne özeli: genel genel!” diye meydanlarda haykırdığınızı ne çabuk unuttunuz?
Görecekseniz! Ne ine girebilecek ne de hesap sorabilecek! Seçimler öncesi kendini kurtarmaya yönelik son çaba ve gayretlerini sergilemekte. Çünkü yapılan işler: “Benim anam senin ananı genelevde görmüş!” mantığıdır
30 Mart Seçimlerinin ülkemize ve demokrasimize hayırlara vesile olmasını diliyor, aziz milletimi, sağduyu ve aklıselime davet ediyorum. Batanlar ve batacak olanlar da acıma duygusu olmaz. Bu vatan hepimizin!
Kötü ve yanlış yolda gidene, oy vererek haydi koçum sen devam et demek; büyük günahtır.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı