İslam, kıssalarla ve öğütlerle meşhurdur. Bu kıssa ve öğütler bize yol gösterir, insan olmayı öğretir.
Hayatımızın pek çok alanını bu öğütlerle dizayn ederiz. Bu öğütler, Kuran’ın bize anlattığı kıssa ve öğütlerle asla çelişmezler.
Günümüzde kimi Müslümanlara ve özellikle de kendilerinin bu alanda “MÜEREKKEP YALADIĞINI” söyleyenlere kapak olması için, bu anektodu kullanıyorum.
Hz. Ebu Bekir, İslam’la şereflenmeden önce Mekke’nin sayılı zenginlerindendi. Hz. Muhammed’in en sadık dostlarındandı. Onun için de” Ebu Bekir Sıddık” sanıyla onurlandırılmıştı.(Günümüz de ŞEYH olanlar ise, şeyhlikle beraber zenginleşmedeler: Neden?)
Hz. Ebu Bekir, Allah ondan razı olsun, asla ve asla HADİS rivayet etmemiştir. O etmediği gibi en yakınlarından olan ve İslam’ın “DÖRT HALİFESİ” unvanıyla şereflenen Hz. Ömer, Osman ve Ali’de hiç “HADİS” nakletmemişler.
Acaba neden?
İlahiyatçı arkadaşlara duyurulur!
Hz. Ebu Bekir, öleceği zaman, kendisinden sonra halifelik görevini alacak olana verilmek üzere bir testi vasiyet eder.
Bu testinin içinde ne olduğunu herkesin merakıdır.
Hz. Ömer halife olunca testiyi ona verirler. Hz. Ömer de merak içindedir. Bu merakla, “Testiyi kırınız” emrini verir.
Testi heyecanla kırılır.
Testiden, küçük küçük paracıklar ve bir de mektup çıkar.
Heyecan artmıştır. Kalpler güm güm diye çarpar. Herkes merak içindedir.
Acaba mektupta neler yazmaktadır?
Mektup besmele ile açılır.
Şunlar yazmaktadır: “Bu paralar bana verilen MAAŞIMDAN artanlardır. Ben hayatıma Medine’nin en FAKİRİNİ ölçü alarak yaşadım. Onun yaşadığı, onun harcayabildiği kadar harcadım. Artan miktarı bu testiye koydum. Bunlar HAZİNENİN malıdır.”
Mektubun içeriğini duyanlar bir hoş oldular. Derin bir sessizlikten sonra, hıçkıra hıçkıra ağlayan Hz. Ömer:
“Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın ya Ebu Bekir!” diyerek omuzlarına yüklenen HAZİNE MALI sorumluluğunun önemine vurgu yapar.
Gelelim günümüze:
Rahmetli Erbakan, Başbakan iken cemaat liderlerini Başbakanlık konutuna İFTAR’a çağırmıştı. Bugün gibi hatırlıyorum da, gelen cemaat şeyhlerinin hiç biri, FİAT’a, RENAULT’a binmiyordu. Hepsinin altında TBMM’sinin arabalarından daha modelli MERCEDES’lerle gelmişlerdi İFTARA.
Acaba diyorum ve soruyorum: Hz. Ebu Bekir mi yoksa günümüz cemaat şeyhleri mi daha MÜTEDEYYİN Müslüman’dı?
Cevabını verir misiniz lütfen?
Ayrıca Konya Milletvekili Atilla KART Beyin Başbakan’a sorduğu gibi; “ÖRTÜLÜ ÖDENEK” her geçen yıl neden artarak açık vermekte ve S. Başbakan’ın harcamalarına yetmemekte?
2005’de 156 milyon TL olan ödenek harcamaları 2012’de 1 milyar 100 milyon TL’ye 2013’ün Ağustos sonu itibarıyla da 873.6 milyon liraya çıkmış.
Acaba bizim şeyhler, din baronları, bu konuda mürekkep yalayanlar Türkiye’nin hangi ZENGİNİNİ örnek almaktalar yaşamlarına?
Bu işe, tokalaşmak İslam’da yok diyen ve sonradan da,” Devlet adamlarında olabilir” diye fetva veren eksen kaymasına uğrayan S. Hayrettin Karaman ile F. Gülen ne derler merak etmekteyim.
Esen kalınız.