Nazım Peker
Nazım Peker

Hümanizm mi? Kalsın Ben Almayayım

Hümanizm, Rönesans’la ortaya çıkan sözüm ona bir insanlık akımıdır. Yersen ve yutarsan! Hümanizmin ilk anlamı eski Yunan ve Latin kaynaklarına dayanır. Ortaçağ karanlık Avrupa’sının skolastiği, dogmatizmi, Hıristiyan taassubu ve kilisenin istibdadı, engizisyonu, köleliği, siyasi, ekonomik ve sosyal dayatması karşısında; Yüz yıllarca bunalan ve çıkış yolu arayan zavallı Avrupalılar, kurtuluşu ve teselliyi, insana yönelmenin yolunu HÜMANİZM de buldular, ya da öyle sandılar.
 
Bu kaynak, gerçektende insani değerler bakımından zengin ve gelişmiş, fikir, sanat ve felsefe içeriyordu onun içindir ki, bu kaynaklara yönelmek ve bu kaynaklardan beslenmek; insani değerlere dönüş olacak, kilisenin ve derebeylerin hegemonyasından kurtuluşu müjdeleyecekti.. Fikir, sanat  ve felsefi alanda insanı merkez alan bir temsil olacaktı..Zira Avrupa’nın, sağlam ve insan haklarına dayanan ne fikri ne manevi bir mirası nede yapısı yoktu. Onun için Hümanizm, karşılığı olan insancılık manasına dönüşmüştür Avrupalılar da bu fikri kendi toplumlarına doğrudan doğruya uygulama yoluna gitmişlerdir
 
İnsancılık iki manada yorumlanabilir; biri, insanın başka varlıklar karşısındaki yerini, öteki insanın insana karşı durumunu saptamaktır. İnsan kendisi dışındaki canlı ve cansız varlıklar karşısında üstündür. Bu varlıklara karşı en gelişmiştir. Dinimiz bu tespiti, “Eşrefi – mahlûkat- yaratılmışların en şereflisi” olarak tarif ederken insanın üstünlüğünü de kabul etmektedir.
 
İnsanın üstünde ise bir takım manevi ve sosyal kurumlar ile ALLAH (cc) vardır. İnsancılık, günümüze kadar, bunların karşılaştırılmasını yapmış ama asla bir çatışmayı öngörmemiştir. Ne yazık ki, gelinen noktada insancılık bu hassas noktaya da el atarak; insanî değerlerin davacısı olduğunu göstermektedir.
 
Bu iki nokta dışında geriye insanın insana karşı tutumunu belirlemek kalıyor ki hümanizm Avrupa’da rönesanstan bu yana görev yapmış ve diğer siyasi ve sosyal fikirlerle beraber hürriyet, eşitlik, sosyal adalet ve kardeşliği kurmaya çalışmıştır. Sonuçta insan eşitliği  ve insan hakları temin edilmiş, milli birlikler kurularak, bu  birlikler içinde insanların eşitliği, insanî değerlere saygı hakim kılınmaya çalışılmıştır.
 
Ne zamana kadar? Milliyetler dönemine kadar. Avrupa artık bu değeri ve nimetlerini kendi insanına ayrıcalık ve üstünlük sağlayan bir yapıya dönüştürmüştür. İnsanı insan gibi görme, insana değer verme, insanı insan sayma devri bitmiştir. Avrupalı artık insanı insan görme insanlığından çıkarak, başka milletlerin insanını kendi insanına hizmet eden onu, kendi insanı için sömüren ve istismar eden bir uygulamaya yönelmiştir. Böyle olmasa idi, Irak’taki insan hakları ihlallerine böyle rahat göz yumabilir miydi? Yapılan onca insanlık dışı; işkence ve ırza geçmelere ( Ki, Iraklı Müslüman kadınlar üçüncü nesil ABD piçlerini doğurmaktalar) Göz yumar ve görmezden, duymazdan gelirler miydi? Afrika’da Huttu ile Tutu kabilelerinin birbirlerini kırmalarına göz yumarlar mıydı? Saddam ile Kaddafi’nin vahşice ölümlerine bıyık altından kıs kıs gülerler miydi?
   
Böylece Vahşi Batı, diğer insanlara hümaniz ve insancılık yerine siyasi, ekenomik ve kültürel emperyalizmini reva görmüştür. Kendi ülkesinde, insan hak ve hukukunu uygularken diğer ülkelere taklitçiliği, köleliği ve sömürü düzenini uygun bulmaktadır.
 
Buna insan hakları, demokrasi denilebilir mi?
 
Kimi kandırmaktasın ey vahşi ve “tek dişi kalmış canavar Batı!”
 
Senin insanlığın ve hümanizmin karşısında İslâm’ın sadece “nuru” insanlığa yeter.
 
Bize Yunus’un: “Elif okuduk ötürü,/ Pazar eyledik götürü,/ Yaradılanı hoş gördük,/ Yaradan’dan ötürü.” Felsefesi yeter de artar bile. Var mı Batı’da ve ABD’de böyle bir Hümanizm?
 
Günümüzde hümaniz, az gelişmiş ülkelerin yer altı ve yer üstü zenginliklerini soyabilmenin bir örtüsüdür. Hıristiyanlar dışında kalan inanç ve din mensuplarına uygulanan bir ambargo, horlama, hakir görme ve ötelemedir.
 
Bu tür ülkelerde kendilerine taraf buldukları bazı vatan hainleri ile o ülkelerin inanç sistemleri başta olmak üzere bütün değerlerini bozmaktır. TSK’nın başına gelenler neyin eseridir? Ilımlı İslam kandırmacası neye hizmettir? Daha anlamadınız mı? Sonunda s. Başbakan bile patladı: (Eğer timsah gözyaşları değilse.) “Orduda paşa ve subay kalmadı. Terörle nasıl mücadele edeceğiz? Bu uzun tutuklulukları kısaltın. Gerekiyorsa gece-gündüz çalışın ve bitirin. Neden illa tutuklu, tutuksuz yargılasanız ne olur?” İşte sevgili okurlarım, böyle bir hümanizm(!) ile karşı karşıyayız. Böyle hümanizm olmaz olsun. İhtiyacınız varsa sizin olsun. Biz almayalım teşekkürler.
 
Esen kalınız.   
           

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!