Başta S. Erdoğan olmak üzere hükümetin Zaman Gazetesi ve STV’ye uyguladığı akıl almaz baskı ve tutuklama fiillerini kınıyorum.
Bu kınamayı, Zaman’ı ve STV’yi sevdiğim için değil, ülkemi ve ülkemin demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü adına uğradığı rezillik ve ayıp adına kınıyorum.
Ben Kuran aşığı, İslam’ı da Kuran’a göre yaşamaya çalışan bir Müslüman’ım. Kuran’a göre İslam’da ne cemaat, ne fırka olmamalı. Eğer oluyorsa bu, İslam’ı bölmek ve parçalamak anlamlarına geliyor. Bundan da en çok yararlananlar; İslam karşıtları ve Kuran düşmanlarıdır.
Bu açıdan bakınca, Ne Zaman ne de Stv, asla sütten çıkmış ak kaşık değiller.
AKP ile kol kola iken neler yaptıklarını, neler yazdıklarını, nasıl yayın yaptıklarını dün gibi hatırlamaktayım ve hafızamda taptaze durmaktadır.
Şanlı Türk Ordusu’nun başına AKP ile kol kola girerek nasıl çuval geçirdiklerini, TSK’yı nasıl itibarsızlaştırmaya çalıştıklarını asla unutmadım ve unutmam da mümkün değildir.
Gazete’nin köşelerinde Etyen Mahçupyan’lara ordu aleyhinde nasıl yazılar yazdırdıklarını, Stv ve diğer kanallarında eski tüfek solculara TSK karşıtı nasıl program yaptırdıklarını unutmak mümkün mü?
Ne Zaman Gazetesi ne Stv nede diğer kanalları, asla ve asla demokrasi ve basın özgürlüğünden yana hiç olmadılar. Kol kola oldukları AKP ve S. Erdoğan ile el ve gönül birliğiyle neler yaptıklarını bu millet asla unutmadı.
Ahmet ŞIK, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan vs tutuklandıklarında atılan başlıkları da ben unutmadım, unutmak ta istemiyorum.
Ergenekon’un kasası diye tutuklanıp hapiste kanser olup ölen ve parasızlıktan cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi OKKIR’ın ardından, “HESABI ÖDEMEDEN NEREYE?” diye atılan başlığı insan olan nasıl unutur? Bu, insanlık mıydı, Müslümanlık mı?
Ama ben insanım.
İnsan olduğum için de insana yapılan zulmü asla tasvip edemem.
Dün Ergenekon davasında tavrım ne ise bugünde bu davada tavrım aynısıdır.
Zaman ve Stv’ye yapılanlar, tutuklamalar, tutuklama esnasındaki tavırlar; asla kabul edilemez.
Bu tavırları lanetliyorum, protesto ediyorum.
Modern dünya ve modern hukuk artık delillerden suça ve suçluya gitmektedir. Önce deliller, kanıtlar toplanıyor. Bu veriler, bir suçu gerektiriyorsa, o zaman gereği yapılıyor. Asıl olan da budur. İslam’a da bu daha uygundur.
İnsanları tedirgin etmenin, zan altında bırakmanın ne anlamı nede mantığı vardır?
Tutuklanıp serbest bırakılan kişi, tutuklanmasına sebep olan “Tahşiye” sözcüğünü bile telaffuz edemiyor.
Kaldı ki AKP, iktidara gelirken (3y) ile mücadele edeceğini söylemişti. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklarla!
Mevcut yasaklara yasaklar eklemenin, olan yolsuzluklara yolsuzluklar ilave etmenin ne manası ne de lüksü var.
Zaman’a ve Stv’ye, yapılanlar, ne demokrasinin kurallarıyla, ne hukukla, nede dünya kriterleriyle asla uyuşmamaktadır. İnsanlıkla ve hukukla da uzak yakın alakası bile yoktur. Tıpkı daha önce yapılanlar gibi.
Öyle ki bu yapılanlar, S. Davutoğlu’nun da bilgisi dışında S. Erdoğan’ın kini denilebilecek bir uygulamadır ki, hukuk devletlerinde yeri olmamalı.
Bu, basına, demokrasiye, hukuka indirilmiş ağır ve vahim bir darbedir.
DEMEK Kİ İNSAN, YAPTIĞINI GÖRMEDEN ÖLMÜYORMUŞ
Neymiş efendim:” Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”
“Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar.
Esen kalınız.
Nazım Peker
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı