Ermenilerin kökeni hakkında çeşitli efsaneler vardır; ama bunların ilmî bakımdan hiç bir değeri yoktur.
Ermeni din adamlarına göre Ermeniler, Hazreti Nuh'un oğlu Yasef'in torunlarından Hayk'ın soyundan gelmektedirler.
Bazıları ise Ermenilerin, Friglerin bir kolu olduğunu ve M.Ö. 7. 6. yüzyıllarda bugünkü Ermenistan taraflarına geldiklerini belirtirler.
Şu bir gerçektir ki, Ermeniler, Hind-Avrupa ırk grubunun İran ırkları grubundandırlar.
Tarih boyunca kuzeyde Karadeniz ve Gürcistan, güneyde İran-Elcezire (Kuzey Irak) ve Suriye, doğuda Hazar Denizi ve batıda Küçük Asya (orta ve batı Anadolu) ile çevrili olan bölgede oldukça dağınık olarak yaşamışlardır.
Bu coğrafya içerisinde hiç bir zaman çoğunlukta oldukları ve belirli sınırları olan bir Ermeni varlığı görülmemiştir.
Dördüncü yüzyılda Hıristiyan olmuşlar ve kendilerine göre bir mezhep geliştirmişlerdir. İlkçağ sonunda ve ortaçağ'da bazı Ermeni prenslikleri kurulmuştur. Fakat bunlar ya İran, ya Bizans, ya da İslam imparatorluğuna bağlı olmuşlardır. Asla bağımsız bir devlet olamamışlardır.
Mezhep farklılığından dolayı Bizanslılar tarafından baskıya uğramışlar, Selçuklu Oğuz Türklerinin 1060'larda Anadolu'ya girmeye başlamaları ile Bizans baskısından kurtulmuşlardır.
Ermeniler gerek Büyük Selçuklu Sultanlığı'na, gerekse Anadolu Selçuklu Devleti'ne ciddi bir sorun çıkarmamışlardır.
Osmanlı Devleti kurulup da Anadolu Türk birliği sağlanınca, Ermeniler orta ve batı Anadolu'ya da yayılıp yerleşme fırsatı bulmuşlardır.
Osmanlılar 1453'te İstanbul'u fethettikleri zaman, burada Ermeni yoktu. Fatih, Anadolu'dan bir kısım zanaat sahibi Ermenileri getirterek İstanbul'a yerleştirdi. Ermeni patrikliği de Rum patrikliği gibi devletin himayesine alındı. Osmanlı yönetiminde Ermenileri baskı altına almak, hele dinlerine karışmak kesinlikle söz konusu olmamıştır.
Kuyumculuk, sarraflık gibi işlerle zenginleşmişler, Türklerle de oldukça iyi ilişkiler içinde yaşamışlardır. Devlet onlara "Millet-i Sadıka" yani, “Sadık Millet” olarak bakardı. 1856'dan sonra devlet hizmetine de girmişler, vezir olanları ve hatta nazır(bakan) olanları bile çıkmıştır.
18. yüzyılda sürüp giden Osmanlı-Rus savaşları, Rusların Karadeniz'e egemen olmak, ardından da Akdeniz'e inmek amaçlarından kaynaklanıyordu. Hedeflerine ulaşmak için, Osmanlı ülkesindeki Hıristiyan toplumları kazanmaya çalışıyorlar, yoğun propagandalarla onları Osmanlılardan ayrılmaya, ayrı devletler kurmaya teşvik ediyorlardı. Kurulacak küçük Hıristiyan devletler üzerinden de Akdeniz'e ineceklerdi. Büyük Fransız İhtilâli’nin getirdiği milliyetçilik fikri de Rusların işini kolaylaştırmış, önce Balkanlarda daha sonra da Ermeniler arasında Osmanlıdan ayrılma fikirleri yeşermişti.
Balkanların Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmasını, buralarda bağımsız Hıristiyan devletlerin kurulmasını diğer Avrupa devletleri de istiyorlardı; ama Rusya'nın, kurulacak küçük Hıristiyan devletlerini sıçrama noktası olarak kullanıp Boğazlara ve oradan da Akdeniz'e inmesine kesinlikle karşı idiler.
Bu tutumlarını ilk kez "Mısır Sorunu" nedeniyle, 1833'te Osmanlı padişahı 2. Mahmud'un Ruslardan yardım istemesi ve Rus Karadeniz donanmasının İstanbul önlerine gelmesiyle gösterdiler. Rus donanmasının geri çekilmesi için hem Osmanlılar hem de Ruslar üzerinde diplomatik baskıda bulundular ve başarılı da oldular.
Akdeniz'e boğazlar üzerinden inmeye çalışmasının, Avrupa devletlerinin rekabeti ile karşılaştığını gören Rusya, hedefine varmak için başka bir yol aramaya koyulmuştur. Kısa zamanda bu yol da bulunmuş ve Ruslar, Doğu Anadolu'da bir Ermenistan kurulmasını temin ederek, İskenderun Körfezi'ne sarkmayı ve bu şekilde Akdeniz'e inmeyi planlamaya başlamışlardır.
O yıllarda Rusya zaten Kuzey Azerbaycan'ı ele geçirmiş durumdaydı. Azerbaycan Türkleri arasında, özellikle Erivan ve Gümrü yörelerinde yaşayan Ermenileri amacı doğrultusunda eğitmeye, kışkırtmaya ve silahlandırmaya başladı. Bu Ermeniler, Doğu Anadolu'da azınlık durumundaki soydaşları ile birleşip, "Büyük Ermenistan" kurmayı düşlemeye başladılar.
Yoğun Rus propagandası ve yardımı sonucu Ermeniler düşlerini düşünceye çevirme cesaretine kavuştular. Ermeni kilisesi ve din adamları da Osmanlılardan ayrılmayı destekleyince, Ermeniler arasında bu amaca yönelik pek çok komite( cemiyet, dernek) kurulmaya başladı. Zaman içerisinde en çok Hıncak Komitesi ve Taşnaksutyun Komitesi etkili olacaktır. Artık, Ermeniler isyana hazırlanmaktaydılar.
Esen kalınız.
Devam edecek