Böylece, Rusların Akdeniz'e inmelerinin önüne set çekmiş olacaktı. Bu nedenle İngiltere, Ermeniler üzerinde kendi çıkarlarına uygun propaganda yapmaya başladı ve onlara silah başta olmak üzere her yardımı yapar oldu. Osmanlı ülkesinde gözü olan diğer bir Avrupalı devlet de Fransa idi.
Fransa, Lübnan'a ve kuzeyde Toroslara kadar uzanan topraklara göz dikmişti. Buraları ele geçirebilmek için, bu yörelerde yaşayan Dürzi ve Ermenilerle ilişki kurmuş, onları ayaklandırmaya çalışıyordu.
1860'da çıkan "Dürzi isyanı" sonunda Lübnan'a özerklik verilmesini sağladı.
Aynı şekilde Zeytunlu (K.Maraş) Ermenilerine de özerklik koparmak istiyor ve yöre Ermenilerini ayaklanmaya teşvik ediyor, onları silahlandırıyordu.
Amerika Birleşik Devletleri de Ermenilerle ilgilenmeye başlamıştı. Ermenilerin yaşadığı yörelerde okullar açarak, onların en başta eğitilmelerini ve ardından bağımsızlıklarını kazanmalarını hedeflemişti.
Osmanlı-Türk topraklarında Türk düşmanlığı eğitimi yapılıyordu!
O sıralarda Almanya da Ermeni meselesini ve önemini fark etti. Almanya, Osmanlı İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurarak kendince önemli bazı Osmanlı topraklarında etkinlik kurmak istiyordu. Ekonomik rekabet içinde bulunduğu diğer Avrupa devletlerinin korumasında bir Ermeni devletinin kurulması işine gelmiyordu. Bunu sezen Osmanlı sultanı 2. Abdülhamit, "Hicaz Demiryolu" ve "Bağdat Demiryolu" yapımını Almanlara vererek, Almanya'yı, İngiltere ve Fransa'nın karşısına çıkarmış, Rusya'ya da set çekmek istemişti.
1877 yılında çıkan Osmanlı-Rus savaşı sonunda Osmanlı orduları yenilince, Rusya, Osmanlı ülkesindeki Ermenilerin haklarını koruma yetkisini ele geçirmek istedi; buna İngiltere, Fransa ve Almanya karşı çıktılar. Berlin'de yapılan barış görüşmelerinde Rusya'yı bu ayrıcalıklı isteğinden vazgeçirdiler.
Ermeniler, üzerilerindeki yoğun ilgi ve propagandanın tesiri ile "sadık millet" görüntüsünden "nankör millet" rolüne bürünüyorlardı! Rusya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın vermiş oldukları silahlarla kiliseler birer cephanelik olmuş, her Ermeni'ye bir silah verilebilir duruma gelinmişti. Ermeni patriği ve din adamları ile komiteciler isyan bayrağını açma zamanının geldiğine inanıyorlardı.
Nüfusları bir milyonu biraz geçiyordu. Azınlıktılar; hiç bir yerde nüfusun çeyreğini bile bulmuyorlardı. Olsun; büyük devletler(!) yardım ediyorlardı ya, bağımsız olacaklardı!
İsyanlar art arda çıktı. 1890 yılında Erzurum'da, İstanbul'da, 1892 senesinde Merzifon'da, Kayseri'de, Yozgat'ta, 1895'de Siirt-Sason'da, İstanbul'da, K.Maraş'ta, 1896'da Van'da, İstanbul'da, 1898'de yine Siirt-Sason'da, 1901'de Muş'ta, 1904'de yine Siirt-Sason'da çıkan isyanlar devleti çok uğraştırdı. Yüz binlerce masum Müslüman katledildi; on binlerce asker şehit oldu.
Padişah 2. Abdülhamit’in aldığı önlemler sonucu isyanlar bastırıldı. Ermeniler hedeflerine ulaşamadılar. Padişah 2. Abdülhamit’i özellikle "KIZIL SULTAN" diye karalamaya başladılar.
Padişahı ortadan kaldırmanın planlarını yapar oldular. 21 Temmuz 1905 günü "cuma selamlığı" sırasında 2. Abdülhamit’e suikast girişiminde bulundular; ama öldüremediler.
"Ey şanlı avcı, dâmını bihûde kurmadın,
Attın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın!" sözleri ile ünlü şairimiz Tevfik Fikret de, Ermeni suikastçının başarısızlığına sitem etti.
Padişahın baskıcı yönetiminden usanmış da olsa, Türklerin kanını seller gibi akıtmış Ermeni komitecilerine bu şekilde sitem etmesi de şairimize hiç yakışmamıştı!
1908'de meşrutiyetin uygulamaya sokulması, on beş Ermeni milletvekilinin meclise girmesi, hükümet içinde bir Ermeni bakanın da bulunması ve bu şekilde ülke yönetiminde söz sahibi olmaları da Ermenilere yetmemişti! Hatta padişah 2. Abdülhamit’in 1909'da tahtan indirilmesi de yeterli olmadı.
Adana'da, Kayseri'de, K.Maraş'ta, Urfa'da, Elazığ'da, Bitlis'te, Van'da, Diyarbakır'da, Erzurum'da, Sivas ve Yozgat'ta isyanlar sürüp gitti. Masum insanların kanları akıtıldı, katliamlar yapıldı!
Osmanlı Devleti Ermeni isyanları ile anca başa çıkarken, 1. Dünya Savaşı patlak verdi.
11 Kasım 1914'de Osmanlılar da bu savaşa girdiler. Almanya ve Avusturya ile müttefik idiler; buna karşılık, "Ermeni sorunu" çıkaran Rusya, İngiltere ve Fransa ile de, hasım olmuşlardı!
Durum değerlendirmesi yapan Ermeni liderleri ve onları kullananlar bu sefer kesin sonuç almak için şu karara vardılar: Türk ordusu Kafkas cephesinde Ruslarla savaşırken, Ermeniler cephe gerisinde her tarafta genel bir isyan başlatacaklardı. Bu şekilde Türk ordusu iki ateş arasına alınmış olacaktı!
Bütün resmi binalar yakılıp yıkılacak, Osmanlı yönetimi işlemez duruma sokulacak, Müslüman halk kaçırılacak, katliamlar yapılacaktı!( M. Kalaycı’dan alıntı.)
Esen Kalınız.